Geleceğin mazbatası Leyla Güven ve müzakere

Benzer yaşam formlarına inananların geçmiş politik kamburu bir yana bırakıp geleceği birlikte örme heyecanı hem HDP’li hem CHP’li gençlerde güçlü. Yaklaşmakta olan büyük ekonomik kriz, tersine dönen Arap Baharı ve Cumhurbaşkan’ı Erdoğan’ın ABD/Rusya arasında sıkışmışlıktan duyduğu tıkanma hali yeni bir çözüm sürecini masaya yatıran yeni bir tarafın oluşumuna izni hiç olmadığı kadar mümkün kılıyor.

Abone ol

Berxwedan Yaruk-berxwedansweden@gmail.com

"CHP ve HDP’nin 7 Haziran seçimleri ardından izledikleri siyaseti bir kez daha tekrarlamamaları gerekir. Yani örneğin CHP Yönetimi HDP ile ilkeli bir demokratik ittifak yapmayı ve Türkiye’ye yeni bir yönetim sunmayı bilmelidir."

Bu cümle Yeni Özgür Politika gazetesine 1 Nisan’da Selahattin Erdem’in gönderdiği analizden alıntı. Kritik zamanlarda Kürt hareketinin yeni dönem hamle ve planlamalarının zemin ile perspektifini Erdem’in yazılarından okumak mümkün.

"Kürt meselesi güvenlikçi yöntemlerle çözülemez. Askeri yöntemler masaya gelmemeli, kalıcı barış Türkiye’nin en temel siyasi önceliğidir.

Barışın üzerine titremek, gençlerin yalnızca bugün değil, hiçbir zaman çatışmalarda ölmeyeceği kalıcı bir barışı inşa etme fırsatını siyasi ihtiraslara ve yanlış yöntemlere kurban etmemek hepimizin sorumluluğudur."

Bu cümle ise CHP’nin resmi sitesinde ‘Kürt sorunu’ için öngördükleri çözüm programı bildirgesinden alıntı.

ERDOĞAN'IN KÜRT ÇÖZÜMÜ

21 anayasasından sonra Cumhuriyetçi geleneğin Kürt meselesine yaklaşımı 61’de bir parça barış ve statü hattına yaklaşmış olsa da peşi sıra 50 seneyi aşkın süreç boyunca inkâr/imha siyasetinde ısrar etti. AK Parti hükümeti ve Kürt hareketi arasında müzakerelerin tıkanma noktasına geldiği 2015 senesine varıldığında ise 22 maddelik bir bildiri ile CHP’nin ‘çözüm süreci’ yol haritası kamuoyuyla paylaşıldı. Erdoğan siyasetinin eski devlet sahipleri ile ortak hareket etme kararı aldığı aynı dönemin akabinden günümüze değin de Kürt coğrafyasında şiddet metotlarını tercih ederek, demografik dizayna girişerek sonuç elde etmeye çalışıldı. Erdoğan’ın diyalog ve müzakereyi tercih ettiği üç senelik zaman diliminin kazan/kazan programı;

- Çatışmasızlık süreci yaratır seçimlere istikrarla girerek kazanırız ve bu süreçte Suriye planımızı geliştiririz.

- PKK’yi sınır dışına Öcalan çağrısıyla çıkarırız. Süreç sekteye uğrarsa da savaş ülke toprağı dışında gelişir.

- PKK, Öcalan’ın çağrısını uygulamaz ve ülkeden çekilmez ise aralarında kopukluk-anlaşmazlık olduğu propagandası yaparak halkta ve örgütte kopukluğu yaratıp içten parçalarız.

- AKP, Kürt halkına elinden geleni yaptığını anlatıp gücünü-oyunu artırırken, PKK’ye olan destek ise azalır.

B PLANI/KIZIL ELMA İTTİFAKI VE YENİ SAVAŞ KONSEPTİ

Rojava’da Kobani süreci ilk fire oldu. Kent savaşlarının beklenenden çok daha uzun sürmesi ikinci hazırlıksız yakalanan durum. Kürtlerde iç kırılma yaratması beklenen her iki durum da tersine işledi. Erdoğan’ın yüzünü Kürtlerden çevirip görüşme masasını alenen devirmek suretiyle milliyetçi kamuoyundan güç almayı tercih etmesi de böylece başladı.

Mayıs 2015’de B planına geçtiklerini belirten Erdoğan’ın yeni ittifak dostları peşi sıra Suriye savaşında, Türkiye sınırı komşusu Rojava’da kimin sınır arkadaşı olacağının tercihinde ve buna dönük saldırılarda, Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimlerde de yanında durdular. Bu yan yana duruş yalnızca Erdoğan’ın tek lider olma programı için tek taraflı değildi elbet. Eski devlet sahipleri MHP ve kızıl elma geleneğinin de Kürt meselesi ve demokrasi hususunda geçilmez kırmızı çizgileri artık geri dönülemez halde iyice belirginleşti. Hem dışta hem içte geliştirilen savaşta öyle iç içe geçildi ki Erdoğan’ın kazan/kazan planlamasının Rojava’da ve yerel seçimler sonrası Türkiye metropollerinde tıkanmasına rağmen yönü soluklanmak için dahi olsa Kürtlere dönemez hâle geldi. Kürt cephesi ise yıkılan kentler ve Afrin sonrası bunu tartıştırmadı dahi. Kürt hareketinin Erdoğan siyasetinden barışçıl çözüm umudunun olmaması çözüm hususunda müzakereye kapalı oldukları ve tümden yönünü savaş sahasına çevirdiklerini göstermiyor elbette. Yeni Özgür Politika’ya KCK’nin yürütme konseyinden Mustafa Karasu imzasıyla gönderilen makalelerde yerel seçimlerde boykot etmeyerek, Türkiye metropollerinde AKP/MHP ittifakı karşısında bu bloku zayıflatacak parti ve adaylara oy verilmesi çağrısında bulunuldu. HDP de kent kent CHP’yi nerelerde destekleyeceklerini alenen belirtti. Demirtaş da bu hatta cezaevinden dahil oldu ve Erdoğan’ın hâlâ aşamayıp karşısında politika üretemediği şaşkın mağlubiyet yaşandı.

KÜRT FOBİSİNİ YENEBİLEN CHP

"CHP, yönetimiyle, örgütleriyle, tabanıyla çözümde mutabıktır. Elbette parti içinde çözümün yöntemi konusunda farklı eğilimlerde olan şahıslar olabilir."

Bu cümle yine aynı CHP bildirgesinden. Yerel seçimde kısa sürede geliştirilen yazısız ittifak CHP’nin Kürt fobisini yenemeyen yöneticilerini yenmesi durumunda elde edilecek kazanım ve demokratik bir cumhuriyet şansını ortaya koydu. Kürtlerin politik hamlesinin yarattığı sonuçlar 17 sene sonra muhalefette ilk kez ‘yenilmez değillermiş’ motivasyonu ve ‘beraber hareket ettiğimizde mümkünmüş sadece’ farkındalığı ile beraber bir fırsat doğurmuş durumda.

"Hasta tutsakların serbest bırakılması müzakereye başlarken güvenimizi kazandıracak bir tutumdur."

2014’de İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan’ın müzakere heyetine verdiği nottan alıntı. Silahların tamamen sustuğu ve gerillaların sınır dışına çekilerek siyasi çözüme kapı araladığı dönemin beklentilerinin en başında gelen madde.

"Hasta tutukluların cezaevinden salıverilmesi temel insan haklarının vazgeçilmez bir gereğidir. Demokratik, insan haklarına saygılı bir ülkede hasta tutukluların yaşam hakkının bir müzakere konusu yapılması kabul edilemez.’’ CHP’nin tutuklu hasta tutsaklar hakkındaki soruya verdiği resmi yanıt. Sitelerinde de şu an durmakta.

HDP/CHP ORTAK HEYETİ, AÇLIK GREVLERİNİN DURDURULMASI VE YENİ ÇÖZÜM SÜRECİ

Yukarıda beş senelik sürecin kronolojik kolajı duruyor. Geçmiş çözüm sürecinin sebepleri ve sonuçları üzerine bin ayrı teori tartışıldı, yinelemeye hacet yok. Ülkenin içte ve dışta düştüğü çıkmaz ve bu çıkmazdan rant sağlayan odaklar ortada. Kürt meselesinin yeni konumu Suriye’yi yani doğalında dünyada krize giren sistemin Ortadoğu’daki yeni arayışlarını da kapsar halde. Göçmen krizi hususunun hükümetin eline verdiği koz ve bu koz vesilesiyle içerideki tüm antidemokratik uygulamalara medeniyetin üç maymunu oynayışı da malumumuz. Tüm bu gerçeklik karşısında muhalefetin yeniden konum alması ve çözüm süreci için kolları sıvaması elzem. CHP’nin de içinde olduğu bir heyetin içeride ve Rojava’da (sınırda) Kürtlerle gelişecek barış görüşmeleri önerisini sunması mümkün. Görüşmelerin hangi konu başlıklarında olabileceğine dönük bir şey yazmayacağım zira şu an önemli olan girişimin kendisi. Meselenin seçim kazanımlarıyla hükümete ders verme tarzı üzerinden çözülmesinin de pek mümkün olmadığı 31 Mart’tan bu yana gözler önünde. Sonuç üzerinden tartışma ve direnme yöntemi geliştirmeye devam ettikçe, eşek kaybettirilip kaybettirilip buldurulur. Buyurun mazbata meselesi.

Yükleme soru sorup özneye eğilmekte fayda var. Çözümsüzlükten güç alanların provokasyonları 7 Haziran sonrası bombalarla vuku bulmuşken bugün yargı eliyle sürmekte. Buna rağmen CHP’nin aktif olan yönetim kadrosunun 7 Haziran’ın tersine dirayetli ve inatçı duruşu, Kürt fobisini aşmış birçok açıklaması tabanda yeni radikal bir çözüme eğilimi güçlendirdi. Kürt hareketinin Türkiye ve Suriye’de barışçıl netice için diyaloğa  açık olduğu aşikar. HDP de her fırsatta bu role hazır olduğunu belirtiyor. CHP’nin içinden yükselen yeni sesler ve metropolde yerel seçimlerde yakalanmış olan taban uyumu da bu hususu sesli tartışmaya imkan sunuyor. Benzer yaşam formlarına inananların geçmiş politik kamburu bir yana bırakıp geleceği birlikte örme heyecanı hem HDP’li hem CHP’li gençlerde güçlü. Yaklaşmakta olan büyük ekonomik kriz, tersine dönen Arap Baharı ve Cumhurbaşkan’ı Erdoğan’ın ABD/Rusya arasında sıkışmışlıktan duyduğu tıkanma hali yeni bir çözüm sürecini masaya yatıran yeni bir tarafın oluşumuna izni hiç olmadığı kadar mümkün kılıyor. Leyla Güven’in başlattığı ve 157'nci gününe girerek tüm cezaevlerine yayılan açlık grevlerinde halklar arasındaki duygusal bağı ortadan kaldırabilecek ölümlerin başlamasına ramak kaldı. Ali Duran Topuz açlık grevlerine dair yazdığı makalede "Peki ölüm değil yaşam yoluyla sorunların çözülebileceğine inanan hiç kimse mi kalmadı? Bu kadar mı çoraklaştı bu topraklar?" diye soruyor. CHP ve HDP’nin beraber oluşturacağı heyetin ilk icraatı açlık grevlerinin sonlandırılmasını esas alan bir programla diyalog kapısını açabilir. Ölümleri durduran bir kapı oluşunun hafızası ve gücüyle yukarıda aktardığım beş senelik kronolojinin kümesi dahilinde hareket ederek anlamı ortadan kaldırılmış antidemokratik seçim uygulamalarından, Kürt meselesine ve bu bağlamda Suriye ile Rojava hususuna değin barışçıl bir programı kamuoyuna sunabilir. "Eleştirel olmak sürekli negatif ve kaba olmayı gerektirmediği gibi karamsarlık da eleştirelliğin şartı değildir.’’ Son alıntı da İrfan Aktan’dan. İçinde olduğumuz sürecin riskleri kadar imkânları da var. Nitekim bedenini açlığa yatıranların varmak istediği istasyon ölüm değil, yeni bir yaşam. Cesur, yenilikçi ve olumlu bir dille üretilmiş siyaset bu istasyonun hangisi olacağını belirleyecek ve bu sefer hepimiz, hep beraber oraya varacağız. Trenin içinde inatla ters yöne doğru yürüyenlerle beraber.