Gelişmiş bir uygarlık fizik yasalarını değiştirebilir mi?
Fizik yasaları, teknolojinin ne kadar ilerleyebileceğine dair kesin bir sınır belirliyor mu, yoksa bu yasaları yeniden yazmak mümkün mü?
Adam Frank
Eğer Evren’de teknolojik açıdan gelişmiş medeniyetlere ilişkin kanıtlar arayacaksanız, işe kesin olarak neyi aradığınızı düşünerek başlamalısınız. NASA sponsorluğunda yürütülen 'Atmosferik Tekno-İmzaları Sınıflandırma' programında görev alan meslektaşlarım ve ben, bu meseleyi düşünmek için çok zaman harcıyoruz. Bununla birlikte, projeyi zorladığı kadar aklıma takılıp duran bir soru var: Bir medeniyet ilerlerken ne kadar öteye gidebilir?
Bu soru, daha önce değerlendirdiğimiz bir mesele olan ‘Kardashev ölçeği’ ile doğrudan doğruya bağlantılı. Kardashev ölçeği, tam olarak ‘enerji toplamayla’ ilgili bir olgu. Kardashev’in senaryosundaki bir ‘Tip 1 uygarlığı’, kendi gezegenine ulaşan enerjinin tamamını toplayabilir. Bir ‘Tip 2’ uygarlığı, bir yıldızın ürettiği enerjinin hepsini depolayabilirken bir ‘Tip 3’ uygarlığı, bütün bir galaksi çapında aynı şeyi gerçekleştirebilir. Bir galaksideki enerji üretiminin tamamını toplamak, gerçekten aşırı derecede gelişmiş bir uygarlığa ihtiyaç duyar; ne var ki bu fikri daha da öteye taşıyabiliriz. Acaba ‘Tip 4’, hatta ‘Tip 5’ düzeyinde bir uygarlık var olabilir mi? Teknolojiye sahip bir türün ilerlemesinde herhangi bir sınır var mı ve eğer varsa, bu sınırlar nerede çizilmiştir?
Bu doğrultuda düşünmeye yönelik herhangi bir teşebbüs, en saf haliyle bir spekülasyon olabilir. Fakat şu anda tam olarak bunu yapacağım. Neden mi? Çünkü her şey bir yana, bu çok eğlenceli. Ama aynı zamanda bu, (Polonyalı tanınmış bilimkurgu yazarı) Stanislaw Lem’in ‘Sahibinin Sesi’ gibi kitaplarında ve Yıldızlararası filminde, dünyanın en iyi bilim kurgularından bir kısmının daha önce kat ettiği bir rota olduğu için bunu yapacağım.
KARANLIK MADDEYLE UĞRAŞMAK
Kardashev, fizik yasalarına tabi olmayı sürdüren uygarlıklar hayal etmişti. Evren, bu yasaları bize uyguladığı haliyle onlara da uygular. Bu yasaları değiştiremeyiz; yalnızca onları az ya da çok verimli biçimde kullanabiliriz. Peki ya bir uygarlık, gerçekten de bu yasaları değiştirebilecek kadar gelişirse? Bu uygarlık yalnızca enerji toplamanın ötesine geçmiş olmalıdır. Enerjinin doğası, enerjinin korunumu gibi belirlenmiş kurallar aracılığıyla, mühendislik kapsamında bir revizyona uğramış olacaktır.
Astrofizikçi Caleb Scharf, “Fizik Kanunları bir Uzaylı Ürünü müdür?” başlıklı makalesinde bunun gibi bir soruyu ele aldı. Eseri, bir yaratıcı deha şaheseridir. Scharf fizik kurallarını gözden geçirdi ve bunlardan hangilerinin yeterince gelişmiş bir yaşam biçimi eliyle yeniden yazılmış olabileceği sorusuna yanıt aradı.
İlgi çekici bir olasılık, karanlık maddeyle ilgiliydi. Gökbilimciler galaksilerin ve galaksi kümelerinin hareketlerini izlediklerinde, bir sorunla karşılaştılar: Gözlemlenen hareketleri yönlendirmek için gereken kuvvetleri ortaya çıkarmaya yetecek kadar kütle yoktu. Bilim insanları, bu sorunu çözmek için, aşırı miktarda ve göremediğimiz bir madde birikiminin var olması gerektiğini varsayıyorlar. Bu durum, onun ışık yaymadığı, yani yerçekimi hariç, görebildiğimiz ve ışık saçan varlıklarla hiçbir etkileşime girmediği anlamına geliyor. Dolayısıyla, Evren’in çoğunlukla “karanlık” maddeyle dolu olduğu iddiası üzerinde duruyorlar. Bununla birlikte, bir spekülasyon yapmak isteyen Scharf, karanlık maddenin hiçbir görünür maddeyle ve ışıkla etkileşime girmemesinin doğal yasaların bir neticesinden ziyade, gelişmiş bir uygarlığın müdahalesiyle ortaya çıkan bir mühendislik ürünü olup olmadığını anlamak istedi.
Scharf, yaşam açısından radyasyon selleri ya da patlayan yıldızlardan gelen patlama dalgaları gibi felaketlerden sakınmanın en iyi yolunun, neredeyse tamamen Evren’den kopmak olup olmadığı ihtimalini sorguladı. Scharf’ın söylediği kadarıyla, normalden karanlık maddeye dönüştüren üç boyutlu bir yazıcı kullanarak, dünyanızı karanlık bölgede bulunan devasa miktarda varlığa dönüştürebilir ve bu sorundan kurtulabilirsiniz.
Scharf’ın, şu anda ‘karanlık enerji’ dediğimiz şeye atfettiğimiz ve Evren’in genişlemesini daha da hızlandıran olguya ilişkin, hiper-gelişmiş bir uygarlık benzeri başka fikirleri de var. O, yeterince gelişmiş bir uygarlığın gerçekten de bu hızlanmaya nedeni olabileceğini düşünüyor. Belki de bu yöntemi Evren’in en sonunda yaşayacağı ‘ısı ölümünü’ önlemek ve artan düzensizleşmenin kozmosu ezmesini engellemek amacıyla kullanıyorlardır.
GELİŞMİŞ BİR UYGARLIK ARADAKİ SINIRI KALDIRABİLİR Mİ?
Şimdi bu tartışmaya dahil olmama ve kendi radikal spekülasyonlarımı sunmama izin verin. Ya gerçekten de fizikte pek çok yasa varken, evrim canlıların gözlemleyebileceği şeyleri kendisi seçiyorsa? Belki de benlik ve dünya arasındaki farkı kavrama sürecinde -ki bu gerçekten tek bir bütün oluşturur-, sonsuz zenginlikteki bir Evren’in gözlemciler açısından nasıl ayrıştırılıp gözlemleneceği hususunda kısmi bir özgürlük söz konusudur. Bu fikir, Dünya’ya gelen bir uzaylı türünün farklı bir bilişsel ve dilsel yapıya sahip olduğu harika bir film olan Arrival’da da gündeme getirilir ve bu durum onlara çok farklı bir ‘zaman fiziği’ sunar. Fiziksel ve biyolojik öz-yaratım bu şekilde bağlantılı olsaydı, belki de aşırı gelişmiş bir uygarlık, gerçekten de kendisiyle Evren’i birbirinden ayıran kabuğu soyup, fizik kanunlarını uygun gördüğü biçimde karıştırabilir ve düzenleyebilirdi.
Peki, bunlardan herhangi biri muhtemel olabilir mi? Evren’de birçok şey mümkün olabilir ve bu ihtimallerin büyük kısmı hâlâ fizik kanunları hakkında bildiğimiz sınırlar içerisinde işler. Fakat bugün bildiğimiz haliyle fiziğin, hayata ve onun neler yaratabileceğine kesin sınırlar koyması da muhtemeldir ve hatta bu daha olasıdır. Bu sınırlar, teknolojik ilerlemeyi, bilimkurgu eserlerimizin düşleyebildiği seviyenin çok altında kalacak biçimde kısıtlayabilir. Belki de, mesela, ışık hızının getirdiği sınırların etrafından dolanan bir yol yoktur ve yıldızlar arasındaki mesafeleri kat etmek daima son derece güç ve pahalı olacaktır. Bu ihtimallerin ikisini de aklınızda tutmanız gerek; zira bunlar neticeleri bakımından eşit düzeyde şaşırtıcıdır.
Yazının orijinali Big Think sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)