Hasbelkader (“haşa” mı demeli) Nuh Peygamber misali,
doluşturmuşlar bizi bir gemiye. İneyim, inemezsin. Dümene ben
geçeyim, yok geçemezsin. Sen yağcısın, silicisin, porsunsun. Bu
gemiye mahkumsun. Öyle mi? Kaptan çılgın, deniz fırtınalı. Aslında
öyle de değil. Fırtınayı yaratan kaptanın kendi.
Gemicilikte mürettebata sorulmaz kaptandan memnun musunuz, kim
kaptan olsun diye. Gemide isyanın cezası da makine dairesinde
zincire vurulmak. Ta ki yeniden karaya varana kadar. Bir de
gemisini yürüten kaptan var. Lafla yürüyemeyen peynir gemisi de var
mı, var.
Yürümeyen gemide arıza çıkar. Tolga Karaçelik 2015 yapımı çok
ödüllü “Sarmaşık” filminde öyle bir gemiyi anlatır. Sanki bizimki
biraz onu andırmaya başladı. Filmde Nadir Sarıbacak’ın muhteşem
oyunculuğuyla canlandırdığı Cenk’leşme alametleri de belirdi
bazılarımızda.
Yani? Binmişiz bir gemiye, gidiyoruz kıyamete mi? Hâlbuki,
geçenlerde kaybettiğimiz Kalipso Kralı Metin Ersoy başka bir gemiyi
tarif eder “ah o gemide ben de olsaydım/açık
denizlere yol alsaydım” derken. Kopenhag Kriterleri gemisi mi o?
Sahi öyle bir şey vardı değil mi bir ara. Ne olduydu ona? Geçmiş
zaman, aklımdan çıkmış.
“Hayat zalim yolları pürüz/Bir damla güneş sonra hep güz/Mutlu
olmak en büyük varlık/Vakit yok gemi kalkıyor artık”. Böyle devam
ediyor Metin Ersoy. Bizim gemi? Bizde de vakit yok, çünkü gemi
batıyor artık. Bazen gemi batmak üzereyse, onu karaya oturtmak da
bir çözümdür. Yakındaki bir kumsala baştankara etmek.
Deniz ömrünü dolduran şilepler de sökülmek için böyle baştankara
ediliyor. En ileri teknolojiyle üretilmiş gemiler, küresel
ticaretin ana arterlerinde durmaksızın dolaştıktan sonra gidip
mesela Bangladeş’te bir kumsala tam yol gelip baştankara oturuyor.
Etrafına kurulan derme çatma iskelelere tırmanan, boğaz tokluğuna
cansiperane çalışan baldırı çıplak yevmiyecilerce iskelete
dönüştürülüyor.

Aynı gemideymişiz meğer öyle mi? Samuel Johnson (1709-1784)
büyüğümüz, “vatanseverlik, madrabazın son sığınağıdır” buyurmuşlar
bir vakitler. Efendim? “Bugün söylesen dilini keserler” mi dediniz?
Belki haklısınız. O zaman ben “aynı gemideyiz” diyenlere yerli ve
milli bir yanıt vereyim: “bana nağme yapma canım.”
Bir dolandırıcıyla, bir bakan ortak olmuş, deveyi hamuduyla
götürmüş. Bir iki çakal tayfa da ücreti mukabili ziftlenmiş dönen
karmanyoladan. Milyarla ceza gelecek şimdi işin içine itilen kamu
bankalarına. O ceza bizim sırtımızdan ödenecek. Bankacılık
saygınlığımız, aldığımız borcun faizini ödeme gücümüz sorgulanacak
dolayısıyla yatırım elverişliliğimiz düşecek. Batmasak da
yoksullaşacağız, tüm bunların mali yükü sizin, benim omzuma
binecek. Aynı gemideyiz. He.
Ama Ankara Garı önünde parçalanırken aynı gemide değildik. Barış
dedik diye akademiden atılırken aynı gemide değildik.
Dokunulmazlıklar kalkarken aynı gemide değildik. Cumhuriyet
davasında aynı gemide değildik. Eğitim dinbazlaştırılırken aynı
gemide değildik. Cizre, Sur, Nusaybin, Şırnak’ta aynı gemide
değildik. La o zaman ben bu gemiye ne vakıt bindim?
Hopa’da memuriyetine devam eden gümrükçü Teoman Bey bindi miydi
o gemiye? Hee, binmedi he mi? O zaman halkçılık, antiemperyalizm
yok bilmem ne ayağına bu köylü kurnazlığını bir tarafa bırakın.
Bırakın da öyle gelin, konuşalım şu bizim gemi işini. Gelin
tersanede buluşalım. Şu geminin önce bir omurgasını koyalım.
Hani şu gemisi batan Arhavili İsmail de bir tahliye
sandalındadır. Önce elleri kanayıncaya dek çeker kürekleri. Sonra
apansız kalınca hava, şaşırıp bırakır kürek çekmeyi. “Ne korkunçtur
düşmek kavganın haricine” der bize büyük şair. Sonra yalnızlığı ölü
bir deniz şeklinde görür bizim İsmail, kahrolarak duyar
insansızlığı. Yeniden asılır küreklere, kırılır kürekler.
Aha Arhavili İsmail, aha Hopa’daki Teoman. Geçin bu titrek
sesli, buğulu gözlü, dudak şapırdatan aynı gemideyiz edebiyatını.
Birbirimizi sevmek zorunda değiliz. Sevecek de değiliz. Ama
birlikte yaşayacağız. Nasıl hep birlikte insan gibi yaşayacağız onu
konuşalım. Aynı gemiye bineceğiz madem tersanede buluşalım
önce.
Ha yok biz gemiyi denize indirdik sen de atla deniyorsa, öyle ya
“hiç kusura bakmasınlar.” Ha affedersiniz “eşşek gibi bineceksin bu
gemiye” deniyorsa ona “hiç mi hiç kusura bakmasınlar.” Hukuk
devleti temelinde laik, çoğulcu, katılımcı tam demokratik
parlamenter cumhuriyet. Benim gemi tasarımım bu. Ötesini insan gibi
karşılıklı konuşacaksak tersaneye beklerim.