Kulenin kenarındaydım. Normalde nehir olması gerekiyordu aşağıda. Eminim biraz önce çıktım yanından. Yükseklik 60 metre olunca seçilmiyordu. Bungee jumping daha önce yapmıştım ama 20 metre kadardı. Ekvator’daydı ve Amazon’nun bir kolu geçiyordu altından. Daha çok nehire atlar gibiydi. Bu öyle değildi ama. Kore işte. Her şey çok keskin. Bir ara sendika liderleri taleplerde bulunmuşlardı. Kabul edilmeyince harakiri yaparak kendilerini öldüreceklerini söylediler. Kabul etmedi hükümet ve onlar da karınlarına bıçaklarını sapladılar. Öldüler.
Arkamı dönüp havadayken bir şey yapıp- yapmamam gerektiğini sordum. "Jump, Jump" (Atla, Atla) dedi bana. Tekrar ettim soruyu. "Jump, Jump" dedi yeniden. İngilizcesi o kadardı. Buradan geri dönersen 30 doların yanıyordu. Atlamak için verilen para. Zaten her zaman pilavdan dönenin kaşığı kırılsındı ama bu sefer yanlış bir hareket yaparsan kırılan kaşık gibi değil pek. Parçaları bulmak zor olurdu ama nehir buna yarıyor olabilir. Biraz aşağıda durup akıntının taşıdıklarını toplayabilirsin. Alabalık avlar gibi bir ağ, biraz ince delikli. Eksik parça kalmasın. Bilmem cennette eksik parçalar tamamlanıyor mu? Cehennemde sorun yok da. Nasıl olsa yanıyorsak eğer. Üç parmak eksik fazla sorun edilmez herhalde…
Atladım. Bu Korelilerle pek tartışmaya gelmez bence. Bir de adam senin havada asılacağın halatı bağlıyorsa, bir kancayla şöyle sırtından tutturuyorsa filan hiç tartışmamak daha iyi. Jumpsa jump. Hiç korkmuyordu insan. Bunu daha önceden de biliyordum. Yirmi metre de böyle. Çok çok cesur olduğumdan değil bu. Korkmaya zaman kalmıyor. Aşağı düşüyorsun. Düşünmeye bile fırsat yok ki ne korkacaksın. Önceden düşünecektin. Çok geç. Korksan bile bunu önce yapacaktın. Hızlı akan bir film şeridi gibi etraf. Belki de düştüm öldüm. "Hayat gözünün önünden film şeridi gibi geçiyor" diyorlar ya odur bu belki. Bilemiyor pek insan. Çok sık seyretmiyoruz. Çok şükür.
Halat tuttu. "Ulan yırttım" diyorsun birden. Hayat güzel. Ağaçlar sonbaharda sarı, yeşil, kırmızı, -bilerek sırası böyle- Kuşlar "salak uçtum zannediyor kendini" diyerek uçuşuyor sağda solda, Koreli çiftçi arkadaş, hayatında ilk defa eline aldığı kamerayla aşağıda beni çekiyor, yarın yine eyleme gidiyoruz, nehir orada bıraktığım yerde duruyor. "Jump jump" diyen Koreli işini iyi yapmış, en azından şimdilik ve şöyle lastiğe bağlanmış top gibi tekrar yukarı atıyor halat. En az 10 metre vardır, belinden yukarı zıplıyorsun. -BBC’de bungee jumping kazalarını seyretmiştim. Bu ikinci düşüşte ipin ortasına düğümleniyordu biri. Şanssızlık sanırım ya da yapmaması gereken bir şeyi yapmıştır ama ne yapılmaması gerekiyor bilmiyorsun.- Nehirde kayıkla biri beni bekliyordu. Aynı Koreli galiba ya da ırkçılık bu. Bütün damarlarına zerk edilmiş adrenalin sarıyordu bedeni. En az üç-dört gün idare ediyordu. "Nasıl bu kadar genç kalabildin?" diye sorduklarında bunu söylüyordum bazen. Adrenalin kullanın. Genç tutar.
Sonra 10-15 metreden düştüm. Halat düğüm filan olmadı. Ölmedim yani. Kayığa indirler, Koreli aynısı değildi. "Jump" demiyordu durmadan ve bayağı da genişti nehir.
Döndüğümde evdekilere anlattım. Yetmişli yaşlardaydı bizimkiler. Pek ilgi göstermediler. "Ne zaman tekrar gideceksin?" diye sordu babam. Türkiye'yi tehlikeli buluyordu galiba…