Mixer, bu yaz beşinci kez kariyerlerinin başındaki genç sanatçıları sanatseverlerin önüne Karaköy Juma’daki mekanında Mixer Sessions V ile çıkarıyor. 21 Ağustos 2021’e kadar ziyaret edilebilecek olan Mixer Sessions V’te bu sene toplumsal hafıza, birey-kimlik, aidiyet, aile; ev-mekan, doğa-insan ilişkisi ve iktidar kavramlarını ele alan video, fotoğraf, tuval, karakalem, seramik, hazır nesne ve mekana özgü yerleştirmeler görüyoruz.
Bizim bir Ege kasabasındaki evimize pek yakın, ünlü bir ailenin adını taşıyan sanat galerisinin bize gelirken önünden geçen her arkadaşım, burada böyle bir sanat galerisi olduğuna şaşırıyorlar. Görkemli binanın içini, ailenin reisinin sanat koleksiyonu dolduruyor. İçeride harika eserler olmasına ve bu eserlerin özellikle kasabamda görülebilmesine çok mutlu olsam da, galerinin direktörüne (direktörün hafifçe veryansın ettiğinden anladığım kadarıyla) herkes gibi ben de, “Neden çağdaş sanatı, şehrin genç sanatçılarını hiç desteklemiyorsunuz?” diye sordum.
Bir sanat eserine bakmak, hakkında konuşmak ruhu dinlendirir, kafayı açar. Ruhun ölümsüzlüğü de yeni sesler, yeni renklerle, yeni yorumlarla devam ediyor bence. Hiçbir şey sabit kalmadığı, dünya dönmeye devam ettiği gibi, anlatımlar, kişiler de sabit kalmamalı. Yeni yaratımların, fikirlerin desteklenmesi, bizi toplum olarak bir şeyler seyretmekten bir şeyler üreten, aktif üretimi konuşan bir yere getiriyor. Türkiye çağdaş sanat piyasasına yeni ve genç isimler kazandırmayı, farklı sergilerle vizyon açmayı misyon edinen, anlattığım sebeplerden pek takdir edip sevdiğim Mixer, bu yaz beşinci kez kariyerlerinin başındaki genç sanatçıları sanatseverlerin önüne Karaköy Juma’daki mekanında Mixer Sessions V ile çıkarıyor.
2016’dan bu yana her sene yaptığı çağrılarla, lisans, yüksek lisans veya doktora eğitimlerinin son sınıfındaki öğrencilere ve eserlerine kapılarını açıyor galeri. Galerinin seçici kurulu, bu sene 300’ün üzerindeki başvuruyu değerlendirirken şehir, yaş/eğitim yılı, teknik, konum dağılımlarının da dengeli olmasına özen göstererek 19 sanatçı seçmiş. Mixer Sessions V’te toplumsal hafıza, birey-kimlik, aidiyet, aile, ev-mekan, doğa-insan ilişkisi ve iktidar kavramlarını ele alan video, fotoğraf, tuval, karakalem, seramik, hazır nesne ve mekana özgü yerleştirmeler görüyoruz bu sene. Ele alınan meselelerden en çok dikkatimi çeken cinsiyet ile ilgili işler ortaya koyan sanatçılardan bahsederek serginin küçük de olsa bir kısmını beraber deneyimleyelim istiyorum.
CİNSİYET MESELESİ
Bugün ters tarafımdan kalkmış ve herkese edecek bir lafım varmış gibi ama, ülkemizde tanınmış bir kadın sanatçının sürekli kadını sembolize ediyor diye (içinde eleştiri bulundurmadan. Cidden.) kaburga heykelleri yaptığı bir ortamda Eda İlbeyci’nin aynı kaburga ile kadın rollerini sorgulayan bir heykel yapması, bir ferahlık verdi. Dinsel metinler ve mitolojik anlatılarda Adem ile aynı özden yaratıldığı belirtilen, erkeğin otoritesini reddeden ve bu sebepten şeytanlaştırılan ilk kadın Lilith, kadınlığın ataerkil sisteme karşı yeniden doğuşunu simgeliyor bu heykeliyle. Lilith yeniden doğarken, komşu eserlerden biri, belli ki doğarken kendine karışılmasına pek gönüllü değil çünkü o, “asker doğanlar”dan değil. Gökhan Tanrıöver, Cinsel Kabahatimin Kanıtı serisinden 'cinsel yaşamım yüzünden başım hiç derde girmedi' isimli baskıları ile askerlikten muaf tutulmak için eşcinsel erkeklerin maruz kaldığı “performans talebi”nden yola çıkıyor. Tanrıöver, empoze edilen kimliklerin dışındaki queer kimlikleri galerinin duvarlarına taşıyor. Günümüzde orduda bir tehdit olarak görülen homoseksüelliğin Osmanlı’da bir suç olmadığından bahseden Tanrıöver’e Osmanlı dönemlerinden çıkan Köçek ile Nagihan Aydınlık göz kırpıyor. Nagihan Aydınlık, bir saniyede yirmi dört kare olan, her karenin ardışık çizildiği geleneksel animasyon tekniğindeki çok sevdiğim işinde, kıvrak ve nazik bir eleştiri ile geleneksel animasyon ile çizdiği köçeğin dans hareketini tersten kurgulayarak zamanda bir geri dönüş yapıyor ve bu tersine hareketle tabuları yıkmayı amaçlıyor.
Ekin Keser ise bu konulara eleştirel yerine naif bir yaklaşım ve naifliği koskocaman enstalasyonun üzerine sinmiş bir kokuyla, “beni seviyor musun?” diye soruyor. Galerinin köşesine konumlanmış bu dolap, bu ayakkabılar, bu biraz önce çıkarılıp asılmış gibi duran ceketler, toplum ilkelerinin, dayatmalarının açtığı yaraları tatlı dil ile, sözcükler yardımıyla sarmak için sizinle konuşuyorlar. Sonra, Irmak Dönmez’in her sevme biçiminin kabul gördüğü, hiçbir meyvenin yasak olmadığı, Havva’nın her istediği elmayı gönlünce yediği Cennet Bahçesi’nde, Şafak Şule Kemancı’nın eş zamanlı Depo’da kurduğu bahçesindekine benzer, vulva çiçekler size kucak açarak tutuk, sabit algılara bir bahar rüzgarı üflüyorlar.
ÇOK GÜRÜLTÜ VAR, SESSİZLİKTEN BOĞULUYORUM
Cinsiyet meselesinden bahsetmeseler de, Volkan Dinçer ve Pelda Aytaş’ın işlerine değinmeden geçemeyeceğim. Volkan Dinçer’in Diasporal Gerilimler’i yukarıda sevgiden bahsedilen bir alandan kaotik bir alana alıyor bizi görüntüsüyle, sesiyle. Doğa tahribatı, mülteci sorunu gibi konularla ülkece boğuştuğumuz bu berbat günlere güzel bir dokunuş yapıyor videosu. Yapaylık, gürültü, kaos… Artık insanlığın bozup da uyduruktan tamir ettikleri, bu dünyada sakil duruyor gibi… Gel gör ki, insan bazen kendi evinde bile sakil duruyor… Gündelik hayatın sıradanlığını, kafamda daha çok geleneksel bir gündelik hayatla özdeşleştirdiğim nakış ile işleyen Pelda Aytaş’ın hem konu için kullandığı medyumun nakış olması hem de sunduğu karelerde yansıyan gündelik hayatın o hafif boğucu sıkıcılığının oldukça başarılı bir birleşim oluyor.
Genç sanatçılar Cemil Toprak, Delal Eken, Derya Gözükızıl, Duygu Tanrıverdi, Eda İlbeyci, Ege Subaşı, Ekin Keser, Ferhat Salman, Gökhan Tanrıöver, Hale Arslan, Hazel Kılınç, Irmak Dönmez, Kübra Zor, Nagihan Aydınlık, Pelda Aytaş, Rıdvan Aşar, Serap Alakaz, Volkan Dinçer ve Zeynep Tunçel Kahyaoğlu’nun işlerini Mixer Sessions V sergisinde 21 Ağustos 2021’e kadar görebilirsiniz.