Önce bir hastalık adı. “Brûsk” diye bir kelimeyle karıştırılıyor her defasında. Brûsk, şimşek demek Kürtçede. Hastalığın adı “bruksizm”; genellikle uykuda diş gıcırdatmanın tababiyet literatüründeki adı. Hatırla, ihtiyarların boyu kısalır. Çünkü kemik aşınan bir şeydir. Diş de. Sabah uyandığında yorgunluğunun tek sebebi rüyalar olmayabilir.
Sonra bir yürümek. Tepesinde lambası yanan arabada, şoför mahallinde uyuklayan üniformalı polis. Niyeyse beyaz ayakkabılardan mürekkep tezgâhının başında duran siyahi adam. Hidayet isimli bir hekimin beyaz üstüne siyah yazılmış tabelası. Besbelli spor salonu olacak dükkânın başında bekleşen ve camın üzerine yazılmış yarım yamalak harflere bakan bir grup adam. Hastaneye varmadan hemen önce karşıdan bıçkın adımlarla yürüyen deri montlu, saçları bir numaraya vurulmuş genç çocuk. Onun biraz arkasında, birbirinin omzuna yaslanmış iki kişi. Kadının başörtüsünü bağlaması, bedeninin dili, üstü başı tanıdık. Oğul olduğunu farz ettiğinin onu kollayışı, adımlarını ona göre atması, sakin sakin yürümeleri de tanıdık. Hastaneye gitmemelerini ummak, acil kapısından girmemelerini dilemek iyi niyetli. Hastanenin hemen sağından aşağı doğru kıvrılan sokak. Aşağıda sahaf. Bakmamaya çalışarak geçtiğin tezgâh. Her ev çok kitaba müsait olmayabilir. Kulağında bir şarkı. Konumuz da o zaten. Konumuz o şarkı ve o kadın. Nermine Memedova, “Ay Işığında”.
Kaç yıl evvel dinledim, ilk dinlediğim icrada İmamyar Hesenov ve kemençesin ne denli aklımda kaldı, o ilk dinleyişten sonra kaç kere dinledim, bunların neredeyse hiçbiri yok. Nermine isimli bu kadının kim olduğunu neden merak etmedim, birkaç internet araması dışında neden ayrıca bakmadım, bunlar da yok. İki icra var aslında. Birinde Sinan Seîd de var, “Evlerinin Önü Yonca” olanında. Ama konumuz şimdilik o değil. Konumuz “Ay Işığında”.
Nermine Hanım’ın adına dair internetlerde bir iddia var. Doğrulanması benim için şu an mümkün değil. Ama şu an alıntılamak, bahsini açmak güzel olacak. Azerbaycan ellerinde dünyaya gözlerini açan Nermine Hanım’ın ebeveynleri, iddiaya göre, Güntekin’in Çalıkuşu romanını çok severlermiş. Birçok “Feride”nin isim babası dolaylı olarak Güntekin’dir denebilir. Memedovalar da [Mehmetgil] çok sevdikleri bu romandaki Feride’nin adını kızlarının adı yaparlar. Gel zaman git zaman, “Stalinizm”in isim meselelerindeki takıntısı, bu ismi “Nermin”e evriltir. Gene gel zaman git zaman, Nermin de, “Nermine”ye dönüşür. Nermine Hanım’ın adını “Feride” gibi de söyleyebiliriz sanki içimizden.
“Men seni gördüm ay ışığında” diye başlıyor “mahnı”. Ve devam ediyor piyano eşliğinde – evet piyano. “Könlümü verdim ay ışığında/ Têz geldi hicran ayrıldıq heman/ Ay ışığında ay ışığında/ Têz geldi hicran ayrıldıq heman/ Ay ışığında ay ışığında”. Nermine Hanım’ın ellerini kavuşturarak söylemesi, söylerken aralarda hülyalı hülyalı bakması, bazı yerlerde yüzüne yerleşen tebessüm bana nedense teyzemi hatırlatıyor. Ayşe teyzemi. Devam ediyor mahnı: “Olmasa hasret/ Gülsün mehebbet ay ışığında”. Sonra esas kısma geliyoruz. En azından şimdilik esas kısma: “Gene gel bize/ Duraq üz üze/ Ay ışığında ay ışığında”. Burada bir yanlış anlamak var. Olsun. “Artık yanlış anlaşılmaklar bundan sonra çok güzel”.
Şarkının “Az Tv” kaydında, sanırım derleyenler yahut söz-beste künyesi olarak iki isim var. Kamber Hüseynli ve Zeynel Xelil. Yani aslında Ali Asker Xelil. Yani aslında Zeynelâbidin Xelil. Ve Kamber. Kamber Ateş, peki ya biz nasılız? Şimdilik burayı da geçiyoruz. Yutkunmak da açlıktandır.
“Gene gel bize/ Duraq (y)üz (y)üze” kısmını çok uzun zaman şöyle dinledim: “Gene gel bize/ Duraq diz dize”. O, meğer “diz dize” değil, “yüz yüze” imiş. En son ay ışığında ne zaman oturdum bu elektrik mezaliminde?
Şarkı diye bir şey olmasaydı, bir mırıltı olarak Nermine Memedova onu icra ederdi. Azerbaycan illerine, ellerine, ay ışıklarına ve yanlış anlamaklara daima selam olsun. Bazı hastalıkların adı, şüphesiz ki şimşeğe benziyor. Diş, aşınıyor.