'Gerçek' Hillary Clinton kim?
Amerikalılar, ülke tarihinin en az sevilen iki başkan adayı arasında tercih yapmak için sandığa gidiyor. Peki Demokratların adayı Hillary Rodham Clinton kim?
DUVAR – Eski first lady, senatör, dışişleri bakanı… Şimdi de ABD’nin ilk kadın başkanı olmak için yarışıyor. Bütün hayatı Amerikan siyasetinin merkezinde geçti; hakkında konuşulmayan şey kalmadı. Fakat birçok Amerikalı gerçek Hillary Clinton’ı tanımadığını düşünüyor ve ona pek güvenmiyor. Peki Hillary Rodham Clinton kimdir?
İDOLÜ ANNESİ
Hillary Rodham 26 Ekim 1947’de Chicago’da doğdu. Hillary’nin arkasındaki ‘çelik irade’ olarak bilinen annesi Dorothy Rodham zorlu bir çocukluk geçirmişti; çocuklarına karşı, kendisini terk eden ailesinin hatalarını tekrarlamamaya kararlıydı. Hillary Clinton annesini 2007’de, “Her şeyi, üniversiteye gitme şansı bulamayan ama bana kafama her ne koyduysam yapabileceğime dair bir inanç aşılayan anneme borçluyum” diye anlatıyordu.
BABASI MUHAFAZAKÂR
Hillary’nin babası Hugh E. Rodham ise çabuk parlayan, muhafazakâr görüşlü ve sert bir kişilikti; çocuklarını başarılı olmaya zorlayan bir babaydı. Kızına, “Erkeklerin yapabildiği her şeyi sen de yapabilirsin” derdi.
MARTIN LUTHER KING'LE 'GÖZÜ AÇILDI'
15 Nisan 1962’de, 15 yaşındaki Hillary’nin hayatı kendi deyimiyle değişecekti. Amerikan sivil haklar hareketinin o dönem en tartışmalı isimlerinden olan Martin Luther King, Chicago’nun Orkestra Salonu’nda bir konuşma yapıyordu. Amerika’nın geleceği, sivil haklar ve toplumsal eşitlik üzerine ateşli konuşmasını bitirdiğinde, elini sıkanlar arasında Chicago’nun muhafazakâr mahallelerinden birinde yetişmiş Hillary de vardı. Clinton 2014’teki bir konuşmasında, o günü şöyle anlatacaktı: “Bu vaiz bize etrafımızdaki dünya değişirken uyumak yerine adalet davasına katılmamız için cesaret veriyordu.”
'CUMHURİYETÇİ DOĞDUM'
Hillary, kendi deyimiyle ‘Demokrat Partili doğmamıştı’. Lisedeyken Genç Cumhuriyetçiler’in üyesiydi ve oy verecek yaşta olmasa da, Arizona’dan Cumhuriyetçi senatör Barry Goldwater’ın kampanyası için ter dökmüştü. Goldwater, o dönem Amerikan muhafazakârlarının ve özellikle de başkan Ronald Reagan’ın siyasi görüşlerini şekillendiren kişi olarak tanınıyor. Clinton 1996’da o yılları “Siyasi görüşlerimin kökleri, içinde büyütüldüğüm muhafazakârlıktan geliyor” sözleriyle anlatmıştı.
NE ZAMAN ‘TARAF’ DEĞİŞTİRDİ?
Clinton’ın siyasi görüşleri üniversitede, hâlâ ABD’nin en önemli liberal eğitim kurumlarından sayılan Wellesley College’da değişti. Hillary’nin akıl hocası olarak gördüğü Metodist rahip Don Jones’a bu dönemde, “Bir kişinin beyninde muhafazakâr, kalbinde liberal olması mümkün mü?” diye sorduğu biliniyor. 1969’daki mezuniyet töreninde, kendisi gibi bir konuşma yapan Cumhuriyetçi Senatör Edward Brooke’a kafa tutunca ülke çapında manşetlere çıktı. Konuşmasında, “Biz toplumun yeniden inşasıyla ilgilenmiyoruz; insanın yeniden inşasıyla ilgileniyoruz” ve “Korku hep bizimle ama şu an ona ayıracak vaktimiz yok” gibi ifadelerle muhafazakâr söyleme meydan okumuştu. Hukuk okumak için Yale Üniversitesi’ne gittiğinde, ABD çapında tanınan bir öğrenci aktivistti; artık bir Demokrattı.
BILL CLINTON’LA NASIL TANIŞTI?
Hillary, Arkansaslı genç bir liberal olan eşiyle Yale Üniversitesi’nde tanıştı. Çift kısa sürede ayrılamaz bir ikili oluşturmuştu. Hillary’nin bir arkadaşının annesi, yeni erkek arkadaşı için “Ne yaparsan yap, bu adamın gitmesine izin verme. Seni güldürebilen tek kişi o!” diyecekti. Çift ilk evlerini hâlâ okuldayken, okulun bulunduğu New Haven kasabasında tuttular. Böylece, ortak siyasi yolculuklarına da başlamış oldular. 1972 seçimlerinde, Vietnam savaşı başlayalı yedi yıl olmuş ve binlerce kişi ölmüşken, Demokratların başkan adayı ABD’nin bu savaşa müdahalesine karşı çıkan George McGovern’dı. Hillary ve Bill okula ara verip McGovern’ın kampanyasında çalışmak üzere Teksas’a gitti.
WATERGATE’İN ORTAYA ÇIKARILMASI İÇİN ÇALIŞTI
1974’te çift Arkansas’taki evlerindeyken telefon çaldı. Eski bir dostları, sonradan ‘Watergate’ adını alacak skandalı anlatıyordı: Demokrat Parti Ulusal Komitesi’nin ofisine girmeye çalışan kişiler, arkalarında Cumhuriyetçi Başkan Richard Nixon’a kadar uzanan bir yolsuzluğun izlerini bırakmıştı. İki yıl önce büyük bir zaferle seçilen Nixon azledilebilirdi. Telefonda, azil soruşturmasını yürütecek Joan Doar vardı ve çifte birlikte çalışmayı teklif ediyordu. Arkansas Valiliği’ne aday olan Bill teklifi reddetti; 26 yaşındaki Hillary ‘tamam’ dedi. Amerikan tarihindeki ikinci azille sonuçlanacak süreçte kanıt toplayan avukatlar ekibine katıldı. Yıllar sonra, “Etrafımdaki insanların önemi ve üstlendiğimiz tarihi sorumluluk nedeniyle şaşkınlık içindeydim” diyecekti.
NE ZAMAN EVLENDİLER?
Nixon’ın istifasından sonra Hillary’nin için “Gelecekte ne yapacağım?” sorusu başgösterdi. Başkent Washington’da şansı çok yüksekti ama Bill’i seviyordu ve Bill Arkansas’taydı. 1974’teki valilik seçimlerini 6 bin oyla kaybeden Bill’in de artık çalışmakta olduğu Arkansas Üniversitesi’nde iş buldu. Bu tarihe kadar Bill’in bir dizi evlilik teklifini reddetmişti ama o soru yeniden geldiğinde bu kez ‘evet’ dedi. Çift Elim 1975’te, kendi evlerinin oturma odasında evlendi. Hillary’nin üzerinde annesiyle bir önceki gece annesiyle aldığı elbise vardı. Kızları Chelsea 1980’de doğdu.
ARKANSAS’TA SIRADIŞI BİR ‘FIRST LADY’
Bill Clinton önce Arkansas Eyaleti’nin Adalet Bakanı, ardından da valisi olurken, Hillary Rose hukuk firmasında işe girdi. Hızla firmaya ortak oldu. Sıradışı bir ‘siyasetçi eşi’ profiline sahipti; Arkansaslı değildi, evlilik öncesi soyadını kullanıyordu ve bir dava avukatıydı. Bill’in maaşı 35 bin dolarla sınırlıydı; eve asıl parayı Hillary getiriyordu. Çift bu dönemde yatırım yapmaya başladı; sonradan çeşitli soruşturmalara konu olacak şekilde, eski dostları Jim McDougal’la birlikte emlak işine girdi.
‘BİRİNİ ALANA DİĞERİ BEDAVA’
1992’ye gelindiğinde, Hillary’nin Bill’in Arkansas Valiliği görevi sırasında faal bir rol oynadığı biliniyordu. Ve Bill Clinton şimdi Demokrat Parti’den başkanlığa aday olmuştu. Çiftin siyaset sahnesindeki ortaklığı da medyanın ilgi alanındaydı. Bill Clinton New Hampshire’daki bir seçim mitinginde “Birini alana ikincisi bedava” deyince, muhafazakâr medya da çiftin üzerine çullandı. Hillary Clinton’ın ‘eş başkan’ olmak istediğine dair makaleler aldı yürüdü. Artan ilgi çiftin ilişkisi üzerinde de baskı yaratırken, Bill Clinton’ın Gennifer Flowers’la 12 yıldır ilişki yaşadığı öne sürüldü. Çift televizyona çıkarak iddiaları yalanladı ve 3 Kasım’da Bill Clinton ABD başkanı seçildi. Hillary Clinton da artık first lady’di.
SAĞLIK REFORMUNDAN KADIN HAKLARINA
Bill Clinton, eşinin yönetiminde faal olarak çalışmasını istiyordu. Hillary Clinton o dönemi anılarında, ‘first lady olmanın bir el kitabı olmadığı’ ve ‘kendi sesini kaybetmeden ülkeye hizmet etmek’ istediğini anlatarak aktarıyordu. Ancak Clinton’ın sağlık reformu konusunda görevlendirilmesi tartışmalara yol açtı. Konu zaten bölücüydü; first lady olarak onun rolü iyice ‘sorunlu’ hale geldi. Bu dönemde en dikkat çektiği anlardan biri, kadın haklarını dünya gündemine taşıyan konuşması oldu. ABD’nin first lady’si Pekin’de, “İnsan hakları kadın haklarıdır ve kadın hakları insan haklarıdır” diyordu.
İLK SKANDAL: WHITEWATER
Çifte dair ilk skandal 1996’da patlak verdi. 1970’lerde dostları ve eski bir kamu görevlisi olan Jim McDougal’la yaptıkları emlak alışverişlerinde Whitewater isimli şirket üzerinden usulsüzlükle suçlanıyorlardı. ‘Whitewater’ adı verilen skandal nedeniyle, Hillary Clinton Ocak 1996’da mahkeme önünde çıkmak zorunda kaldı; Amerikan tarihinde jüri önünde ifade veren ilk first lady oldu. İfadesi dört saat sürdü. O gün giydiği ejderha işlemeli palto hakkında o kadar çok konuşuldu ki, Beyaz Saray ejderhanın özel bir mesaj içermediğine dair açıklama yapmak zorunda kaldı.
LEWINSKY SKANDALI
1998’e gelindiğinde, Whitewater skandalını soruşturan savcı Hillary Clinton’ın usulsüzlük yaptığı iddiasını kanıtlayamadı ama daha büyük bir skandalı ortaya çıkardı. Sadece Hillary değil, tüm dünya şoktaydı. ABD başkanının, Beyaz Saray stajyeri Monica Lewinsky’yle ilişkisi olduğu iddia ediliyordu. Bill 1996’da ikinci kez başkan seçilen Clinton ilişkiyi önce reddetti; Hillary de ‘sağcıların komplosu’ olarak gördüğü iddialar karşısında eşine inandı. Ancak anılarında anlattığına göre, bir cumartesi sabahı Bill’in volta atması nedeniyle erkenden uyandı; eşi her şeyi itiraf etti. Çift sert bir kavgaya tutuştu. Hillary Clinton, “Bill’in kamuoyundaki itibarı hâlâ yüksekti. Benim gözümdeyse yerlerde sürünüyordu” diyecekti.
FIRST LADY’LİKTEN SENATÖRLÜĞE
1999’da, eşi Senato’daki azil süreciyle boğuşurken, Hillary de aldatılmış bir kadın olarak geleceğini planlamaya çalışıyor ve New York’tan senatörlüğe aday olup olmamayı düşünüyordu. Kentin iki senatöründen biri emekliliğini ian edince basın ortaya Hillary’nin adını attı; emin değildi, zaten çok stresli bir dönem geçirmişti. Katıldığı bir etkinlikte genç bir atlet kadının kulağına “Yarışma cesaretini göster” diye fısıldamasıyla kararını verdi. Seçime girdi ve kazandı; Amerikan tarihinde ilk kez bir first lady bir kamu görevine seçildi. Clinton dört yıl sonra, “Hayatımda verdiğim en zorlu kararlar, Bill’le evli kalmak ve senatör adayı olmaktı” diyecekti.
11 EYLÜL’DE DEMOKRATLARIN GÜVENİNİ KAZANDI
İlk senatörlük döneminin üzerinden altı aydan kısa bir zaman geçmişken, New York 11 Eylül saldırılarıyla sarsıldı. Clinton, sonraki aylarda federal bütçeden New York eyaletine 21 milyar dolarlık yardım çıkmasında kilit önemde bir rol oynadı. Saldırılarda yaralananlara ilk müdahaleyi yapan, birçoğu ölen veya ağır yaralanan polis, sağlık görevlileri ve itfaiyecilerin tazminat mücadelesinde ‘yardımcı’ bir rol oynamaya da devam etti. Clinton’ın bu dönemdeki çabaları, Demokratlar arasında büyük saygı görmesini sağladı.
18 MİLYON ÇATLAK
2006’da Senato’ya kolaylıkla seçilen Clinton, gözünü yeniden Beyaz Saray’a çevirdi. 2008 seçimlerinde Demokrat Parti’nin aday adaylarından biri olarak, genç ve karizmatik bir senatöre, Barack Obama’ya karşı sert bir kampanya yürütüyordu. Fakat 1990’daki skandalların bıraktığı izler silinmemişti: Bir ankete göre, Amerikan halkının yüzde 61’i onu güvenilmez ve dürüst olmayan bir siyasi olarak görüyordu. Bir yandan da, Demokrat partinin adaylığı için bir kadın ve bir siyah yarışıyordu… Parti içindeki yarış başa baştı ama Obama’nın ‘umut ve değişim’ mesajı kazandı. Demokratlardan aldığı oy 18 milyonda kalan Clinton, ABD’nin ilk kadın lideri olma isteğini erteledi. Yenilgiyi kabul ettiği konuşmasındaysa, kariyeri boyunca kadın haklarını savunurken yaptığı ‘cam tavan’ benzetmesini yineledi: “Camdan yapılmış en yüksek ve en sert tavanı bu kez kıramamış olsak da, sayenizde üzerinde 18 milyon çatlak bıraktık.”
DIŞİŞLERİNDE 112 ÜLKE, 956 BİN MİL
Demokratların adayının Barack Obama olacağı kesinleşince, Clinton da kendisini partisi için çalışmaya verdi. Obama Cumhuriyetçi aday John McCain’i yenilgiye uğratınca telefonu çaldı: Dışişleri bakanı olur muydu? Hillary Clinton teklifi önce reddetti; bir dizi potansiyel adayın ismini verdi. Fakat nihayetinde teslim oldu; “Eğer onun yerinde ben olsaydım, onu kabinemde kesinlikle isterdim” diyecekti. Bu görevde bulunan üçüncü kadın olarak, en faal ABD dışişleri bakanlarından biriydi: 112 ülkeyi ziyaret etti; 956 bin 733 mil kat etti.
BİNGAZİ SKANDALI
Clinton’ın dışişleri bakanlığı kendi partisi içinde başarılı olarak görülse de, bir dizi tartışmadan yoksun değildi. 11 Eylül 2012’de, Libya’nın 40 yıllık lideri Muammer Kaddafi’nin devrilmesinden sonraki dönemde, Bingazi’deki Amerikan Konsolosluğu öfkeli protestocular tarafından kuşatıldı. Göstericiler ateş açarak binaya girdi ve dört Amerikalı öldürüldü. Aralarında Amerikan Konsolosu Christopher Stevens da vardı. Cumhuriyetçiler ayağa kalktı; Obama yönetimi güvenlik uyarılarına rağmen vatandaşlarını koruyamamakla suçlanıyordu. Clinton Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi’nde ifade verdi, soruşturmalar açıldı. Ve Şubat 2013’te istifa etti.
E-POSTA SKANDALI NEDİR?
Clinton’ın bugün hâlâ başını ağrıtan e-posta skandalı da Bingazi soruşturmaları sorasında patlak verdi. Kongre’nin Libya’da hatalı bir tavır sergilenmediğine kanaat getirmesine rağmen, soruşturmalar sırasında Clinton’ın bakanlık yazışmalarını özel güvenlik koruması altındaki resmi adresinden değil de, şahsi e-posta hesabından yaptığı ortaya çıktı. Güvenlik sorununa yol açmakla suçlanıyordu; on binlerce e-posta yazışmasını savcılara teslim etmek zorunda kaldı. Muhafazakârlar bu güvenlik ihlali nedeniyle FBI soruşturması sonrası hapse atılması gerektiğini savunuyordu. FBI Clinton’ın ‘kanunları kasten ihlal etmediğine ama aşırı derece dikkatsiz davrandığına’ kanaat getirdi. Söz konusu tartışma hâlâ sürüyor.
SANDERS’I ZOR GEÇTİ
Clinton 2015’te, Beyaz Saray’a bir kez daha aday olacağını açıkladı. Ancak hâlâ güvenilmez bulunuyordu ve Demokratlar arası yarışta karşısında, gençler arasında son derece popüler olan bir ‘sosyalist’, Bernie Sanders vardı. Sanders beklentilerin aksine Clinton’ı son ana kadar zorladı. Ancak iki aday adayı arasından kazanan, Clinton oldu. Temmuz 2016’ya gelindiğinde, ABD’de bir partinin başkan adayı olan ilk kadındı. Bill Clinton eşinin adaylığı hakkında şu duygusal açıklamayı yapıyordu: “İşler zorlaştığında hiçbir zaman bırakıp gitmez. Sizden de hiç vazgeçmez.”
TEHLİKELİ VE YALANCI MI, DEĞİL Mİ?
Ve, 8 Kasım 2016… Milyonlarca Amerikalı sandığa gidecek. Amerikan tarihinde çok az başkan adayı Clinton kadar tecrübeliydi; çok azı onun kadar uzun zamandır siyasetin içindeydi. Ve milyonlarcası için, sadece Donald Rump olmaması bile ona oy vermek için yeterli bir neden. Fakat birçokları hâlâ Clinton’ı güvenilmez buluyor. Slovenyalı filozof Slovaj Zizek bile “Clinton Trump’tan daha tehlikeli” dedi. Nihayetinde bu, ABD’nin seçimi…
Kaynak: BBC News