İnsan fanusundan çıkmaya karar verdi mi bir kere o zaman
hayalini kurduğun- her şey olmasa da- pek çok şey mümkün
olabiliyormuş.
Yirmi üç yılı geride bıraktığım gazetecilikte fanus kırmadan bu
işin hakkının verilemediğini karşıma çıkan dört kritik mesleki
dönemeçte, en çok da son iki buçuk yıl içinde çıktığım
özgürleştirici yolculuk sırasında bizzat deneyimledim. Sosyal
medyanın, dijital yayıncılığın henüz hayal edilemediği dönemlerde
geleneksel gazete ve televizyonlarda işe başlayanlar için bir
patronun dükkanından ötekine transfer olmanın ötesinde bir yol
yoktu. Bugün birilerinin bana nedense kötü niyetli gelen bir
vurguyla “alternatif” demeyi tercih ettiği yayın mecraları
gazetecilere ses veriyor, kürsü veriyor.
Korunmasız, tekinsiz, garantisiz ama nefes alabildiğimiz
alanlar…
Yıllarca Türk medyasının toplamı için bir fanus işlevi gören
Hürriyet’in işlevini kaybettiği dönemle, benim kendi Hürriyet’imin
fanusuna balyozu indirmeden gazetecilik yapma iddiasında bulunmaya
devam etmemin imkansızlığıyla yüzleşmem birdir. O yüzleşmeye
kişisel alanımdaki aksağı da ekleyip bir önceki hayatıma dair kızım
dışındaki her şeyi peş peşe sıfırladığımdan 2019 senesinde
yaşadığım katarsis bir başka oldu.
Canımın içi Özlem Akarsu Çelik’le Ankara’nın en eski
kafelerinden birinde hayal çarpıştırdığımız bir kahve sohbetinden
Ali Duran Topuz’la Duvar English’e can veren sürecin mimarisini
çatmaya başlamamız arasında sadece birkaç hafta vardır.
Şimdi hiç yapmadığım bir şeyi yaparak sahneyi müsaadenizle iki
dakika işgal edeceğim, sevgili Nihal Yalçın gibi. Çünkü tam da onun
dediği gibi memleketin baskın atmosferinde “işinizi yapmak ve
işiniz hakkında konuşmak bir lükse dönüşüyor”.
Bugün ikinci yaşını dolduran Duvar English basit bir tercüme
gazetesi hiç olmadı. Gazete Duvar’a kardeş gelen Duvar English’in
kendine has bir karakteri ve bu karakteri ifade edebileceği özerk
bir alanı olması gerektiğini ilk günden teslim ettikleri için Ali
Topuz ve Ömer Araz’a müteşekkirim. Onlar dikey bir yapıda
diretseydi ya da bire bir uygulama takıntısıyla yaşasalardı bu
kadar kısa sürede dünyanın farklı köşelerinde Türkiye çalışan
profesyonellerin, Türkiye içindeki diplomatik temsilciliklerin ve
Türkiye’de yaşayan yabancıların gönlüne yerleşemezdik.
Daimî yol arkadaşlarım Neşe İdil, Didem Atakan, Berin Yavuzlar,
Azra Ceylan ile eşsiz bir deneyim yaşadık. Belgin Akaltan, Paul
Osterlund, Killian Cogan, Dorothy Rau, Laura Neumann, Murat K.
Yıldız, Erin O’Brien’ın desteği olmadan bu deneyimi yaşayabilir
kılmak mümkün olmazdı.
Aydın Selcen, Mehveş Evin, Uğur Gürses, Nevşin Mengü, Sezin
Öney, Can Selçuki, Nazlan Ertan, Kenan Behzat Sharpe, Eddy Ekrem
Güzeldere ve Binnaz Saktanber…kaç kişi okuyor diye bakmadan
anadiliniz dışında bir dilde içinde yaşadığımız kaosu yorumlamak
için elinizi taşın altına koydunuz. Hepinizin en az benim kadar
inatçı olduğunuzu içimden kalpler fışkırtan bir hayretle
izledim.
Duvar English’in yoluna devam etmesi en az Gazete Duvar’ın devam
etmesi kadar mühim bir mevzu. Kendimizi evimizde özgürce ifade
edebilmek ile özgürce dünyaya konuşabilmek arasındaki kuvvetli bağ
önümüzdeki politik süreçte çok daha hayati olacak. Ben geride
bıraktığım ekibime güveniyorum, siz okurlara da güvenmek istiyorum.
Mevcut küresel finansal düzen ile otoriter ulusal düzenin üst üste
bindiği bir ortamda bu mecraların kendi başına yaşaması mümkün
değildir. Sahip çıkın!
Ben Duvar English’i patronu tanımadan, patronsuz gibi yönettim.
O nedenle çoğu zaman “gerçek olamayacak kadar iyi” hissiyatıyla
yaşadım. Bu duyguyla çalışmamı mümkün kılan Ali ve Ömer’in olmadığı
bir ortamda yola devam etmem söz konusu olamazdı. Anlayışla
karşılamanızı umut ediyorum.
Kurumsallaşma ve şeffaflığın eksik olduğu bir medya mecrası
ancak gerçek olamayacak kadar iyi olabiliyormuş. Sürdürülebilir bir
“iyi” için daha yolumuz varmış. Umutsuz değilim, siz de
olmayın.
Hoşçakalın.