Gerçekten duyanların anlattığı hikayeler...
Onur Bütün imzası taşıyan 'Anlatmaya Değer Bir Hikayen Var mı?', Everest Yayınları tarafından yayımlandı.
Gaye Keskin
'Serbestî', 'Kör Noktalar', 'Çıkış Kapıları' ve 'Sınırlar' isimli dört bölümden oluşan 'Anlatmaya Değer Bir Hikâyen Var mı?', on bir kısa öykü içeriyor. Hemen hepsinin okuru farklı bir epigrafla karşıladığı bu on bir öykünün sonunda, yazarın notuyla beraber bir de okura dinlemesini önerdiği müzik kutusu bulunuyor.
DÖRT BÖLÜM DÖRT DEVİNİM
SERBESTÎ
Onur Bütün, kitaptaki dört bölümün ayrı temsillerle yol aldığı 'Anlatmaya Değer Bir Hikâyen Var mı?'nın ilk bölümü 'Serbestî’yi özgürlük mefhumuna dayandırıyor. Üç öyküden oluşan bu bölümde anlatıcılar, özgürlüklerine gidecek yolu seçiyor. Bu kimisi için yazmak, kimisi için uçmak, kimisi için de susmak oluyor.
'Serbestî'nin ilk öyküsü olan ve Gonca Özmen epigrafıyla açılan 'Her Paragrafın İlk ve Son Cümlesindeki Fiile'de, "Yarasa uçtu. Cumbam çöktü. Kendimdeki kadın göçtü" cümleleriyle ve sonrasında okura, kendi hayatında ve sevdiği adamın dünyasında kaybolmuş birinin dış dünyada olup bitenlere kayıtsızlığını, kayıtsızlığın farkındalığını, bireysel öncelikler söz konusuyken geriye kalan her şeyin nasıl sıradanlaştığını gösteriyor Bütün. Cinsiyetsiz, isimsiz ve hatta neredeyse büsbütün belirsiz bir anlatıcının dilinden yapıyor bunu.
Gaston Bachelard’ın "Yazılamayan yaşanmış olmayı hak eder mi?" cümlesinin kılavuzluk ettiği, bölümün ikinci öyküsü 'Uçmak'ta ise, diğer insanlara bakabileceği noktaya çıkan ve aslında ona atfedilmiş küçüklüğü görmekten böylece kurtulan bir adamın, çatıdaki kiremitlerden birine dönüşmeye başlamadan önce kanat takma isteğini anlatıyor. Bu öyküde, yazar okura, "Kanat çırpmayı bilmiyorsanız, kanat takmak uçmaya yeter mi?" diye soruyor.
KÖR NOKTALAR
Onur Bütün, kitaba adını veren cümleye, 'Kör Noktalar' bölümünün plot twistli iki öyküsünden biri olan 'Zannetmenin Tarihi'nde yer veriyor. Küçük zannetmelerin daha büyüklerinin içinde kaybolduğu bu öyküde, "Zannetmek her zaman bir hastalık değildir. Sınırları, çeperleri bilen insan tahayyüllüdür. Mecburiyet halidir. Yaklaşamaz, dokunamaz, konuşamazsanız; zannedebilirsiniz" diyen yazar, Walter Benjamin’in "Bir camekanda yaşamak kusursuz bir devrimci eylemdir" cümlesini akla getirip anlatıcının, geçmişini korumak kaygısıyla kendisine "zannetmelerden" yarattığı camekanın, dış bir etken tarafından tuzla buz olmasını ve anlatıcının bu duruma savunmasızca yakalanmasıyla eyleminin yarım kalmasını aktarıyor.
ÇIKIŞ KAPILARI
'Çıkış Kapıları', Onur Bütün’ün veda imgesini birbirinden farklı şekillerde kullandığı, patetik olmaktan kaçındığı dört öyküden oluşuyor. Ana karakterler bazen ilişkilerine, bazen yalnızlıklarına, bazen de alışageldikleri hayatlarına veda ediyor.
Kendilerine çıkış kapısı arayan karakterleri merkeze koyan; 'Hafifletici Sebepler', 'Döngü', '121 Numaralı Çadır' ve 'Arsız', aslında yazarın 'Döngü' öyküsünde anlatıcıya söylediği şu cümlelerin kılavuzluğunda ilerliyor: "Arzulamak ikirciklidir. Arzu, nesnesini kaybettiğinde ona döne döne sahip olmayı ister, sahip olunca da yok etmek için fır döner." İçinde bulundukları durumu değiştirmenin, bazen bir arzunun kollarına teslim olmanın, bazen de başkalarının arzularından kaçınmanın yollarını arayan karakterler, kitabın bu bölümünde etten kemikten kapılara dayanıyor ve çıkışı bulmanın serüvenine katılıyor.
SINIRLAR
Onur Bütün, 'Sınırlar'da metaforik anlamın dışında bir de gerçek hudut çizgilerinden bahsediyor ve savaştan kaçan, başka bir ülkeye sığınan, kötü koşullarda yaşamak durumunda kalan kadınları merkeze alarak, iyi kötü süregelen hayatlarına kısa bir süre ışık tutuyor.
Yazarın kitabın genelinde okuru dikkat kesilmeye davet ettiği kadın sorunları, son öykü olan 'Utançtan Sonrası'nda iyice kendini gösteriyor ve yalnızca kadın sesinden birbiri ardına anlatılıyor.
ANLATICISINI BULAN HİKAYELER
'Zannetmenin Tarihi'nde, "İnsan kendine yakalandığı yerden aşık oluyor. Kendinde olmayanı elcağızıyla uzatabilirse, aşk o zaman aşka benziyor" diyor anlatıcının dilinden Bütün. Belki de bu yüzden hikayelerinde, dümeni insanı yakalamaya kırıyor. Karakterleri kanlı canlı, aynada gördüğümüz, sokakta omuza omuza yürüdüğümüz, aynı yollardan, aynı hikayelerden geçtiğimiz insanlar olarak çıkıyor karşımıza.
'Yazıevinde Şimdiki Zaman' isimli öyküde, yazar Nezahat’in gözünden, yazan bir kadın olmanın zorluğunu; 'Hafifletici Sebepler'deki şu cümlelerle ise kadın olmanın bedensel örüntüsünü aktarıyor: "Kadınların yalnız başına kapladıkları yer; metroda, otelde, sokakta, en ıssız yerlerde hep tartışmalıdır. Canın bir şey çekerse hemen alamazsın, söyleyemezsin, bu da tüm hareketlere yansır, insanı durdurur, küçültür bazen yok eder. O yüzden görünmez olur kadınlar hayatın belli mekanlarında."
'121 Numaralı Çadır' isimli öyküde koşulların ağırlığından daha fazlasının kadınların omzuna yüklendiğini anlatıyor ve 'Arsız'daki şu cümlelerle ise erkek anlatıcısına günah çıkarttırıyor: "Ve ben ona, diğer kadınlara davrandığımdan daha “kibarca” kötülük ettim. Olur dedim, evet dedim, oyalayıp durdum. Her şeyden son anda vazgeçtim. Çok akıllıydı. Bendeki sahteliği sezdi."
PEKİ KAPILAR BİR YERE ÇIKIYOR MU?
'Anlatmaya Değer Bir Hikayen Var mı?'da zaman zaman otobiyografik anlatılara da rastladığımızı düşündüren öyküleriyle Onur Bütün, 'Zannetmenin Tarihi' isimli öyküsünün epigrafında Elda Abrevaya’nın 'Kadınlığın Uzun ve Dolambaçlı Yolu' kitabındaki şu cümleye yer vererek, kitabın genelinde okuru keşfetmeye çağırıyor: "Karış karış, tüm gizemiyle keşfedilmesi gereken ötekinin benliği ve ruhsallığıdır."
Peki, keşfedebiliyor muyuz?
Görece farklı şeylerin söylenebileceği bu sorunun cevabı öznel bir bakış açısıyla şöyle; yazarın anlatım tekniği her okur açısından buna imkan vermiyor. Onur Bütün, karakterlerin su altında kalan kısımlarını okura daha az göstermeyi, neredeyse hiç katman aralamamayı, yalnızca anlatıcı diyalog veya monologlarında geçmişlerini aktarmayı tercih ediyor. Okuru akışta kalmaya teşvik eden Bütün, akışı hızlı ve heyecanlı hâle getirirken, geçmişin üzerini usulca örtüyor.
MÜZİK KUTUSU VE AHMET TULGAR
Kitabın son öyküsünün hemen ardından, 'Anlatmaya Değer Bir Hikayen Var mı?' Müzik Kutusu geliyor, Onur Bütün okuruna yirmi bir parçalık bir müzik listesi bırakıyor. Ahmet Tulgar’ı andığı ve sevdikleri parçalardan da bahsettiği bu bölümün ardından okuruyla vedalaşan Onur Bütün, hem müzik kutusunu hem de kitabını okura emanet ediyor.
Şimdi listeden bir parça seçiyor ve kitabı henüz almayanlar için buraya bırakıyoruz. Lütfen müziğin sesini açın, çünkü unutmayın, gerçekten duyanların anlatmaya değer bir hikayesi vardır.