“Güzel Bir Sabah”, çok ağır mevzulara giriyor kağıt üstünde bakınca. Ama film bittiğinde hayata, aşka ve ölüme dair düşüncelerimiz hafifliyor, hayatın içinde sadeleşiyor!
Fransa sinemasının yeni değerlerinden Mia Hansen-Løve’un geçen
yıl Cannes’da “Yönetmenlerin On Beş Günü” bölümünde yarışan ve en
iyi Avrupa filmi seçilen “Güzel Bir Sabah” (Un beau
matin) filmi bir “MUBI Türkiye sunumu” olarak gösterimde. Bill
Fay’in “Geriye aşk kalacak/ Bilgi yitip gittiğinde” şarkısıyla son
jenerik akıp giderken, yaklaşık iki saat boyunca, ölüme, aşka,
aileye, hayatta kalmaya ve kardeşliğe dair çok dokunaklı bir hikaye
izlediğimizi fark ediyoruz.
Filmin bu final şarkısı, ana karakterimiz Sandra’nın sevgilisi
Clement ve kızı Linn’in mutlu bir anında devreye girse de, asıl
ilhamını Georg Kienzler’den alıyor kanımca. Sandra’nın bir tür
demans hastalığından mustarip babası olan Georg, felsefe profesörü.
Hayatını bilgiye, bilime, düşünmeye adamış bu adamın yalnızca
geçmişini değil, görmeyi de unutmaya başlaması bilginin yitip
gittiği yerde, “geriye kalanın sadece aşk” olacağını gösteriyor
bizlere çünkü! Kienzler’in, unutmaya başladığı için bitiremediği
hatıra kitabının adı olarak düşündüğü “Güzel Bir Sabah”,
bütün bir hayata dair ironiye dönüşüyor böylece.
Güzel Bir Sabah,Yönetmen: Mia Hansen-Løve (2022) Pascal
Greggory, Léa Seydoux
Filmin ana karakteri Sandra beş yıl önce eşini kaybetmiş, 8-10
yaşlarındaki kızı Linn ile birlikte yaşayan, tercüman olarak
hayatını kazanan bekar bir anne. Bir yandan da babası Georg’un
hastalığıyla yakından ilgilenmek zorunda. Georg’un sevgilisi Leila
da yaşlılık ve hastalıkla uğraşmak zorunda kalınca baba için uygun
bir bakım evi aranıyor. Georg’un boşandığı eşi Françoise, diğer
kızı Elodie da sürece dahil oluyor ama Paris’te rahatlıkla
yerleştirebilecekleri bir mekan bulmak çok zor. Sandra tam da bu
günlerde yakın arkadaşı olan ama bir süredir çok sık göremediği
Clement ile karşılaşıyor. İkili arasında cinsel çekimle başlayan
ilişki, zamanla birbirlerinden kopamayacakları bir aşka dönüşüyor.
Ancak sorun şu ki, Clement evli ve çocuklu! Bir iki ayrılık
denemesinden sonra ikili kopamayacaklarını anlar, ama ilk başlarda
işin içinden de çıkamaz.
Mia Hansen-Løve, senaryosunu da kaleme aldığı filmde, yukarıda
kısa özetini anlatmaya çalıştığım olayları o kadar incelikle ve
hayatın parçası haline getirerek anlatıyor ki, yaşananların
ağırlığına rağmen ‘işte hayat bu’ demekten başka bir şey kalmıyor
geriye. “Artık bizden geçti aşk” diye düşünürken tanıştığımız
Sandra, zorlu bir tercihin, sıkıntılı bir sürecin ardından yeniden
özel bir şeyler yaşayabileceğini fark ederken bütün bu süreç
bugünün günlük hayatına içkin hale gelmiş “bir ilişkiyi yürütmek ne
kadar zor” cümlesinden oldukça uzak gelişiyor. Üstelik hiç de kolay
değil Sandra ve Clement’in yaşadıkları. Hayal kırıklıkları,
beklentilerin boşa çıkması vb. zor bir zaman geçiriyor aslında
Sandra. Üstelik bütün bunlar olurken, Linn ile olan ilişkisindeki
iniş çıkışları da kontrol etmek, düzene koymak zorunda.
Güzel Bir Sabah,Yönetmen: Mia Hansen-Løve
(2022)
Kuşkusuz en zor olanı ise babasının durumuyla baş edebilmek. Bir
yandan onun birikimindeki bir adamın günden güne bütün geçmişini
unutmaya başlamasının, çevresindekileri dahi göremeyecek hale
gelmesinin yarattığı mutsuzluk, diğer taraftan da yaşlılık ve
ölümün kol gezdiği bakım evleri. Burada tuhaf bir ironi de var.
Eşinin ölümünün yasını uzun süredir tutan Sandra, babasının ölüme
doğru gittiği bu süreçte başka türlü bir yas sürecine giriyor ve
ilkini bitiriyor adeta. Babasıyla, onun kitaplarıyla kurduğu ilişki
onu yeniden hayata bağlayan bir kıvılcımı da ateşliyor. Tam da bu
noktada Georg’u canlandıran Pascal Greggory’nin performansını
anmadan geçmeyelim. Yalnızca karanlığa doğru bir yolculuğun değil,
bir kayboluş serüveninin bütün adımlarını hissettiriyor
bizlere.
Güzel Bir Sabah,Yönetmen: Mia Hansen-Løve
(2022)
Ve tabii ki Léa Seydoux’un çok uçlara, köşeli alanlara, keskin
çizgilere savrulabilecek Sandra karakterini bu kadar ‘sıradan’ bir
noktada tutabilme becerisini not düşelim. “Güzel Bir
Sabah”, çok ağır mevzulara giriyor kağıt üstünde bakınca. Ama
film bittiğinde hayata, aşka ve ölüme dair düşüncelerimiz
hafifliyor, hayatın içinde sadeleşiyor!