Anadolu’nun küçük kentleri bir yana Türkiye’de insanların en çok önyargıyla yaklaştığı illerin başında geliyor olabilir Konya. Gerçekten anlaması zor bir il... Göründüğü gibi olanların mı, olduğu gibi görünenlerin mi şehri? Kararı size bırakıyorum.
“Gel, gel, ne olursan ol, yine gel, İster kâfir, ister Mecusi, İster puta tapan ol, yine gel, Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel... Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz... Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk? Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik... Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.”
Yukarıdaki satırları Mevlâna’nın sandınız değil mi? Maalesef yanılıyorsunuz. Ölümünden sonra Mevlâna’ya atfedilen “Gel, gel, ne olursan ol, yine gel” sözleri, aslında kaynağı tam olarak bilinmese de Ebu Said-i Ebu’l-Hayr’a ait olduğu iddia edilen yukarıdaki şiirde geçiyor. Bu konuları araştırırken gerek Mevlâna gerekse de Konya hakkında ezber bozan birçok yazı okudum. Aslında bu tür konulara temkinli yaklaşmakta fayda var ve yeterli araştırmayı yapmadan ahkâm kesmek gibi de bir huyum yok ama Ümit Doğan’ın sosyal medyadaki post dizileri epey şaşırttı beni. “Yanlış mı tanıyoruz; Mevlâna, Anadolu’yu işgal eden Moğollarla işbirliği yapıp Nasreddin Hoca’yı öldürttü mü?”, “Mevlâna oğlunun cenaze namazını neden kıldırmadı?” “Ahi Evren, Şems’in öldürülmesine neden izin verdi?” ve “Ne olursan ol yine gel” sözü Mevlâna’ya mı aittir?”, “Mevlâna Türk müdür?”, “Mevlâna’nın Mesnevi’yi Kur’an’dan üstün tuttuğu doğru mudur?”; “Mesnevi’deki ahlaksız hikâyeler uydurma mıdır?” sorularını sorarak yanıtlarını veriyor Ümit Doğan.
HANYA’YI KONYA’YI ANLAMAK
Bir diğer şaşkınlığımı da “Hanya’yı Konya’yı anlamak” ve “Konyalım” şarkısını araştırırken yaşadım.
“Hanya’yı Konya’yı anlamak” (veya bilmek, görmek), “bir işin gerçek yönünü anlayarak aklı başına gelmek, akıllanmak” anlamında kullanılıyor. Peki, neden Hanya, neden Konya? Hanya, Girit Adası’nda bir şehir... Bu deyimdeki diğer şehrin de Konya olmadığı yönünde birçok iddia var. İşte bunlardan bazıları:
- Osmanlılar, Girit Adası’nı fethederken batı yönünden “Hanya” tarafından Girit’e giriyor. Bu bölge içinde ilk karşılarına çıkan yerin ismi ise “gönye-köşe” anlamına gelen Gonya. Hanya’ya on beş-yirmi dakika uzaklıkta. Gonya’dan geçmeden Hanya’ya ulaşmak mümkün değil. Yani sözün doğrusu Hanya’yı Gonya’yı görmek...
- Bu deyimin orijinalinde geçen şehir Konya değil, Kandiye’dir. Aslında ikisi de sürgün yeri olduğu için bu deyim ortaya çıkmış.
- Osmanlılar, yirmi dört yıllık uzun kuşatmanın ardından Hanya ve Kandiye’nin bulunduğu Girit’i fethettiğinden dolayı, “bir şeyin çok istenip yapılamadığındaki durumu” anlatmak için bu deyim kullanılmış.
KONYALIM YÜRÜ, YÜRÜ YAVRUM YÜRÜ
“Hani ya da benim elli dirhem pırasam
Üç mum yaksam Konyalıyı arasam
Konyalım yürü, yürü yavrum yürü, fistanını sürü
Şimdi de geçti de burdan Konyalının biri”
Bu şekilde başlayıp devam eden “Konyalım” türküsünü bilmeyen yoktur sanırım. Sıkı durun açıklıyorum: Bu türkü Konya’ya ait değil! Yine karşımıza Girit’teki Hanya şehri çıkıyor. Türkünün hikâyesi Hanya’da Yunanlı bir kızın oraya yerleştirilen Konyalı bir gence âşık olmasına dayanıyor. Yunanca orijinali şöyleymiş:
“Hanya’da benim elli dirhem kestanem,
Konyalıdan başkasını istemem
Yürü yavrum yürü, saçlarını sürü
Şimdi burdan geçti Konyalının biri”
KONYAALTI, KONYA’NIN ALTI MI?
Antalya’ya taşındığımdan beri en çok merak ettiğim sorulardan biri de plajlarıyla ünlü ilçeye neden Konyaaltı denildiğiydi. Bu konuda da birçok argüman var. Konyaaltı Belediyesi’nin internet sitesindeki açıklama şöyle: “Bugün Konyaaltı olarak adlandırılan bölgenin, yakın tarihimize kadar, Antalya’nın falezler üzerinde yer almasından dolayı Koyaltı biçiminde anıldığı ve halk dilinde söylene söylene Konyaaltı’na dönüştüğü belirtilmektedir.”
Antalya’yla ilgili bir sosyal medya hesabında şehrin bitip Konya yolunun başladığı yere “Konyabaşı”, buranın alt kısmına “Konyaaltı”, otogar yolu üzerindeki bölgeye de “Konyaüstü” denildiğini okumuştum.
Yaygın olan başka bir efsaneye göre ise Konya’da yaşayan Yörükler bölgeden göç ederek Konyaaltı’na yerleşmiş.
Derine indikçe Konya’yla ilgili kafam daha da karışıyor. Neyse efsaneleri ve kendi meraklarımı bir kenara bırakayım da günümüzde Konya nasıl bir yer ona bakalım.
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜĞÜ
Konya, kelimenin tam anlamıyla Türkiye’nin en büyüğü... 41 bin kilometre karelik toprağıyla en büyük yüzölçümüne sahip ilimiz. Aynı zamanda en fazla komşusu olan il: Ankara, Eskişehir, Karaman, Antalya, Isparta, Afyon, Mersin, Aksaray ve Niğde. Nüfusu iki milyonu aşıyor. Ulaşımı da kolay Konya’nın. Birçok ile ulaşmak için geçiş noktasında. Ankara, Eskişehir, Kocaeli ve İstanbul’a hızlı tren bağlantıları, havalimanı var. Belirli dönemlerde Avrupa’daki önemli şehirlere doğrudan uçuş imkânları da bulunuyor. Bak, yazın Sabiha Gökçen Havalimanı’nda, Konya Büyükşehir Belediyesi’nin “Bir sonraki uçuşunuz Konya olsun” yazılı reklamını görmüştüm ve o hafta Konya’yı yazmayı düşünmüştüm. Araya ne kadar çok ilk girdi ve Konya’ya anca sıra geldi.
DELİSİ, ÖĞRENCİSİ, MAHALLESİ
Baktığınızda ufku görebileceğiniz nadir şehirlerden Konya’nın en belirgin özelliği dümdüz olması. Bu nedenle bisiklet kullanımı çok yaygın ama gene de trafikte dikkatli olmakta fayda var. Uçsuz bucaksız düz arazilerde yüksek katlı apartmanların bulunduğu ilin yolları da geniş geniş...
Anadolu’da hemen her ilin meşhur delileri vardır. Konya’nınkiler Deli Rasim, Poşetli Dede ve Deli Sultan... Özellikle Deli Rasim’in insanların yanına yaklaşıp “Senin ruhunu Allah’a teslim edeceğim!” diye fısıldadığını anlatıyorlar. Böyle bir şey benim başıma gelse ona pek iş kalmaz ve nereye istiyorsa oraya ben kendim elden ruhumu teslim ederdim sanırım.
“Etli ekmek”” diyarı ilin en cafcaflı yeri Zafer Meydanı... Burada her çeşit insan görmeniz mümkün. Hem de mini eteklisinden türbanlı teyzesine kadar... Şehirdeki beş üniversitede okuyan 150 bin kadar öğrencinin bu çeşitlilikte etkisi büyük tabii ki. Ama yine de öğrencilerin asıl üssü, tam bir kafe cenneti olan Bosna Hersek Mahallesi... Mahalle demişken Doğanlar Mahallesi ise eskiden insanların geçmeye tırstığı bir yermiş. Hakkında o kadar çok efsane var ki kimisi insanın kanını donduruyor. Anlatıp sizi de germeyeyim şimdi. Konya’nın yerel internet sitesi Merhaba’daki bir habere göre; Doğanlar ve Sahibata, Türkiye’nin en tehlikeli yirmi mahallesi arasında yer alıyormuş ama bunu kim belirlemiş ben haberden öğrenemedim.
Hani her şehrin bir ilçesi kendisini bağlı olduğu ile ait hissetmez ya, Konya’nın da bu anlamda isyankâr ilçeleri Ereğli ve Akşehir... Kendilerine “Konyalı” demiyorlar. Genel Konya imajını kendi yaşam tarzlarına yakın bulmadıklarından olsa gerek.
Bu arada enteresan bir gelenek var Konya’da: Şivlilik! Her yıl Regaip Kandili’nin olduğu günün sabahında çocuklar tek tek kapıları çalıyor ve çerez, şeker topluyor. Bir de mani okuyorlar:
“Şivli şivli şişirdi,
Erken kalkan pişirdi
İki çörek, bi börek
Bize şivlilik gerek.”
KONYA DEĞİL, GONYA
Konyalı biriyle tanıştıysanız Konya ağzının farklılığı dikkatinizi çekmiştir. Civar iller gibi orada da “k” harfi yerine “g” kullanılıyor; yani Konya değil. Gonya! Kendilerine özgü kelimeleri de var. Mesela “Zaraflar” çarşısını görünce baştan anlamayabilirsiniz, orası sarrafların oldukça yoğun olarak toplandığı bir yer altı çarşısı. Ya da Karatay İlçe Belediyesi’nin koronavirüsle mücadele kapsamında ilan panolarıyla verdiği mesajları da örnek gösterebilirim: “Sokranıp durma, evden aralaşma”, “Gonu gonşuyu, hısım akrabayı ehmal itmen”, “Gorona vilan bi şiy itmez dime”, “Accık öte yanda dur”...
Aslında şehrin en meşhur sanatçılarından “Kör” Ahmet’in taklitlerini ve hikâyelerini izlerseniz de epey fikir sahibi olabilirsiniz Konya ağzı hakkında. Aslında bir zamanlar “komik” diye paylaşılan ama komiklikten uzak “Zamane Gençlerine Tepki Olarak Doğan Teyze” videosunu izlemiş miydiniz? Konya hakkında araştırma yaparken karşıma çıktı izledim ve epey sinirim bozuldu.
AYLIK 120 BİN TL KİRA MI?
Konya, ekonomisi epey gelişmiş bir şehir. Son zamanlarda insanların daha bir korkulu rüyası olan deprem riskinin de en az yaşandığı iller arasında olması ve elbette coğrafi konumu elbette çok büyük avantaj. Yatırımlar ve fuarlarla anılan Konya’nın adını son zamanlarda güneş enerjisiyle ilgili yatırımlara ne kadar uygun olduğu konusunda sıkça duyar oldum. Her ne kadar güvenirliliği sorgulansa da Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; işsizlik oranı diğer illere nazaran nispeten daha az. Ama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın raporlarına bakınca nüfusun üçte birinin iş gücüne dâhil olmadığını görüyoruz.
Tabii insan merak etmeden duramıyor acaba kiralar ne kadar diye? Tamam, Antalya, İstanbul gibi illere göre daha düşük ama Haziran ayına ait karşıma öyle bir ilan çıkıyor ki ben şok! 4+2 evin kirası 120 bin TL! Bu durum, haberlere de konu olmuş zamanında. Hadi onlar abartmıştır deyip bakmaya devam ettim ve aynı sitede 3+2 evin 59 bin TL’ye kiralık olduğunu gördüm. Ucuza ev tutmak istiyorsanız da şöyle bir seçeneğiniz var; bakın birisi nasıl tweet atmış: “Arkadaşımla 4+1 bahçeli dubleks eve 900 TL’ye çıkıyoruz. Niye bu kadar ucuz dedim. Cinli dedi. Cehaletini sevdiğim Konyası yüzümüze güldü be.”
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Eminim Konyalıların hoşuna gitmiyordur ama bence “gönüllerin şehri”yle ilgili bizzat Konyalı arkadaşlarımdan duyduğum “özlü” sözlerden ikisini paylaşayım; “Afyonun kaymağı, Konya’nın manyağı”, “En akıllımız bile döne döne ölmüş”...
Yine en çok Konya’yla ilgili duyduğum şey, hemen hemen diğer tüm Anadolu şehirleriyle ortak bir söylem: “İçinde insanları olmasa aslında güzel bir yer.” Hakkında önyargının en fazla olduğu şehirlerden biri Konya. Herkes bu ilin muhafazakâr yapısında hemfikir. Konya’nın bu kadar kemikleşmiş imajını konuşurken elbette tarihi yok sayamayız. 1980 Darbesi’nin gerekçelerinden gösterilen “Kudüs Mitingi”, Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Millî Selamet Partisi tarafından, 6 Eylül 1980’de, Konya’da düzenlenmişti. Sarıklı, cübbeli ve şalvarlı yüz bin kişinin attığı şeriat sloganlarını ordu, “bardağı taşıran son damla” olarak değerlendirmişti.
Ama bir o kadar da çelişkiler şehri olarak tartışmalara konu oluyor. “Güya muhafazakâr ama...” diye başlayan birçok cümle duymuşsunuzdur bu il hakkında. Konyalı biri Ekşi Sözlük’te bu duruma isyan etmiş: “Bakın buraya yazıyorum tekrar: ‘Bizim en dindar şehir olmak gibi bir iddiamız yok’. O yüzden Konya’da pavyon da vardır, kerhane de, pub da, disko da, gece kulübü de. Hiçbir şey de öyle el altından yürümez, açık açık göstere göstere yapılır gayet de.” Ama bakın başka bir Konyalı da ne demiş: “1965’lerde Konya’da Texas pavyonun üzerindeki apartmanda otururduk. Konyalılar cumadan çıkar pavyonu taşlar, cumartesi de aynı kişiler pavyona gelirlerdi.”
Konya’ya gidenler görmüştür, eskiden otogarın karşısında sıra sıra “gazinolar” vardı. Gayet de müşterileri boldu ama öyle ulu orta yerinde olmasını istemediler Konyalılar ve bu mekânlar yıkıldı. Tabii yıkılmaları yeniden açılmayacakları anlamına gelmiyor, sadece bir adres değişikliği bu.
Bu arada “oturak âlemi” geleneğine de değinmek istiyorum. Belki Türkan Şoray’ın “Gramofon Avrat” filmini izlemişsinizdir: “1930’lu yılların Konya’sında oturak âlemlerinin ünlü göbek dansçısı Cemile büyük kente gitme düşleri kurmaktadır. Arabasına bindiği faytoncu Murat ona âşık olur ve bir gün onun yüzünden cinayet işler.”
Peki, Konya merkezli bu oturak âlemleri gerçek mi? Fotoğrafçı Yücel Tunca 1992 yılında, Konya’nın köyünde böyle bir “hasat mevsimi eğlencesi”ne katılmış. Yaşadıklarını bir videoda anlatıyor ve birbirinden ilginç fotoğraflara akademisyen Osman Özarslan'ın yorumlarıyla hikâyesini aktarmış. Gerçekler, filmden daha enteresan!
Konya’da ilk kez oy kullanacak üç gencin “CHP gelirse anamız, bacımız ortaklaşa olacak.” şeklindeki sözlerini ve kalabalık bir grubun “Ya Allah Bismillah Allah-u Ekber” sloganlarıyla Selin Ciğerci’nin güzellik salonu açılışını engellemesinin bir ara epey gündem olduğunu da hatırlatıp Konya’yla ilgili başka bir şehir efsanesine geçeyim: “Konya, Türkiye’nin en çok alkol tüketen ilidir.” Bu konuda net bilgilere tabii ki ulaşamadım ama bu iddiayı çürütmek için epey haber yapılmış Konya’nın yerel basınında. “Teyit” isimli internet sitesi de bu konuyu detaylı olarak araştırarak haberleştirmiş. Şehre giren alkollerin kolonya gibi şeyler yapımında kullanıldığını söyleyen de var, Konya’nın kişi başı alkol satışında altmış üçüncü ve Türkiye’deki toplam alkol satışlarındaki payına göre yirmi birinci sırada olduğunu raporlayan kurumlar da.
MEVLÂNA, ŞEBİARUS, ŞEMS-İ
Yazımıza Mevlâna ile başlamıştık, yine onunla devam edelim. Konya’daki Mevlâna Müzesi, Türkiye’nin en çok ziyaret edilen ikinci müzesi... Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının bulunduğu müzede, Mevlâna ve Mevleviliğe ait eserler, el yazması kitaplar, levhalar, kandiller ve musiki aletleri sergileniyor. Kütüphanesinde Selçuklu, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemine ait 2 bin 756 cilt içinde dört binin üzerinde el yazması eser bulunuyor. Kitapların tamamı CD ortamına aktarılarak araştırmacıların istifadesine sunulmuş. Her yıl Mevlâna’nın ölüm yıl dönümü olan 17 Aralık’a denk gelen haftalarda “Şebiarus” etkinlikleri yapılıyor. “Şebiarus”un kelime anlamı düğün gecesi ancak “ilahi sevgiliye kavuşmanın işareti” olarak bu isim kullanılıyor.
Yine Konya’da en çok ziyaret edilen yerlerden biri de Şems-i Tebrizi Câmi ve Türbesi... Mevlâna’nın hayatında en önemli değişimi sağlayan Şems-i Tebrizi’nin naaşının burada olduğu kabul ediliyor. Beyşehir Eşrefoğlu, Alâeddin, Azîziye, Şerâfeddin ve Karapınar Sultan Selim camileri, Beyşehir Kubadâbâd Sarayı, Alâaddin Kümbeti, İstiklâl Harbi Şehitliği, Yusuf Ağa Kütüphanesi, Selçuklu Köşkü, Kızılören Han, Kuruçeşme Hanı, Ruzbe Hanı, Zazadin Hanı, Sırçalı Medrese de diğer görülesi yapılar.
MÜZE BOLLUĞU
Konya’da tam bir müze bolluğu var. Konya Etnografya Müzesi, Konya Arkeoloji Müzesi, Akşehir Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, Akşehir Batı Cephesi Karargahı Müzesi, Atatürk Müzesi, Karatay Medresesi Çini Eserler Müzesi, İnceminare Taş ve Ahşap Eserleri Müzesi, Ereğli Müzesi, Sahip Ata Vakıf Müzesi, Koyunoğlu Şehir Müzesi ve Kütüphanesi diye isimlerini saymak bile insanı yoruyor. Hepsini görmek isterseniz kolaylıklar dilerim.
Türkiye’nin ilk kelebek bahçesi ve Avrupa’nın en büyük kelebek uçuş alanı da bu ilde: Konya Tropikal Kelebek Bahçesi. Kelebek Uçuş Alanı ve Böcek Müzesi olmak üzere iki ana bölüm var. Altmış farklı türde aylık 20 bin adet canlı kelebek uçuş gösteriyor. Böcek Müzesi bölümü ise Kelebek Yaşam Döngüsü, Böcek Sineması, Kelebek Sınıflandırması, Kelebek Davranışı ve Böcek Köyü’nden oluşuyor.
TARİH VE DOĞA İÇ İÇE
Güney Anadolu Platosu’nda yaklaşık on dört hektarlık alan üzerinde yer alan Çatalhöyük Neolitik Kenti, insanlığın gelişiminde önemli evre olan yerleşik toplumsal hayata geçişle birlikte, tarımın başlangıcı ve avcılık gibi önemli sosyal değişim ve gelişmelere tanıklık etmiş bir yer. İki höyükten oluşuyor. İçlerine çatılardan girilen birbirine bitişik evlerle sokağı olmayan yerleşim, benzersiz özellik sergiliyor. Yine Vasada Antik Kenti, Kilistra Antik Kenti, Eflatunpınar Hitit Su Anıtı, Fasıllar Hitit Kaya Anıtı, Lukyanus Kitâbesi ve Atlı Kaya Kabartması da Konya’da görülmesi gereken tarihî yerler...
Konya’nın Selçuklu ilçesindeki Sille Mahallesi de Anadolu uygarlıkları içinde çok mühim yeri bulunan, kültürlerin bir arada yaşadığı özel bir mekân... Yolunuz düşerse kilisesi, camisi, hamamları, çeşmeleri ve köprüleriyle güzel zaman geçirebilirsiniz. Konyalılar, daha çok piknik için bu bölgeyi seçiyor.
Ona keza yeşil vadi boyunca uzanan Meram Bağları ve bir de Beyşehir... Tarih, kültür ve eşsiz doğal güzelliklerin iç içe olduğu bir ilçe Beyşehir... Erbaba Höyüğü, Kurt Beşiği ve yukarıda saydığımız bazı yerler bu ilçede. En önemli cazibesi ise elbette Beyşehir Gölü... Millî park hüviyetindeki gölün üzerinde otuza yakın ada bulunuyor. Özellikle yaz aylarında göl çevresi epey turisti ağırlıyor. Leylekler Vadisi de bu ilçeye bağlı Yeşildağ beldesinin simgesi hâline gelmiş. Tarihî mekân ziyaretleri, balıkçılık, avcılık, bisiklet safari, dağcılık, doğa yürüyüşü, foto safari, kuş gözlemciliği, offroad, yamaç paraşütü, teknecilik, su sporları gibi imkânlara da bu ilçede ulaşmanız mümkün... Beyşehir’de aynı zamanda Körükini, Büyük Düden, Balat İni, Suluin, Pınarbaşı ve Baltaini isimleriyle birçok mağara bulunuyor. Tınaztepe, Susuz Güvercinlik ve Sakaltutan mağaralarını görmek için ise Seydişehir’e gitmelisiniz.
KORKUTUCU MU, GÜZELLİK Mİ?
Kısa bir süre önce Konya’da ortaya çıkan obruklarla ilgili haberleri görmüşsünüzdür. Aslında Meke Krater Gölü’nün de bulunduğu Karapınar’da obruklar uzun yıllardan beri var ve korkutucu olmaktan ziyade ilin doğal güzellikleri olarak anılıyordu. Yeni oluşan obruklarla bu durum biraz farklı noktaya gelmiş.
Kumullar da aynı hesap... Kimisi için “A ne kadar güzel, Türkiye’de çöl var.” dedirten bu kumullar, rüzgârın da etkisiyle ilçenin korkulu rüyası olmuş. Kumulların ilçe merkezine hareketi çeşitli önlemler ve ağaçlandırma faaliyetleriyle durdurulmaya çalışılıyor. Ne kadar işe yaradığı tartışılır ama bölgede Örnek Tepe adıyla, dört beş bin metrekarelik alan ağaçlandırmamış ve ders alınması amacıyla kumul olarak bırakılmış.
RENK CÜMBÜŞÜ
Türkiye’nin tuz ihtiyacının yüzde kırkını karşılayan Tuz Gölü, Ankara, Aksaray ve Konya’da yer alıyor. Göçmen kuşlar için de çok önemli olan bu gölü görme fırsatını Konya’ya gitmişken de yaratabilirsiniz. Ama lale tarlaları o kadar güzel ki öyle her ilde görebileceğiniz güzelliklerden değil... Kimisi “Altı üstü lale işte” diyebilir ama Karatay ilçesindeki lale tarlalarının sunduğu görsel şölen gerçekten mükemmel...
Son olarak önerim, “şelale avcıları”na gelsin. Alt kısmına gitmenin hayati tehlike arz ettiği Yerköprü Şelalesi’ni ziyaret için en ideal zaman olarak haziran ayı öneriliyor. Hem haziranda giderseniz zakkumların ve ağaçların renk cümbüşü size eşlik edebilir.