Gezi Davası kararı: Israrcı intikam
Israrcı intikam, iktidar yanlılarınca dahi özümsenmemiş ki karar oldukça eleştirildi. İktidarın boğuculuğu artık kendi topluluğunu da yormaya başlamış görünüyor.
Utku Can Akyol*
Recep Tayyip Erdoğan Milli İrade Platformu iftarındaki konuşmasına 13.Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karar hakkında "Bu adam Türkiye'nin Soros'uydu ve bu adam Gezi olaylarının perde arkası koordinatörüydü." diyerek başladı. Ardından alışıldık biçimde "başörtülü kızlarımızın üniversite kapılarında süründürüldüğü" günlerden bahsetti. Fakat hâlâ, ısrarla Dolmabahçe Camii'nde (Bezmialem Valide Sultan Camii) bira içildiği ve çok sık telaffuz etmediği "loderler" vasıtasıyla camiden başbakanlık ofisine kadar kanallar açıldığını anlatması, Kavala hakkındaki iddianame kadar yaratıcıydı.
"Gezi olaylarıyla ilgili kararla yargımız, yalnızca vicdanları rahatlatmakla kalmamış aynı zamanda benzer niyetleri taşıyanlara da hukuk ve adalet dersi vermiştir." sözleri ise muhtemel gelecekle ilgili bir gözdağıydı.
Pazartesi günü Çağlayan'da, yıllar süren Kavala Maratonu'nun iktidara göre vicdan rahatlatan sonuna şimdilik varılmış ve sorguların alınması dışında pek bir yargılama faaliyeti yapılmadan, ilk mahkûmiyet kararları açıklanmış oldu.
Karar da yılan hikâyesi yargılama gibi oldukça ilginçti. Osman Kavala, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını tutuklu bulunduğu Askeri veya Siyasal Casusluk suçlamasından değil, TCK m. 312/1'de hükmolunan "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmekten" aldı.
30. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Kavala ve diğer sanıklar hakkında verdiği beraat kararları İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3.Ceza Dairesi tarafından bozulurken Çarşı davasına atıfta bulunulmuş, Yargıtay 16.Ceza Dairesi de benzer atıfla Çarşı'nın beraat kararlarını bozmuştu. (Bu arada, Kavala'nın tahliyesini engelleyen soruşturmanın yargılamaya dönüştüğü 36.Ağır Ceza Mahkemesi dosyası da tekrar 30.Ağır Ceza dosyasıyla birleştirilmişti.) 30.Ağır Ceza Mahkemesi, 13.Ağır Ceza Mahkemesi'ne bulunduğu birleştirme önerisine 6 Ağustos 2021'e kadar cevap beklerken, 28 Temmuz 2021'de 13.Ağır Ceza Mahkemesi başkanının izinli olduğu sırada 30.Ağır Ceza Mahkemesi başkanı,
geçici 13.Ağır Ceza Mahkemesi başkanı sıfatıyla kendi önerisini kabul ederek, dosyaları birleştirmişti. İşler daha buraya gelinmeden sarpa sarmış, dava Kafkaeskliği çoktan ardında bırakmıştı.
Birleştirilen dosyanın 8 Ekim 2021 tarihindeki (2).celsesinde verilen (12) numaralı ara kararda, Çarşı sanıklarına iletişim tespit tutanaklarının İstanbul Emniyet Müdürlüğü KOM tarafından okutturulması, kayıtlarla ilgili Adli Tıp'tan bilirkişi raporu aldırılması istenmiş ise de avukatlarca bu ara karara sanıkların kendi aleyhine delil üretmeye zorlanması ve yine mahkemenin yargılama esnasında delil üretme çabası olduğu gerekçesiyle itiraz edilmiş, bir sonraki duruşmada mahkeme bu kararından vazgeçmişti. Gerçekten, yargılamanın müşteki sıfatıyla tarafı olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün yargılanan sanıklara bir kâğıtta yazılanları cebren okutması düşüncesi akıl almazdı. "Bağırarak okumamızı isterler mi acaba?"
Yine aynı celsenin (9) numaralı ara kararında tarafımızca, ilk Çarşı davasında hükme esas alınan meşalelerin terör eylemine elverişli tehlikeli madde olup olmadığı konusunda bilirkişi raporu aldırılması talebimiz kabul edilmiş, celse arası gelen raporla maddelerin yanarken elle tutulmaya müsait ve hüküm kurulan kanun anlamında patlayıcı olmadığı belirtilmişti.
Nihayet, dava dosyaları 2 Şubat 2021 tarihinde yine 13.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ayrılmış, böylece istinaf ve Yargıtay'ın bozma gerekçeleri de ortadan kalkmıştı.
Savcılığın tefrik (ayrılma) talebi üzerine Av.Köksal Bayraktar ve Av.Fikret İlkiz kararı eleştirmiş, Bayraktar birleştirmenin Kavala'nın tutukluluğunu uzatmak için olduğunu dile getirmişti. Esas hakkında mütalaa 4 Mart'ta, celse arasında açıklanmış, 21 Mart 2022 tarihli duruşmadan sonra sanık müdafilerine esas hakkında mütalaaya karşı beyanda bulunmak için son kez süre verilmişti.
Karar duruşmasında bir izleyici olarak beni en çok etkileyen 72 yaşındaki Mücella Yapıcı'nın "Bunun son sözlerim olduğunu düşünmüyorum." cümlesiyle başlayan beyanları oldu. "Yaşamımdan onur duydum. Aynı onuru benim yaşıma gelince sizin de yaşamanızı umuyorum."
Doğal bir empati kurduğumuz meslektaşımız Av.Can Atalay ise varlıklı bir plaza avukatı olmak yerine Soma'da işçi ailelerini, Aladağ'da ölen kız çocuklarını, Boğaziçi'nde öğrencileri savunmayı ve gerektiğinde o duruşma salonunda hüküm giyebilmeyi seçmişti.
Başından beri Kavala'nın tutukluluğuna karşı oyda bulunan üye hâkim, başka suçlama gerekçesiyle elde edilen delilin bu hükme esas alınamayacak "yasak delil" olduğu ve esas alınsa dahi suçun sübut bulmayacağı karşı oyuyla, tüm sanıklar için beraat ve Kavala içinse tahliye görüsünde olduğu şerhini düştü.
Fakat bu bende, belki de bu şerhin ardında yatan fikre haksızlık ederek, medyadaki kanaatin aksine tarihi bir duruş değil, intikamın "göz göre göre alındığı" hissini uyandırdı. Bu karşı oy, siyaseten Avrupa'ya karsı yapılması muhtemel bir "adil yargılanma" savunması olacaktır.
Yine, diğer üye hâkimin eski bir AKP milletvekili aday adayı olması, ilk sıradaki müştekinin hâkimin "eski lideri" olduğu bir davada, Osman Kavala'nın telefonunun Henri Jak Barkey'le aynı mahalleden sinyal vermesinden daha güçlü bir delildi. Zaten yargıyı, delil toplamaktan daha özverili bir emekle bu hale getirdiler.
Israrcı intikam, yorumlarını alıntılamaya değer görmeyeceğimiz iktidar yanlılarınca dahi özümsenmemiş ki karar oldukça eleştirildi. Hatta gazetelerde "sol alt köşede" kaldı. Bu, sanki fazla korkutucu filmlerin komikleşmesi gibi. İktidarın boğuculuğu artık kendi topluluğunu da yormaya başlamış görünüyor. Bir de solun, bu konuda dahi birleşemeyen solu var. Sıra önceki yazılarımızda icraatlarından detaylıca bahsettiğimiz meşhur terör örgütü Çarşı'da.
Osman Kavala ve Taksim Dayanışması'yla bir irtibatı bulunmadığı anlaşılan Beşiktaş'ın taraftar grubunun nasıl darbe yapmaya kalkıştığına dair yargılama, 27 Mayıs'ta devam edecek.
*Avukat.