Ghosting: Bir muhalefet illüzyonu olarak Kılıçdaroğlu

Ghosting'de muhatabınız bildiğiniz toz oluyor. Klavyede başlayan, klavyede bitiyor, tıpkı Thodexçilerin fişi çekip toz olması gibi, karşı ekran kararıyor ve gaslighting’dekine benzer bir şekilde gerçeklik sorgulaması başlıyor. Şimdi tıpkı Türkiye’deki yüzde 48’in muhalefet etmek aslında ne demek diye sorguladığı gibi. “Peki neydi muhalefet?”, yanıt herhalde Yılmaz Erdoğan’dan gelir “verilen sözler birdi/ edilen yeminler sıfır”.

Osman Özarslan osmanozarslan@gmail.com

Şöyle bir hikaye var, adamın birisi kurban kestirecek olur ve bir kasaba rica eder. Kasap tam kesecekken, kasapla adak sahibinin aklına dua edilmesi gerektiği gelir ama ikisi de duayı bilmezler. Ağzı dualı bir Müslüman bulmak üzere, kasap önde adak sahibi arkada camiye girerler. Eli bıçaklı üstü başı kanlı kasap şadırvanda vakit bekleyen cemaate seslenir, “var mı içinizde Müslüman?” Cemaatten birisi belli belirsiz kekeler, “iki rekat namaz kıldık diye Müslüman mı olduk şimdi?”

Kılıçdaroğlu’nun durumu da biraz bu cemaati andırıyor ama onun bu kıssadaki kekeleyen adam kadar bile, “efendim iki namus-şeref, helal-haram, hesap-kitap dedik diye muhalif mi olduk şimdi?” diyecek cesareti yok.* 

***

Kılıçdaroğlu, 2014’te "Ekmek için Ekmeleddin" kampanyası, 2016 yılında milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması, 2017 referandumu ve mühürsüz oylar skandalı ile 2018’de tek adam rejiminin önünün açılması sonrasında kaybolmuştu. Müteakiben, 2023 mayısında iki seçim arası Babala TV’ye çıkıp-Ümit Özdağ’la müzakereler yürüterek seçim kazanılsa bile kaybedilmesini garantiye almak dışında gene kaybolmuştu. 28 Mayıs yenilgisinden sonra kendisi için mutad olduğu üzere gene ghosting yapmaya devam ediyor, fakat buradaki maharet ve ustalık, kaybolma ve kaybetmedeki maharetiyle nam salmış İngiliz hokkabaz Harry Houdiny'ye bile saç baş yoldurur.

Peki nedir ghosting? İngilizceden Türkçeye bu kelime de olduğu gibi çevrildi, tam bir karşılığı yok, hayaletmişçesine davranma, hayal(et) olma.

İlişkiye ilişkin büyük beklentiler yarattıktan sonra (ki sosyal medya ve medya çağında bu köpürtme işlemi, siyasetten ticarete, duygusal ilişkiden, cinsel ilişkiye kadar kolaylıkla genişletilebiliyor), basiretsizlik ya da herhangi bir ilişkiye ilişkin oluşmuş ya da oluşturulmuş beklentileri taşıyacak cesareti ve mesuliyeti dürüst ve ahlaklı bir şekilde göğüslemek yerine, toz olmak.

Eskiden bu işler daha haysiyetli yapılırdı, mesela lüks bir mekanda hesap boyunuzu aştı, oraya sigara, çakmak, telefon kılıfı filan koyup, erketeye “kardeşim arabada bi emanet var hemen alıp geliyorum” filan derdiniz, dümen piyastos olursa dayak üstü bulaşıkhane… Hemen geliyorum dümeni, Kant’ın mesuliyet etiğinden yoksun olsa da, yaratıcılığı bakımından en azından, muhatabına, tüymüş ya da taammüden buna kalkışırken yakalanmış olan kişinin mahcubiyetini hissettirir ve hiç olmazsa manevi bir tatmin yaşatırdı.

Ama artık bunlar yok.

Ghosting'de muhatabınız bildiğiniz toz oluyor. Klavyede başlayan, klavyede bitiyor, tıpkı Thodexçilerin fişi çekip toz olması gibi, karşı ekran kararıyor ve gaslighting’dekine benzer bir şekilde gerçeklik sorgulaması başlıyor. Ama bu sefer, sorgulanan benlik değil, genel olarak ilişkiler ve ilişkinin sürdürülebilirliği, ilişki denilen şeyin varlığı-yokluğu, imkanları üzerinden sorgulanıyor.

Şimdi tıpkı Türkiye’deki yüzde 48’in muhalefet etmek aslında ne demek diye sorguladığı gibi. Ya da, Selvi Boylum Alyazmalım’da Asya’nın sorduğu gibi sorarsak “Peki neydi muhalefet?”, yanıt herhalde Yılmaz Erdoğan’dan gelir “verilen sözler birdi/ edilen yeminler sıfır”.

***

Bir de tabi Kılıçdaroğlu’nun yaptığı ghosting insanı ayrıca yaralıyor. Yerine vitrine dizip gittiği adamlar (evet adamlar) the person you have called can not be reached at the moment mesajından daha başarısız. Misal Faik Öztrak. İnsanın O'nu gördükçe 'nerde Trak orda bırak' diyesi gelmiyor mu? Bir de CHP’deki konumu sanki bir celep kamyonuna gururla yazılmış "dededen toruna” tabelası gibi değil mi? Sonra Ali Mahir Başarır, kendisini gerçekten, gerçek yüzü itibariyle Akbelen’de  görebildiğimiz bir Mr. Hyde. Kendisini biraz zorlasa içindeki Mr. Hyde’ı Berlusconi’ye evriltecek bir overdose briyantin rezervi. Ve tabii, her şıracıya lazım bir bozacı olarak Eren Erdem…

Ama asıl konuşulması gerekenler danışmanlar ve CHP’nin meşhur 3. Katı. Tam da 12 Eylül’ün yıldönümünde bir devletlü mekan olarak kıymeti bilinmemiş, Diyarbakır 5 No’lu, Mamak, Metris, Ankara Dal’ın yanındaki tarihsel yerini henüz alamamış CHP’nin efsanevi 3. Katı ya da Türk-İslam sentezinin yeni Ötüken Ormanı. Gerçi, AKP ile artık selefi İslam fazına geçtik, eş’ari, maturidi bunları konuşuyoruz. Lakin, bir modernlik nostaljisi ve muhalefet nezareti olarak CHP’de 20 yıl kadar geriden gelmek devlet geleneğidir, ya da belki çoktan müzeye dönmüş olan CHP’de 3. Kat, Türkiye’nin 1980-90’lar salonudur (eski cumhuriyetin sevdiği dilde söylersek belki de salon değil, pavyon denilmeli).

Evet CHP’nin 3. Katı, Türk-İslam sentezinin manevi diyarı ve burada meskun efsane danışmanlar. İsminin şiiri ile bizi Devr-i Abdülhamit’in gümüş varaklı salonlarının asudeliğine davet eden Perinaz Mahpeyker Yaman hanımefendi ve onun telefonlarını kontrol faullü kullanan yakınları; Ülkücü çevrelerde bulunup, Zafer Partisi’ne transfer olmuş Gökşen Anıl Ulukuş ve son olarak Metin Külünk üzerinden AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Avrupa Türk Demokratlar Birliği'nin (UETD) bir dönem Başkanlığını yürüten Sadettin Kılıç’ın, Kılıçdaroğlu’nun Avrupa başdanışmanlarından birisi olması. Bu ekibe bakıp, Jeremy Rifkin’i Skype’ta görüp yadırgadığımız günleri bile mumla arar olduk, nedir bu Bülent Ersoy gazelini andıran bitmeyen çile, ‘böyle bir şey olabilir mi?’

***

Şimdi Kılıçdaroğlu kendi ghosting’ini oynarken, vitrindeki (Mahpeyker dahil) adamlarıyla bizi oyalarken, kendisi kendisinin yeni Pirus zaferine doğru koşuyor. Mübarek olsun.

* Bu yazı fikri için avukat Zeki Avcı’ya teşekkür ederim.

Tüm yazılarını göster