On yılı aşkın işgal ettiği Exxon’un CEO’luğu konumunu, ABD Dışişleri Bakanı olmak için bırakan Tillerson, bir yılı ancak aşan bir süre yaptığı görevden “arka kapıdan” çıkarak ayrılmak zorunda bırakıldı. Pek çoklarına göre tarihin gördüğü en kötü ABD Dışişleri Bakanı ünvanını da elde etti.
Tillerson 1975’te mühendis olarak girdiği Exxon’da 2006 yılında CEO atanmıştı. Halen en az 300 milyon ABD Doları tutarında bir kişisel servete sahip olduğu söyleniyor. Emekliliğine dört ay kala ayrıldığı için 180 milyon ABD Doları tutarındaki tazminatını almadığı biliniyor.
Exxon’un 200 ülkede faaliyeti ve 80 bini aşkın çalışanı var. Tillerson’un neden bakan olmak istediği ve koskoca ABD Dışişleri Bakanlığı’nı neden neredeyse imha edip gittiği ise henüz muamma. Bir teknik vergi muafiyeti/tazminat konusu nedeniyle görevde bir yıl kalıp şubatta ayrılmasının beklendiği ise haberleştirilmişti. Ayrılamadı, kovuldu.
Başkan Trump, Tillerson’la İran’la önceki başkan Obama’nın yaptığı nükleer anlaşmayı (“JCPOA”) çöpe atmak konusunda anlaşamadığını kaydetti. Yerine atadığı CIA Direktörü Pompeo’ylaysa tamamen aynı düşündüklerini vurguladı.
Tillerson görevden alınmadan tam önceyse Exxon’un Rosneft’le anlaşmaları iptal oldu. Bazı kaynaklarca asıl anlaşmazlık konusunun Rusya olduğu dile getirildi. Zira İngiltere’deki sayısı on dördü bulan şüpheli Rus muhalif ölümlerinin son halkasının ardından Trump, Başbakan May’e destek verdi. Söylenene göre, Trump her ne kadar kendi seçim kampanyasının Ruslarla ilintisi olduğunun soruşturulmasından rahatsızsa da, Rusya’ya karşı sert önlem alınmasına da karşı değil.
Trump’ın “odadaki yetişkinler” denilen üç general Savunma Bakanı Mattis, Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster ve “Chief of Staff” Kelly ile Dışişleri Bakanı Tillerson’un hareket alanını daraltmasından rahatsız olduğu konuşuluyor. Özetle, Tillerson gitti, sırada McMaster ve Kelly var. Yetmedi, Adalet Bakanı Sessions da yolcu. Mattis’in yeri sağlam.
Trump istediği takımı kurmak üzere olduğunu zaten açıkladı. Dahası, McMaster’in yerine en güçlü aday Bolton. Bolton, “İran’ın bombasını engellemek için, İran’ı bombalayalım” (2015-NYT) makalesinin yazarı. Bolton’un GW Bush döneminde BM Daimi Temsilcisiyken 39 katlı BM Genel Merkez binasının üstten on katı yıkılsa dünya için daha faydalı olacağını söylemiş oluşu kişiliği hakkında bir fikir verecektir.
Trump’ın kadro değişiklikleri bizi neden ilgilendirsin? Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin yola koyulması çabası Mc Master’in Kalın’la İstanbul’da, Mattis’in Canikli’yle görüşmesi ve nihayet Tillerson’un Cumhurbaşkanı tarafından Ankara’da kabulüyle canlandı. Bu üçlünün ikisi resimde olmayacak.
Trump döneminde Ankara’nın beklentisi sorunların “bir numaralar arası” iletişimle çözülmesi yahut aşılmasıydı. Yani Putin formülü diyebiliriz. Böyle olmadı. Cumhurbaşkanı, Trump’tan telefon beklediğini, bu olmadığı takdirde kendinin ABD Başkanı’nı aramayacağını belirtti.
Bizim bu taraflara bakan, Suudi ve BAE veliaht prensleri MBS ile MBZ ile ilişkileri yürüten, İsrail Başbakanı Netanyahu’yla yakın temasta olan damat Jared Kushner de bir temas noktası olmadı. Belki de Vaşington ziyaretindeki resmi yemekte karşılıklı oturan iki damadın kimyaları tutmadı.
McGurk gibi orta-üst düzey temsilciler Ankara nezdinde kabul görmedi. Bir ara gelip giden Avrupa-Avrasya Bakan Yardımcı Vekili Cohen BM Daimi Temsilcisi Haley’nin yardımcılığına geçiyor. Obama döneminin Başkan Yardımcısı Biden gibi bir isim Trump döneminde ortaya çıkmadı. Hatta ABD ayrılan Ankara Büyükelçisi'nin yerine beş aydır atama da yapmadı. (Türkçe bilen eski Atina Büyükelçisi Daniel Smith halen bekleniyor.)
Yüksek Düzeyli İstişare mekanizmasına bakarsak, konular Suriye, Irak, FETO. Aslında sorun ABD’nin 2003’ten sonra Irak’ta, 2011’den sonra gelip Suriye’de komşumuz olması ve her iki ülkede de Kürtlerle iş tutması. Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’nin buralardaki mevcudiyetinin amacının ülkemizi bölmek olduğunu açıkça ifade etti.
Bu bakımdan tarih, daha önce belirttiğim gibi, dairevi aktı ve 90 başlarında filizlenen “müesses nizam” kafasıyla, Erdoğan ortaklaştı. Hatta bizatihi CENTCOM’un kendi varlığı dahi Ankara için kuşkulu bir durum. Bu derin meselelerin Bakan Yardımcısı Wess Mitchell ile Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal arasındaki heyetlerce yürütülen görüşmelerde çözülmesi beklenemez.
Mitchell-Önal’ın Münbiç konusunda mutabık kaldıkları zemin üzerine inşaat Çavuşoğlu-Tillerson tarafından yapılacaktı. Tillerson’un son mesai günü 31 Mart. Demek ki Pompeo-Çavuşoğlu kanalının açılması için Nisan’ı bekleyeceğiz. Bu gecikme sahne düzeninin kurulması için olumlu da olabilir, olumsuz da.
Yeni dönemde, bizim Astana işbirliği ortaklarımız İran ve Rusya’nın ABD’nin vizöründe olacağı anlaşılıyor. Bize fazla ayak oyunu alanı kalmayacağı gibi, ayak oyunu denenmesi halinde yahut diğer bir deyişle salonda başka sahada davranılması durumunda, bunun bedelinin bu defa ağır olacağı görülüyor.
Pompeo’ların, Bolton’ların dünyası bize terso gelir. Askerden askere ilişkiler sigorta özelliğini çoktan yitirdi. Somut sorunlar, Münbiç başta, henüz orta yerde duruyor. Müzmin ABD düşmanlığının, bekaya tehdit addedilen Kürt meselesiyle iç içe geçtiği bir dönemde seçim kampanyası da başladı. Trump’ın içgüdülerine göre davranması önündeki frenler de kalktı. Kanımca Türkiye-ABD ilişkilerini görülebilir gelecekte pek de aydınlık günler beklemiyor.