La Liga’nın 13. haftasında puan tablosunun zirvesinde bir Katalan kulübü görmek sürpriz değil. Ama o kulübün Barcelona olmaması şaşırtıcı. Girona’nın hikayesinde köklü bir hücum futbolu geleneğinin, oyundaki yeni sermaye düzeninin ve beklenmedik bağlantıların izi var.
ÖZ KARDEŞLER
Barselona’nın 100 kilometre kuzeydoğusunda yer alan 100 bin nüfuslu Girona kenti güzelliği, restoranları ve Avrupalı olmayan bisikletçilere ev sahipliği yapmasıyla meşhur.
Futbolda ise hiçbir zaman büyük olmadılar. 1930 yılında kurulan Girona FC bugüne kadar alt liglerde dolaştı. Zaman zaman Barcelona’dan yetişip A takıma yükselme fırsatı bulamayan, bulsa da etki yapamayan isimlerin gittiği takım oldu. Mesela Barça’nın Şampiyonlar Ligi’ni kazandığı 2006 yılında Girona taraftarı dördüncü ligde çile dolduruyordu.
Barcelona ile abi-kardeş ilişkisi sadece coğrafi değil. Pep Guardiola’nın kardeşi Pere Guardiola 2017’de Girona’nın yüzde 16 hissesini satın aldı ve 2020’de başkanlık koltuğuna oturdu. O günden beri yükselişteler.
Ama yolculukları sorunsuz olmadı. 2016-2017 sezonunda tarihinde ilk kez La Liga’ya yükselen ekip, en üst kümedeki iki sezonun ardından son haftada yine düştü. Sonraki iki yıl üst üste play-off finalini kaybedip büyük hayal kırıklığı yaşadılar. Geçen sezon başında ise nihayet döndüler ve ligi 10. sırada bitirerek büyük bir sürprize imza attılar.
Bu senenin daha zor geçmesi bekleniyordu. Oriol Romeu’yu Barcelona’ya satmış, takımın en golcüsü Taty Castellanos’u, kanattaki yıldız Rodrigo Riquelme’yi ve stoper Santi Bueno’yu kaybetmişlerdi.
Üstelik hâlâ çok tecrübesizdiler. Kulüp şu anda La Liga’daki sadece dördüncü sezonunu oynuyor. Ama pek belli etmiyorlar.
MICHEL’İN YILDIZLARI
Bunun bir numaralı sebebi teknik direktör Michel. Futbolculuğunda Rayo Vallecano efsanesi haline gelen, hatta sırf memleketinin takımında oynamak için Barcelona ve Real Madrid’in tekliflerini geri çeviren Michel de tıpkı Girona gibi buraya zor yoldan geldi. Daha önce Rayo ve Huesca’yı La Liga’ya çıkarmış ancak her iki kulüpten de bu başarısından birkaç ay sonra kovulmuştu.
Bu sefer işi daha sıkı tutuyor. Carlo Ancelotti ve Marcelino gibi meslektaşları tarafından ligin en iyi takımının hocası olarak gösterilmesi boşuna değil. 14 bin kişilik Montilivi Stadı’nda görülecek çok şey var.
Geçmişte de dev liglerde zaman zaman sürpriz şampiyonlar gördük. Ancak Leicester City gibi örneklerin hemen hepsi derin-katı savunma ve keskin kontrataklarla sonuca giden ekiplerdi. Girona ise iki ağabeyi Barcelona ve Guardiola’nın izinden gidiyor.
Libero-kaleci, savunmayı çok önde kurmak, alanı daraltıp topu hemen kazanmak gibi ilkelere bağlılar. Geçen sezonun başından beri ligin en çok pas yapan ekiplerinden biri olan Girona akışkan bir topa sahip olma oyunu oynuyor.
Kadro da buna göre kuruldu. Savunma merkezi defansif değil ofansif özellikleriyle öne çıkıyor. Daley Blind’in hem hücuma dönük pasları hem de toplu-topsuz ileri çıkışları City’deki John Stones’un rolünü hatırlatıyor. Eric Garcia da topla çıkışlarda kullanışlı.
Öte yandan ikisinin de defansif zaafları devam ediyor. Buna beklerin aşırı ofansif konumlanışı da eklenince Girona oldukça geçirgen bir takım haline geliyor.
Neticede çok atıp çok yiyorlar. 5-2, 5-3, 3-2, 4-2 gibi skorları bol. Geçen sezon La Liga’da 50 golden fazla atıp 50 golden fazla yemişlerdi. Ama Girona’nın en büyük farkı, geri düşmeyi kafaya takmaması. Avrupa’nın beş büyük liginde geriden gelip maç kazanma konusunda en iyi ekiplerden biri durumundalar. Bundan sonraki adım, öne geçtikten sonra skoru korumada uzmanlaşmak olabilir.
Bunun için de orta sahaya büyük iş düşecek. Takımın beyni Aleix Garcia şu ana kadar Andrea Pirlo’yu – veya en azından Dani Parejo’yu – hatırlatan bir performans sergiledi. Tıpkı İtalyan regista gibi Garcia da uzun mesafeli diyagonal paslarının yanı sıra duran top asistleriyle öne çıkıyor. Üstün formu sayesinde Girona forması giyerken İspanya Milli Takımı’na çağrılan ilk oyuncu oldu.
Kanatlar da iyi çalışıyor. Sağ tarafta Dinamo Kiev tedrisatından geçmiş Viktor Tsihankov parlarken solda 19 yaşındaki Brezilyalı solak Sávio çalım yeteneği ve yaratıcılığıyla fark yaratıyor.
En iri sürpriz ise Artem Dovbik. Ukrayna liginden gelen 1.89 m boyundaki santrfor gollerinin yanı sıra arkadaşlarına yaptığı servislerle hücumu zenginleştiriyor. Şu ana kadar 7 gol 5 asisti var. Garcia’nın ortaları ve Dovbik’in verimliliği sayesinde topa sahip olma takımlarında pek görülmeyen bir avantajları var: Bir sürü kafa golü atıyorlar.
ÜVEY KARDEŞLER
Tabii post-endüstriyel futboldaki maneviyat kıssalarının çoğunun altında maddi bağlantılar yatıyor. Girona mütevazı kadrosu ve oynadığı güzel futbolla övgüyü hak etse de bir yandan da oyunun şu anki en büyük belalarından birinin örneği.
Son yıllarda kâr etmek, kara para aklamak veya itibar devşirmek gibi amaçlarla kurulan futbol holdinglerini biliyoruz. Bunların en büyüğü 12 futbol kulübünün ya tamamına ya da hisselerine sahip Manchester merkezli City Football Group. Manchester City (İngiltere), Melbourne City (Avustralya), Montevideo City Torque (Uruguay), Troyes (Fransa), Lommel (Belçika), Mumbai City (Hindistan), New York City (ABD), Bahia (Brezilya), Siçuan Jiuniu (Çin), Yokohama F. Marinos (Japonya) ve Palermo’nun (İtalya) yanı sıra Girona’nın yüzde 47’si de aynı gruba ait.
Grubun görünür amacı belli bir futbol felsefesiyle oynayan kulüpler yaratıp para ve itibar kazanmak. Gerekli durumlarda farklı seviyelerdeki oyuncuları aile içindeki farklı kardeşler arasında paylaştırarak başarıyı büyütme niyetindeler. Şu an Girona’da forma giyen Aleix Garcia, Eric Garcia ve Yangel Herrera eski Manchester City oyuncuları. Yan Couto da City’den kiralık. Sávio ise geçen sezon Fransa 2. Ligi’ne düşen Troyes’dan kiralandı.
EN ÇOK LA LIGA’YA LAZIMDI
Yine de maddi ve idari bağlantılar tek sebep olmaktan uzak. Girona’nın maaş bütçesi 52 milyon Euro. İkinci sıradaki Real Madrid’in ise 727 milyon Euro. Kısacası, birkaç avantajlı transfer/kiralama ile açıklanamayacak bir başarı söz konusu.
Rakamlar da böyle söylüyor. 20 yıldır Real Madrid, Barcelona ve Atlético Madrid dışında 13. haftayı La Liga’nın tepesinde geçiren olmamıştı. Üstelik bütün büyükler çok fazla puan kaybettiği için orada değiller. 13 maçta sadece bir beraberlik ve bir yenilgi aldılar. Kaybettikleri Real maçında bile net pozisyonlara girdiler, hatta bir topları direkten döndü.
Sezonu nerede bitirecekleri meçhul. Tepetaklak olup geçen yılkine benzer – ve yine çok başarılı – bir sıraya yerleşebilirler. Bu formu aşağı yukarı sürdürüp ilk dörtte kalarak Şampiyonlar Ligi’ne katılabilirler. Ya da mucizeyi gerçekleştirip yirmi yıldır Barcelona, Real Madrid ve Atlético Madrid haricinde bir takımın kazanmadığı La Liga’da tarih yazabilirler. Hem devlerin sakatlık sorunlarına hem de Girona’nın üretken oyununa bakınca böyle bir ihtimal – çok küçük de olsa – var.
Aslında buna en çok ihtiyacı olan da La Liga. Premier Lig’in giderek NBA’leştiği Avrupa futbolunda Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo sonrası La Liga’nın reytingi düşüşte. Real ve Barça o kadar ışıltılı değil. Dahası, Atlético dışında rakipleri yok. Geçmişte Deportivo La Coruna, Valencia, hatta Real Sociedad’ın dahil olduğu zirve yarışları lige hem kalite hem tat katardı. Uzun zamandır böyle bir kapışma görülmüyor. Futbolseverleri sadece kamera açıları ve çekim kalitesiyle ikna etmek mümkün değil. Girona şu ana kadar yaptıklarıyla bile La Liga’yı takip etmek için yeni bir sebep sunuyor.
Olur da kazanırlarsa buna en çok sevinenlerden biri, kulübün belki de en ünlü taraftarı Carles Puigdemont olacak.
Girona İspanya’da ayrılıkçı Katalanların en güçlü olduğu kentlerden biri. Hatta Montilivi Stadı geçtiğimiz yıllarda, UEFA tarafından tanınmayan Katalonya Milli Takımı’nın bazı maçlarına ev sahipliği yaptı.
Süreçte rol oynayanlardan biri de Puigdemont’tu. Şu an Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili olan ünlü siyasetçi, geçtiğimiz yıllarda ayrılıkçı söylemleri nedeniyle İspanya’dan kaçıp Brüksel’e yerleşmek zorunda kalmış, 2018’de Almanya’da bir süreliğine tutuklanmıştı.
Puigdemont 2016’da Katalonya Hükümeti Başkanı seçildikten sonra yaptığı konuşmada Nâzım Hikmet’in “En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır” dizesini alıntılayarak Katalanların bağımsızlık mücadelesinin ufkunu ortaya koymuştu.
Taraftarı olduğu Girona da en güzel zaferini henüz yaşamamış olabilir…