Göç etmek zorunda kalan ötekilerin hikâyesi
Çabuksığınlar'da göçmenlik, göç, mültecilik kavramları yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalan Çabuksığın Ailesi üzerinden anlatılıyor.
Meral Baltacı meral73@yahoo.com
Derinizin rengi, cinsiyetiniz, atalarınız, inandığınız ya da inanmadığınız tanrılar, uyguladığınız veya uygulamadığınız dini-geleneksel ritüeller, ülkenizde yönetimde görmek istediğiniz siyasi parti, kıyafetiniz, diliniz, gündelik hayatı yaşama tarzınız ve daha bir çok nedenden ötekileştirilebilirsiniz bazı coğrafyalarda. Yaşadığınız yerlerde tecrit edilir, vücudunuzda kimliğinizi ele verecek işaretlerle gezmek zorunda bırakılabilir, yaşamak için gerekli tüm temel haklardan yoksun bırakılabilirsiniz sizi sevmeyenler ve yönetim tarafından. Temel haklardan yoksun bırakıldığınızda, insan olarak yok sayılmış olursunuz. Ötekileştirilip, yok sayılanlar, acı içinde yaşarlar kendilerinin ve atalarının doğdukları topraklarda. Acılar bir süre sonra zulüm ve işkenceye dönüşür, yaşadığınızı hissedemezsiniz. Böylece, sadece insan olduğunu, yaşıyor olduğunu hissetmek için sizi olduğunuz gibi kabul edeceğini düşündüğünüz başka bir ülkeye göç etmek zorunda kalırsınız.
Bilinmeze giden, adına göç denen bu korkulu yolculukta, size vatanınızda yaşadığınız acıların birkaç mislini yaşatacak, varlığınıza yok edilmesi gereken bir tür ya da meta olarak bakan kişilerle karşılaşabilirsiniz. Bu kişiler sadece cebinizde kalan son parayı değil, umudunuzu da alır elinizden. Umut gittiğinde, bu yolculuğa hiç başlamamış olmayı, vatanınızda ölmüş olmayı isteyebilirsiniz.
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Çabuksığınlar kitabı, kullandığı açık, basite indirgenmiş ve saf diliyle çocuklar ve içindeki çocuk ruhunu muhafaza eden yetişkinler için hazırlanmış. Göçmenlik, göç, mültecilik kavramları yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalan Çabuksığın Ailesi üzerinden anlatılıyor kitapta. Bu aile vatanlarında etnik kimlikleri, görünüşleri, yaşam tarzları nedeniyle sevilmiyor ve istenmiyor. Yaşadıkları ülkede insanlar, düz, uzun, yuvarlak ya da sivri burunlu oldukları, az veya çok çocuk sahibi oldukları, başına şapka, başörtü taktıkları, bazen de hiçbir şey takmadıkları, göz renkleri, deri renkleri gibi nedenlerle sevilmeyebilir ve göçe zorlanabilirler.
Çabuksığın Ailesi, göç etmeye karar verdiğinde, insan kaçakçıları tarafından kendilerini olduğu gibi kabul edecek bir ülkeye erişim vaat edilir para karşılığında. Parası olmayan Çabuksığın Ailesi, kaçakçıların aileye sınırı geçirtmek için kullanacağı rüşvet ve sahte evrak yerine, büyülü müziklerini kullanıp askerleri uyuturlar ve sınırı geçerler. Sanatın iyileştirici gücü bu olaydan itibaren tüm metinde hissedilir. Ailenin hepsi, özellikle en büyük erkek çocuk, her hayal kırıklığı ve zorlukta, yaşama tutunmak için müziği kullanır. Yaptıkları müzik, kalplere dokunarak onlara yardım, yiyecek ya da anlayış olarak geri döner. Metnin bu kısmında, müzik yetenekleri ve yaşama sevinçleri ile tanınan Çingeneler akla gelebilir. Ve bence, yazar okur onlarla kendilerini özdeşleştirebilsin diye bilerek yaşadığımız dünyanın en eski göçmenlerini işaret etmiştir.
Göç ettikleri yeni ülkede, anne-baba ve üç çocuktan oluşan Çabuksığın Ailesi’ne uymak zorunda oldukları kurallar anlatılır. Bu ülkede istedikleri gibi gezemeyecek, parmaklıklar arkasında yaşayacak ve her gün yemek yiyemeyeceklerdir. En büyük erkek çocuk, söylenenleri kabul etmez, parmaklıkların dışına çıkar. Yaşadığı bazı aksilikler sonucunda ailedeki ilk bölünme gerçekleşir. Ardından ailenin geri kalanı bir daha bu ülkeye girmemeleri karşılığında para verilerek sınır dışı edilir. Gittikleri diğer ülkelerde de istenmeyen Çabuksığın Ailesi, sonunda hem kitabın çizeri Ronan Badel’in harika karakalem çizimleri hem de yazarın betimlemeleriyle Amerika olduğunu sandığımız bir ülkeye varırlar. İki çocuklarının karnını doyuramadıkları için onları devlet yurduna verirler. İkinci bölünmeyle umutsuzluk derinleşir.
Ailesini farklı ülkelerde arayıp bulmayan büyük çocuk, keman çalarak para kazanmaya çalışırken bir menajer tarafından keşfedilir. Büyük bir yetenek olduğu anlaşılır ve ünlü bir keman virtüözü olur. Hayatı büyük ölçüde kurtulmuş gibi gözükse de, ailesini düşünmekte ve onları çok özlemektedir.
Yazar Jean-Claude Grumberg, hikayeyi mutlu sonla bitirir, okuyucuya hikaye boyunca önemi sık sık hatırlatılan umudun var olduğunu, ona sıkı sıkıya tutunmak gerektiğini gösterir.
Hikayenin asıl kahramanı olan büyük oğlan, müzik kadar kitaplardan da yaşama gücü alır. Okumak, onun için hayata devam edebilmesinin önemli bir etkenidir. Yazarın okuyucuya verdiği temel önermelerden biridir bu. Alt metinde sunulan kitabın gücü inandırıcıdır. Öyle ki; kitabı okuyan çocuk ve yetişkinlerin, göçmen ve mültecilere tavır ve davranışlarının olumlu yönde değişeceğine mutlak gözle bakılabilir. Genelde kitapların, özelde de bu kitabın etkisi sayesinde kaç göçmenin hayatının güzelleşebileceğini kim bilebilir?