Göç zamanı...
Kendilerine has yaşam tarzı ve kültürleriyle dünyada bilinen en önemli göçebe topluluklarından sayılan Yörükler, dağlara doğru yola çıktı bile…
TOROSLAR – Yürümekten türeyen bir kelime olan ‘Yörük’, Orta Toroslar üzerinde çeşitli yaylalarda yaşayan, göçebe hayatını benimsemiş, çabuk yol alan, geçimini hayvancılıkla sağlayan topluluklara deniyor. Orta Asya’dan beri göçebe hayatta doğal akışa uyum sağlamış olan Yörükler, halen iklim koşullarına göre konargöçer bir yaşam biçimi sürdürüyorlar. Hayvancılık Yörükler'in asıl geçim kaynağı olduğu için, mevsim geçişlerinde yer değiştirmek tamamen hayvanlarla doğrudan ilişkili... Göçebelik, yaşam özgürlüğünü esas alsa da oldukça katı kuralları olan bir sistem. Doğa ile iç içe ve devamlı mücadele halinde olduklarından, disiplin obanın olmazsa olmazı. Sürüsüyle Çukurova’dan Toroslar’a göç ederken denk geldiğimiz Yörük Muhammed, bizlere Yörüklerin yol hikâyesini anlattı.
Sizin aileden mi geliyor Yörüklük?
Daha da eski, atalarımızdan geliyor; bizimki ata mesleği yani.
Meslek mi bu?
E, meslek sayılır. Hayvancılık yapıyoruz biz.
Hangi yörenin Yörüklerindensiniz?
Bizim kökümüz Aydın’dan gelme. Oranın Yörüklerindeniz.
Göç zamanı başladı, değil mi?
Mayıs’ta başlar genelde göçümüz, ovadan gelir Toroslara kıra gideriz. 3-4 günümüz yolda geçer. 2 güne, yani 26 Mayıs gibi varmış oluruz kıra.
4 gün boyunca durmadan yürüyorsunuz yani?
Hayvanların hızına göre değişiyor. Tan zamanı yola çıkarız, akşama kadar yürürüz.
Ne kadar kalıyorsunuz kırda?
2,5-3 ay. Sonra tekrar ovaya döneriz. Çukurova’ya. Darıları biçmeye… Orada 2-3 ay daha kalır, sonra kış yurduna çekiliriz.
Kış yurdu nerede?
Nereden tutarsan yurdu, orada! Biz genelde köyüme, Karadiken’e gidiyoruz.
Kendinizi bildiniz bileli yürüyor musunuz, çocukluğunuzdan beri?
Anamızın karnındayken yolda doğmuşuz. Yolda büyüdük, e yolda da öleceğiz.
Çok kalabalık değilsiniz sanırım, fazla sürüler göremedim. Yörüklerin çoğu yerleşik hayata mı geçti?
E, öyle! Yörük mü kaldı? Malı bahçeye salmazlarsa, Yörük mü kalır? Köylüler bahçelerini, tarlalarını telle çevirirlerse, devamlı bizi kovalarlarsa Yörük mü kalır? 50 dönüm yeri var, 15 koyunu içeri salmıyor işte. Mera bitti mera. Bizim Toroslar'da öyle büyük meralar vardı, koyun bir ucundan diğer ucuna yürüyüp gelemezdi. Şimdi birkaç metre sonra geri dönüyor, çünkü mera kalmadı.
Nasıl yani, hayvanlar beslenemediği için mi bitecek Yörüklük?
E, başka ne olacak ki! Adam diyor ki ‘hayvanlarını telin içine salma’… E, ne yiyecek bunlar? Hayvanlar aç. Asfalttan mı gidelim? Her yere fidan dikiyorlar, her köşeyi tarla yapıyorlar, iyi de hayvanlara da yer bırakmak lazım. Burada orman bitmez ki, yeseler ne olacak! Bu vaziyette Yörük de kalmaz. Benim 7 tane çocuğum var, bir tanesi bile buna heves etmiyor. Hor görülüyoruz çünkü. Hepsi başka işlerde. Çok üzülüyorum, bu meslek çok güzel bir meslek. Ama durum böyle giderse 10 seneye buralarda Yörük falan kalmaz.
Ama hayvanlar zarar veriyorlar ağaçlara!
Vermelerine elimizden geldiği kadar engel oluyoruz. Baharda Çukurova’dan yukarı giderken, tanıdığı ağaçları yemez hayvan, tanımadıklarını yer. Ovada gölgesinde yatılan ağaçları bilir ve dokunmaz, davar bile doğanın içinde devamlı olsun, ormana zarar vermez ama hayvanlar kırda yeni dikilen ağaçları ovada görmediği için, yiyor tabii. Bu hayvanların yemek yemesi gerekiyor. Sonra hayvancılık bitti diyorlar, e neden bitti? Sen 24 saat aç durabilir misin? Bu hayvanlar açlar.
Eskiden de böyle değil miydi? Köylü mü değişti?
Yok, böyle değildi, köylü değişti. Eskiden diken falan yoktu, şimdi en ufak tarlası olanlar bile dikenle çeviriyor etrafını. Bir de artık tarlaları 49-59-99 yıllığına kiralıyorlar, adam komple yeri uzun dönem kiralıyor, teli çekiyor, hayvanları salmıyor, orayı tamamen öldürüyor. Aralardan yol bulmaya çalışıyoruz, doğanın her yeri parsellenmiş, hayvanlara nefes alacak yer kalmadı. Aç açına yola devam ediyorlar.
Eskiden köylü nasıldı peki, daha mı anlayışlıydı?
Öyleydiler. Mesela Yörük’ün köpeğine taş atılmazdı. Taş atıldı mı Yörük o adamı sağ komazdı.
250-300. Hepsinin ismini, halini bilirim. Şurada yünü kalsın bir tanesinin, hemen anlarım benim koyunum olup olmadığını…
Nasıl geçiniyorsunuz?
Kuzuları satıyoruz. Sütlerinden faydalanıyoruz. Yoğurt yapıyoruz. Ama yününden fayda yok! Yüncülük işi de öldü. 10 senedir kimse yün almıyor. Buraya varmadan yünlerin üzerine benzin döküp yaktım.
‘ÇOBAN DEDİĞİN SİGORTA VE AYDA 2500 LİRA İSTİYOR’
Yün mü bozuldu?
İnsanlar kokuyor diye yün almıyor artık. Siz koyunun içinde yatar mısınız? E, köylü de yatmıyor artık. Evvela iyiydi ama. Çoban bile bulamaz olduk.
Çobanlık da mı bitti?
Yok, yerli çoban kalmadı. Afganistan’dan, Suriye’den gelen adamlar güdüyor hayvanları. Ama onlar da başa belâ. Ne oldukları belli değil, kimliği yok! Jandarma gelir kimlik sorar, bir bakarsın bunlar kaçmış. Elindeki de böyle gidiyor.
Hiç mi yerli çoban kalmadı?
Var, geçenlerde buldum bir tane ama o da 2,5 lira istedi, ben nasıl vereyim 2,5 lirayı. Nasıl kurtaracağım ben?
Saatine mi istiyor?
Yok. Aylığına 2,5 milyar istiyor yani. Sigortalı olarak. Ben nasıl ödeyebilirim böyle bir miktarı?
Çobanlık da iyi meslekmiş!
(Gülüyor) E, onlara iyi. Bütün bunlar mera olmadığından. Mera olsa bir kişi 1000 tane malı güder gelir ama mera olmadığı için 10 koyuna bir çoban lazım.
Tüm Yörükler de aynı dertlerden mustarip mi, yoksa bu durum sadece bu bölge için mi geçerli?
Bilmem ama bizim Çukurova böyle. Bursa civarındaki köylerde de çoban bulamıyorlarmış. Herkes malına kendi bakıyor. Meraya götürüyor, döndüklerinde de akşam yem döküyorlar. Sabah dökmüyorlar. Ama bizim Çukurova’nın her tarafı bağ bahçe olduğu için, bu sefer hayvanları ahırda yemeye zorluyoruz. Bu sefer çuvalla yem alıyoruz. E, satıcı aza kanaat etmez, bir çuval 45 lirayken oldu 65 lira. Mera olsa bu zorlukları çeker miyiz? 4,5 ay içeride kaldı bu hayvanlar, 4,5 içeride yem yediler ama beni de yediler.
Mera olsa hayvancılık kurtulur mu yani?
Tabii kurtulur. Mera olsun, kimseye tamah etmeyiz, çobanlık da ölmez, Yörüklük de devam eder. Avrupa’nın kıl keçisini ormanlardan yasak etmesiyle bu et sıkıntısına girdik. Orman bölge müdürlüğü koyuna fazla yüklenmedi ama kıl keçilerine yer arattılar.
Sürüler de azaldı tabii bu durum yüzünden…
E, haliyle. Eskiden 2 bin – 3 bin sürü olurdu, şimdi hani? Bak, bugün 10 tane Yörük gidiyor. Onumuzu toplasan bin tane mal çıkmaz. Eskiden sürünün bir ucu Kızılkaya’da bir ucu Alanyalı’da olurdu, bu ikisi arasında 2 km var. Şimdi nerede? Eskiden burada keçe vardı keçe, hani keçe?
Keçe de mi kalmadı?
Ne keçesi? Sor bakalım şu 10 Yörük’e, keçe bulamazsın; çünkü yapan kalmadı. Elde yapılırdı, öyle fabrikasyon değildi. Eskiden keçe üstünde yatardık, askere gidene kadar ben döşek görmedim. Bilmezdim döşek, yatak falan. Şimdi keçe yok! Keçenin üstünde bir saat uyusan, bir gün uyumuş gibi olursun.
Hepiniz aynı yere mi gidiyorsunuz?
Hemen hemen ama bölge bölge değişiyor gittiğimiz yerler. Herkesin kendi yerinin bir sınırı var. İçme suyu var. Oraya gittiğimizde çadırımızı kurarız önce. Misafirhanemiz var, camilerimiz var, her şeyimizle yetinmeye çalışıyoruz. Orada ne gürültü ne zırıltı olmaz. Yörük ovada dövüşür ama kıra çıktığı zaman kimseyle kavga etmez.
Niye dövüşüyorsunuz?
Ya, nasıl dövüşmeyelim? Orada aç malı saldığında, adam gelip sana bağırırsa, taş atarsa nasıl dövüşmeyelim? Köpeklerimizi taşlıyorlar, silah sıkıyorlar. Gece hırsızı bekleyen, yabani hayvanları yaklaştırmayan bunlar; bizim köpeklerimiz uyumaz. Bizleri, malımızı korur. E, sen bizim en kıymetlimize taş attın mı, kavga da çıkar, dövüş de.
Bütün sürüyü tanır mı köpekleriniz?
Tanımaz olur mu! Başka bir yerden koyun gelse, onu sürünün içinden çıkarır, bize ait değil diye. Yetiştirmek de kolay değil! Ben senin çocuğuna taş atsam, silah sıksam sen ne yaparsın? Dövüşmez misin? Bak benimki çoban kırması, daha 2,5 aylık ama sürüye yaklaşmaya çalış, seni kesinlikle yaklaştırmaz. Koyunun içinde büyüyor bunlar. Zaten başka bir mal koyunumuzun içine girdiğinde, koyunumuzun hepsi meler. Yabancı var diye bize haber verirler. Alıştıkları çoban nereye giderse arkasından giderler, fakat sen götüremezsin. Mal aileden birine alışır ve onu takip eder. Aynı aileden başkasını takip etmez.
Otu sevip sevmediklerini anlıyor musunuz?
Buradaki ot pisliğin içinde kaldı, bunları yemez bunlar. Temiz olması gerekiyor otun.
E, bugün yağmur yağacak diye buradasınız. Ne yapacaklar peki?
Bugün buralıyız, eğer şuradaki evler bağırmazsa, bizi sıkıştırmazlarsa. Ama bağırırlarsa, başka bir yer bakacağız artık.
Niye bağırıyorlar?
Rahatsız ediyorsunuz bizi diye kızıyorlar. Koyunlar ses yapıyormuş.
Bu bağıran insanlar buranın çocukları değiller mi? Birlikte büyümediniz mi?
Öyle ama yeni nesil ana babaları gibi değiller. Çok katılar.
Hiç yerleşmeyi düşünmediniz mi?
Düşünsem ne olacak, mera yok! Mera olsa ben hiçbir yere gitmem, köyde dururum. Evim var benim 2 katlı, bunları da evimin altına katıyorum. Bende bağ da var tarla da. Bu hayvanlar olmasa ben gitmem ki! Ama bu benim ata mesleğim, bu daha başka.
Ata mesleğinizden eski gelenekler sürüyor mu hâlâ?
Yok, değişti. Yeni nesille değişti. Eskiden kimse Yörük’e kız vermezdi, ben de benimkini Osmaniye Bahçe’den aldım. Yörük olduğumu bilse varmazdı bana.
Günümüzde bu geleneklerin çoğu artık kullanılmasa da gerçekten çok renkliler.
- Yörükler göçe başlamadan önce kurban keser, türbeleri ziyaret eder, kalanlarla helalleşirler.
- Salı ve Cuma günleri göçmezler.
- Göçten önce hayvanlara bakım yapılır, develer, eşekler, katırlar yola hazırlanır.
- Düğün, doğum, cenaze gibi özel olaylar göç tarihini değiştirmez.
- Yörük düğünleri genellikle üç gün sürer. Bir eve gereken eşyanın hemen hepsini gelin çeyiz olarak getirir. Damat evi sadece mutfak için gerekli olan büyük eşyaları karşılar.
- Askerlik yapmak Yörük geleneğinde önemli bir yere sahiptir. Askerliğini yapmamış erkeklerin evlenmesi zordur.
- Yeni doğan çocuklara genellikle babaanne veya dedesi isim koyar.
- Yerleştikleri bölgelerde insanlarla iyi ilişkiler kurarlar. Çadırlarını ziyaret eden kişilere ikramda bulunmak adetlerindendir.
- Çadırlarını su kaynaklarına yakın bölgelere kurarlar.
- Özgürlükçüdürler. Göçebe yaşam tarzı, Yörükleri özgürlüklerine düşkün bir hale getirmiştir.
- Tüm ihtiyaçlarını doğadan karşıladıkları için, doğaya karşı sorumluluk hissederler.
- Dertlerini, sevgilerini, acılarını maniler ve türküler aracılığı ile ifade ederler. Şiir ve ağıtlarında genelde yerlerinden edilmelerini anlatılır. Dadaloğlu’nun ünlü dizeleri ‘Ferman padişahınsa, dağlar bizimdir’ bu maniler arasında en bilinenidir.
- Her ne kadar erkek hâkimiyeti baskın olsa da ailenin yaşlı kadını kutsal sayılır. Çadırların yönetimi de yaşlı kadınlara aittir.
- Karakoyunlu, Sarıkeçili gibi obalarına koydukları isimleri genelde besledikleri hayvanların özelliklerine göre alırlar.
- Sürekli göç halinde oldukları için çabuk ve pratik yemekler yaparlar. Temel gıda malzemesi yufkadır.