Göçmenlerin yeni hedefi: İspanya!
Akdeniz üzerinden Avrupa’ya kaçan göçmenlerin sayısı büyük oranda düşüş göstermiş olsa bile, tercih ettikleri deniz ötesi göç yolu artık batıya doğru kayarak, Fas ve İspanya arasındaki boğaza taşındı. Bugünlerde Roma, Madrid ve Kuzey Afrika ülkeleri soruna bir çözüm yaratma mücadelesi veriyorlar.
Fiona Ehlers
Mirco Keilberth
Steffen Lüdke
Walter Mayr
Helene Zuber
Fas’ın liman kenti Tangier’den arabayla yirmi dakika mesafede, -adının Paul olarak bilinmesini isteyen- genç bir Kamerunlu, deniz kıyısında çakıllı bir yolda ilerliyor. Kot pantolon ve kırmızı bir tişört giymiş ve Avrupa yolculuğuna başlamak üzere. Buradan İspanya’yı görebiliyor.
Çam ormanlarından geçerken zikzaklar çiziyor, birkaç dik yamaçtan aşağı doğru iniyor ve artık terkedilmiş olan bir Fas askeri gözetleme kulesinin yanından geçiyor. Ardından, Cebelitarık Boğazı’nın güney ucunda uzanan körfezde, arkadaşlarıyla beraber bu yolculuğa hazırlanacağı yere ulaşıyor. Yirmi kilometreden daha kısa bir mesafede, İspanya’nın Costa de la Luz sahili bulunuyor.
Şimdiye dek, Paul’ün kaçma denemeleri hep başarısızlığa uğramış. Ya sahil güvenlik görevlileri onu yakalamış ya da rüzgâr kendisi ve diğer yolcuların içinde olduğu tekneye bir çember çizdirip geri getirmiş.
Tangier yakınlarında 20 plaj var. Yalnızca son iki hafta içinde 18.000 mülteci, içinde beş ilâ on insan olan küçük ve motorsuz şişme botlarla buradan ayrılmayı denedi. İyi bir günde, boğazı geçmek yaklaşık altı saat sürüyor ve kişi başı 500 ilâ 2 bin Euro arasında bir ücret ödeniyor.
KAÇAKÇILAR İÇİN BULUNMAZ FIRSAT
Paul, Tangier’de bulunan ve sayıları gitgide artan kaçakçıların, müşterileriyle Misnana mahallesinde buluştuklarını söylüyor; Senegal veya Gana’dan yeni gelenler, burada, Avrupa yolculuğuna başlamadan önce kamyon brandalarından yapılan derme-çatma çadırlarda uyuyorlar. Libya’daki kamplarda insanların işkence görmeye ve İtalyan hükümetinin kurtarılan mültecilerle dolu gemileri geri göndermeye başlamasından bu yana, daha fazla sayıda göçmen alternatif (yollar) arıyor.
Sonuçlar, boğazın karşısındaki İspanya’da görünür hale geliyor: Geçen cumartesi, Trafalgar Burnu yakınlarında bulunan Zahora sahilinde, ahşap tekneleri kıyıya vardığı an, yaklaşık 50 mülteci, neredeyse çıplak haldeki yüzücülerin ve nüdistlerin (kamusal alanda çıplaklığı savunan bir akım) arasından geçerek iç kısımlara doğru dağıldı. Sahilde bir kargaşa hâkimdi ve kimi tatilciler bu anları filme aldı. Kısa süre içinde internette yayınlanan görüntüler, iki dünya arasındaki çatışmayı gözler önüne seriyor.
İspanya’dan gelen ve tüm dünyada paylaşılmış olan bu görüntüler gerçek olabilir; buna karşın, yanlış bir izlenim yaratılıyor. Sene başından beri, İtalya’ya ulaşandan daha fazla sayıda mülteci botu İspanya’ya ulaştı ve şu anda Fas’tan İspanya’ya giden rota, Avrupa’ya en çok yolculuk yapılan rota durumunda. Yeni İtalyan hükümeti, sağcı-milliyetçi İçişleri Bakanı Matteo Salvini’nin emriyle, mültecileri taşıyan gemilerin kıyıya yanaşmasını yasakladığı için, Libya’dan İtalya’ya giden ve Orta Akdeniz’den geçen rota büyük ölçüde kapanmış halde.
YENİ BİR GERÇEKÇİLİK
Bununla birlikte, görüntüler, Akdeniz yoluyla Avrupa’ya gelenlerin sayılarının, 2015 yılında 1 milyonu aşarken, 2018’in ilk yedi ayı içinde yaklaşık 58.000'e kadar sert bir düşüş yaşadığını göstermiyor. Önceki İtalyan hükümetiyle Libyalı otoriteler arasında yapılan anlaşma ve yeni İtalyan hükümetinin politikalarının da bir etkisi oldu elbette. Libya kıyılarının yakınında görev yapan bir İtalyan donanması fırkateyni olan Virginio Fasan’ın kaptanı Sebastiano Rossitto, “Son beş veya altı ay içinde durum tam anlamıyla değişti,” diyor.
Diğer yandan, çelişkili bir biçimde, Avrupa Birliği içerisinde göç meselesine ilişkin anlaşmazlık artmış durumda. Sahile vuran göçmenleri kimin kabul edeceği sorusu söz konusu olduğu zaman, ortak değerlere dayanan bir topluluk olması hedeflenen Avrupa Birliği (AB), gerçek ve (aslında) birleşemeyen renklerini ortaya koydu. Akdeniz’e sınırları olan iki ülke -İtalya ve İspanya- taban tabana zıt politikaları temsil ediyor. Yakın zamana dek İtalya’yı yöneten sosyal demokrat hükümet, konu mültecilere geldiğinde daha ılımlı bir politika uygulamıştı ve son günlerde, Madrid’deki yeni seçilen solcu hükümet de bunu yapıyor. Roma’daysa, şu an, göçmenlerin vurulması çağrısı yapan radikal sağcılar var.
İspanya’da yeni spor salonları ve çadır kampları hazırlanmaya devam ederken, İtalya İçişleri Bakanı Salvini, sahilden özçekim (selfie) fotoğrafları yayınlayarak, taraftarlarının (sağcı) ruhlarını ayakta tutmaya devam ediyor. Bakan, yarı çıplak halde, gri mayosuyla dizlerine kadar suyun içinde durarak, Milano Marittima sahilinden “Deniz, güneş, sessizlik, arkadaşlar ve bira” sözlerini sarf ediyor ve cümlesini ironik bir tarzla şöyle tamamlıyor, “(İspanya) Mallorca’ya öpücükler.”
SALVİNİ 'İSTENMEYEN KİŞİ' İLAN EDİLDİ
Mallorca mı? Baleares Adaları hükümeti, Salvini’yi istenmeyen kişi ilan etti ve “yabancı düşmanlığı” nedeniyle topraklarına girmesini yasakladı. İtalya Başbakan Yardımcısı ise bununla ‘kişisel bir zafer’ diyerek böbürleniyor. Onun mesajı şu: “Duvarları yükseltme politikam sayesinde, bir kez daha huzur içinde yüzebiliyorum ve şimdi Afrikalılar, sosyalist hükümetin talep ettiği üzere İspanya’ya yöneliyorlar.”
İspanya Başbakanı Pedro Sánchez, görevine başlamasından yalnızca iki hafta sonra, haziran ayının ortasında, daha önce İtalya ve Malta tarafından geri çevrilen kurtarma gemisi Aquariusthat’ta bulunan 630 göçmeni kabul ederek, müttefiklerine bir sürpriz yaptı. Geminin, Valencia limanına yanaşmasına onay verdi. Madrid’deki yeni Dışişleri Bakanı Josep Borrell, tavırlarının AB açısından bir “elektrik şoku” anlamına geldiğini ifade etti. Avrupalıların sorunu “artık uzaktan izlememesi” gerektiğini söyledi ve eğer göç meselesi ortak biçimde ele alınmazsa, bunun AB’nin sonunu getirebileceğini ifade etti.
İspanya İçişleri Bakanı Fernando Grande-Marlaska, bir önceki hükümetin geçtiğimiz yıl gittikçe artan sayıda mülteci botu gelmesine rağmen, hiçbir hazırlık yapmamasından şikayetçi oldu. Bir azınlık kabinesine başkanlık eden Başbakan Sánchez, mülteciler meselesinde sağcıların baskısıyla karşı karşıya. Muhafazakâr Halk Partisi’nin yeni seçilen başkanı Pablo Casado, “İspanya’nın Avrupa’ya gelmek isteyen milyonlarca Afrikalıyla başa çıkması mümkün değil,” diyor. Sınırların, “savunulması” gerektiğini söylüyor.
Sol hükümet bundan etkilenmemiş biçimde, ülke toprakları dışında, Fas’ın Ceuta ve Melilla bölgelerinde bulunan sınırlarındaki dikenli telleri kaldırmayı düşünüyor. Başbakan Sánchez’in talimatları uyarınca, geçtiğimiz günlerde hastaneler oturma izni olmayan göçmenleri de yeniden tedavi etmeye başladı. Muhafazakârlar ve liberaller bunun bir “sinyal etkisi” yaratabileceği ve İspanya’ya daha fazla mülteci çekeği yolunda uyarılar yaptılar. Kıyı kenti Algeciras’ın belediye başkanı da benzer şekilde, Sicilya Boğazı’nda bulunan ve son yıllarda mülteciler için bir varış noktası olan bir adaya göndermede bulunarak, Endülüs’te “yeni bir Lampedusa”nın ortaya çıkabileceğini ifade etti.
AFRİKA’NIN SORUNLARI
Öte yandan, bu İspanya’nın yaptığı bir hata değil. Sorun büyük ölçüde Fas tarafından yaratılıyor. Giderek artan sayıda göçmen, Avrupa’ya bu ülke ve batı Akdeniz üzerinden ulaşıyor. Haziran ayının başlarında, İspanyol deniz kurtarma ekipleri, dengesiz ve şişme botlar üzerindeki insanların gün ortasında dahi denizde yola çıkmasına izin verildiğini fark ettiler. Tangier yakınlarındaki sahillerden ve doğuda bulunan Nador yakınlarındaki koylardan yola çıkıyorlardı. Bir botta bulunan yaklaşık kırk Afrikalı, boğazdan geçerek İspanya’daki Tarifa’ya doğru yola koyulmuştu. Geçen perşembe günü, yaklaşık 600 göçmen Ceuta’nın dış kesimlerinde bulunan sınır çitini aşmayı başardı.
AB Sınır Koruma Dairesi Frontex’in sunduğu veriler, insan kaçakçılığı mafyasının, Faslı güvenlik güçlerinin gevşek tavrını fırsata çevirdiğini kuvvetle gösteriyor. Göründüğü kadarıyla, Fas, İspanya’yı kontrolü zor olan bir göçmen akınıyla baskı altında tutarak, AB’den imtiyazlar sağlamaya çalışıyor. İspanya’daki hükümet değişikliği öncesinde dahi, Fas’ta iktidarda olan insanlar kendilerini mağdur hissediyorlardı. Türkiye göçmen akışını durdurması karşılığında 6 milyar Euro alırken, Fas’a yalnızca 100 milyon Dolar verildi. Ülke yetkilileri, sınır güvenliğini güçlendirmek için yılbaşından beridir para bekliyorlar. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, artık bir fon aktarımı gerçekleşeceğine ve AB göçmen komiserinin bölgeye seyahat etme planları yaptığına dair güvence verdi.
Fas’ın kendisi, göçmenler için bir geçiş ülkesi olmaktan, bir göçmen ülkesi olmaya doğru evrildi ve özellikle de genç kesim arasındaki yüksek işsizlik oranlarına karşın, 52.000 kişiye oturum izni verildi. Gün geçtikçe, daha fazla Faslı da Avrupa’da daha iyi bir gelecek bulmak amacıyla, güvenlik güçleri tarafından engellenmeyen “pateras” adlı ahşap teknelerle yola koyuluyorlar.
Mesela, Almanya’da sığınma hakkı kazanma şanslarının çok az olduğunun farkındalar. Yalnızca, çok hızlı biçimde sınır dışı edilmeyeceklerini umuyorlar. Ancak, herhangi amaca hizmet etmeyen bu göç, muhatabı olan herkes açısından ağır bir yük haline geliyor.
BİR ÇÖZÜM YOLU VAR MI?
Şu halde, Kuzey Afrika ve Sahra halkının gerçekleştirdiği bu akını kontrol altına almak için neler yapılabilir?
Bunlardan biri, göçmen merkezleri kurmak; Avrupa toprakları dışında bulunan ve “tahliye platformları” biçiminde anılan bu yerler, sığınma başvurularının, Avrupa’ya ayak basan talep sahipleri olmaksızın karara bağlandığı alanlardır. Birleşmiş Milletler’in mülteci örgütü olan UNHCR tarafından idare edilen ve büyük oranda AB tarafından finanse edilen bu pilot proje, Libya’da, şu anda en büyük göç yollarından birinin üzerinde bulunan ve birkaç milyon kişilik nüfusa sahip olan Trablus şehrinde hayata geçiriliyor.
Hükümet lideri Fayez Sarraj’ın renkli camlarla kaplı yönetim merkezinin arkasında, inşaat işçileri, son dönemde gayri-resmî biçimde Acil Geçiş Merkezi olarak açılan dört katlı bir binanın ön cephesini temizliyorlar. Libya’da bulunan 1000 kadar insan bu merkeze yerleştirilecek. Buradan, uçacaklarla Nijer’deki bir BM dağıtım merkezine götürülecek ve ardından, farklı ülkelerin taleplerine bağlı olarak üçüncü ülkelere yeniden dağıtılacaklar.
Şu anda, Libyalı milislerin yönettiği kamplardan yalnızca sığınma hakkı tanınma ihtimali en düşük olan göçmenler seçiliyor ve buraya getiriliyor. UNHCR, neticede, tüm ülkede bu modeli genişletmek istiyor. Bu fikir, AB’nin Kuzey Afrika’da kurulmasını talep ettiği “iltica merkezleri”ni akla getiriyor. Buna karşın, inşa edilmesi planlanan tüm ülkeler şimdiye dek bunu reddetti.
İtalya’nın sert politikaları ve Libyalı milisler arasındaki işbirliğinin bir sonucu olarak, ülkeden İtalya’ya geçen göçmen sayısı gözle görülür bir oranda azaldı. Buna karşın, Libya, Afrika’dan Avrupa’ya göç yolculuğunda hâlâ kilit bir ülke olmayı sürdürüyor; zira, hâlâ işlerliği olan bir hükümete sahip değil, yalnızca rakip milis grupları var ve gelir getiren tek kaynak ise göçmenler.
Libya göç-engelleme idaresine göre, 10,000’den fazla kişi kaçarken tutuklandı; göçmenlerin yolculukları, milisler tarafından kontrol edilen ve işkence, yetersiz beslenme ve zorla çalıştırmanın günlük hayatın bir parçası olduğu kamplarda son buldu. Milisler sokaklarda gezen koyu tenli insanları tutukluyorlar ve ardından göçmenler 1,500 Libya Dinarı, yani yaklaşık 300 Euro’luk bir fidye karşılığında özgürlüklerini satın alabiliyorlar.
Trablus’un yaklaşık 1000 kilometre güneyinde, çölde yaşayan Tubu halkının 35 yaşındaki bir üyesi olan Issa Hasan, Katrun’dan geçen bir yolun kenarında duruyor. “Hâlâ yapabiliyorken, Avrupa neden sınırlarını kapatmıyor?” diye soruyor. Her gün, Nijerya’nın kuzeydoğusunda bulunan Agadez’den gelen Toyotaların, yaklaşık kırk insanı kamyon yollarından geçirerek Libya’ya götürüşünü izliyor. Araçların Sahra’dan çıkmalarının ardından geçiş yaptığı Katrun, Kuzey Afrika’nın Avrupa’ya açılan kapılarından birisi konumunda.
Muammer Kaddafi’nin devrilmesinden önce bir siyaset bilimci olmak isteyen ancak bugün bir milis olan Hasan, Avrupalıların, sorunun çözümü oldukça kolay olduğu halde, göçmenlerle mücadele için neden milyarlar harcamak istediğini anlamıyor. Hasan, “-Kaddafi zamanında olduğu gibi- 500 kişi ve biraz hava desteğiyle, Libya Sahra’sındaki beş ulaşım noktasını kontrol edebilirsiniz,” diyor.
(Çeviren: Tarkan Tufan)