Gökhan Günaydın: CHP, AKP'ye hayat öpücüğü verecek bir adım atmayacak

CHP'li Gökhan Günaydın: AKP zorlandığı dönemlerde mutabakat arayan parti görünümüne dönebiliyor. Bu rejimin sürdürülmesi için her şeyi yapmaya hazırlar. Bu anayasa meselesi de bunun bir uzantısı.

Abone ol

ANKARA - Yerel seçimlerden birinci parti çıkan CHP’nin iktidarla "normalleşme" olarak adlandırdığı "siyasal diyalog" sürecinin nasıl sonuç getirebileceği tartışılıyor. CHP bu süreçten hukuka dönüş, demokratikleşme penceresinin açılmasını murat ederken AK Parti’nin gündeminde ise yeni anayasa var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son yurt dışı gezisinden dönerken bunu net bir şekilde ifade etti, "Türkiye bu yeni dönemde yeni anayasayı gündemine almak suretiyle bir adım atabilir. Bizim bu ziyaretleri yapmamızın altında yatan gerçek de -her ne kadar ters görünse de- CHP ile de böyle bir anayasa yapma başlığı altında buluşabilir miyiz arayışıydı. Teklifimizi yaptık" dedi.

AK Parti’nin yeni anayasa arayışının arkasında sadece iktidarının devamı amacı taşıdığını düşünen CHP ise bu çağrıya kapalı. CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, "Cumhuriyet Halk Partisi AKP'ye hayat öpücüğü verecek herhangi bir adımı atmayacak" dedi. Büyük tartışma yaratan Erdoğan-Akşener görüşmesini de olası anayasa değişikliğinde Meclis aritmetiğine ilişkin bir umut olarak değerlendiren Günaydın, "CHP’nin Türkiye'nin içinde bulunduğu karanlık tünelden bir daha geri dönmeyecek şekilde çıkmasını sağlayacak yeni dönemi açmak için çalıştığını" anlattı.

Günaydın’ın normalleşme süreci, yeni anayasa çağrısı, Erdoğan-Akşener görüşmesi, MHP lideri Bahçeli’nin açıklamaları başta olmak üzere gündemdeki gelişmelere dair Gazete Duvar’ın sorularına yanıtları şöyle oldu:

‘AKP ZORLANDIĞI DÖNEMLERDE MUTABAKAT ARIYOR’

CHP Genel Başkanı Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu talebi ile başlayan "normalleşme", "yumuşama" sürecinde Erdoğan da CHP’ye iade-i ziyarette bulundu. Görüşmeler iktidar ve muhalefet arasındaki diyalog kanallarının açılması açısından önemli ama nasıl ilerleyeceği merak konusu. Bu görüşmeler nasıl devam edecek, ne bekliyorsunuz?

Sınırlı ve kısıtlı da olsa olağanlaştırma diyelim. Herhangi bir ülkede aynı parlamentoda görev yapan birinci parti ve ikinci partinin başkanlarının görüşmelerinden daha doğal ne olabilir? Ama AKP'yle beraber Türkiye'de diğerlerini yok sayan bir anlayış getirildi. Kutuplaşmadan önemli ölçüde yarar sağlayan bir siyasal parti bunu içselleştirdi ve bu da toplumun normali haline geldi. Garip olan aslında bu.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı AKP'nin, MHP'nin, DEM'in, Yeniden Refah'ın ve sayabileceğiniz tüm partilerin genel başkanlarıyla görüşür. Bundan daha normal, daha olağan bir şey yoktur. Tersi, çağdışılıkla, anti-demokrat olmakla açıklanabilir.

“Ne bekliyorsunuz” sorusuna ben yaşadığımız 21 yılı unutarak yanıt verebilecek bir siyasetçi değilim. AKP'yi de kodlarını da biliyorum. Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisine Mehmet Akif Ersoy’u değil Necip Fasıl Kısakürek'i örnek aldığını biliyoruz. Necip Fazıl Kısakürek "Dinimiz kinimizdir" diyen bir insan. Erdoğan'ın Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanlarını ve tüm ekibini teröristlikle suçladığını, fake videolar yayınladığını, Montesquieu'ya rahmet okutacak bir pragmatizm içerisinde olduğunu bilmeyen siyasetçiler değiliz. Buna rağmen şunu söyleyeyim, bu görüşmeler 28 Şubat için bir sonuç verdi. 85-90 yaşına gelmiş insanları içeride ne kadar tutacaksınız. Gezi Davası’nda kanun yararına bozma pratiğini gündeme getirebildi. Ama Kobani Davası'nda hiçbir iyileşme sağlatamadı, Hakkari’ye kayyım atamasına engel olamadı. Dolayısıyla bu süreçten çok fazla şey beklemenin 21 yıllık pratikle birlikte düşünüldüğünde fazla umutkarlık, ümitvarlık olduğunu düşünüyorum.

Buradan ilerisine doğru bakalım. CHP 31 Mart'tan Türkiye'nin birinci partisi olarak çıktı. Erdoğan’ın katı tutumundan vazgeçip birazcık kendisini diğer aktörlerle eşitlemeye çalıştığı dönemlere bir bakalım. 15 Temmuz 2016, 1 Haziran 2015 sürecinden sonraki istikşafi görüşmeler ve 31 Mart sonrası. Bu üçünün ortak özelliği AKP'nin önemli ölçüde zorlandığı dönemler olması. Dolayısıyla AKP, toplumsal ve siyasi olarak zorlandığı dönemlerde mutabakat arayan parti görünümüne dönebiliyor. Buna AKP de demeyelim, Erdoğan ve danıştığı kesimlerin icraatının böyle geliştiğini söyleyelim.

‘İKİ TARAFIN ÇANTASINI DEŞİFRE EDİYORUZ’

Buradan geleceğe bakarsak, bu görüşmelerin CHP siyasetinin toplum tarafından anlaşılması açısından yararlı bir süreç olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz oraya her iki liderin taşıdığı çantaları deşifre eden bir anlayışla gidiyoruz. CHP Genel Başkanı'nın çantasında memleketin ne kadar sorunu varsa onlar var. Yani ekonomi orada başat sorun. Emeklisinden çiftçisine kadar herkesin sorunu. Adalet mekanizmaları ve sorunları. Bazı davalar ad ile sayılıyor, Gezi Davası, Kobani Davası, Şenyaşarlar, 28 Şubat… Ama bunlardan ibaret değil. Türkiye'de bağımlılaştırılmış ve araçsallaştırılmış, yargıdan mağdur olan herkesin sorununu oraya taşıyoruz. Kadın haklarını, hayvan haklarını, maarif müfredatı denilen saçmalığı, bunların tamamını biz Özgür Özel'in çantasıyla beraber o masaya koyuyoruz.

‘KARŞI TARAFIN ÇANTASINDAN ANAYASADAN BAŞKA BİR ŞEY ÇIKMIYOR’

Karşı tarafın çantasından ise anayasadan başka bir şey çıkmıyor. Şimdi siz çiftçisiniz, emeklisiniz, genç bir plaza çalışanısınız, ev kiranızı ödemekte zorlanıyorsunuz, arpanıza alım fiyatı alamıyorsunuz, emekli maaşıyla geçinemiyorsunuz ve bütün bunları masaya sorun olarak getiren bir parti var. Karşısında ise 21 yıldır iktidar olup bu sorunları üreten ve çözmek için adım atmayan, üstelik de CHP'nin getirdiği bu anlayışı "realist olmak lazım, popülist olmamak lazım" diye karşılayan yorgun bir Erdoğan var. Ben sadece bu görüntünün bile Cumhuriyet Halk Partisi'nin siyasetine hizmet ettiğini düşünüyorum. “Biz nereden oy devşiririz” diye bakmıyoruz ama bizim kendimizi vatandaşa anlatabilme mekanizmasına ihtiyacımız var ve bunun da doğru bir mekanizma olduğunu düşünüyoruz.

‘AKP’NİN YENİ ANAYASADA AMACI DEMOKRATİKLEŞME DEĞİL’

Erdoğan hep zorlandığı dönemlerde bu tür “yumuşama” adımları atıyor dediniz. Verdiğiniz iki örneğin sonrası olumsuz. Bu görüşmeler hukuka dönüş ya da demokratikleşme adına kapı açar mı?

İki olumlu örnek var ama yanında Hakkari’ye kayyım, Kobani Davası kararları gibi yeni sorunlar eklendi. Ben bu dönemin kimsenin aklında soru yaratmayacak bir demokratik sürece dönüşeceği konusunda ikna değilim. Hatta uzunca sayılabilecek siyasal yaşamım bana bunun tersinin daha rahat gelişebilecek bir süreç olduğunu gösteriyor. Peki bunu hissediyoruz, bunu düşünüyoruz diye o masaya oturmamak mı lazım? Hayır o masaya oturmalıyız.

Peki bundan sonrası nereye evrilir? Erdoğan'ın aklında yeni anayasa var. Biz ona sürekli şunu söylüyoruz. 1982 Anayasası darbe anayasası. 2010, 2017 Anayasa değişiklikleri ve referandumunu sen yapmadın mı? Hazır referanduma götürebilecek Meclis gücün, milletten de bunu geçirebilecek sosyolojik tabanın ve gücün varken, niye 82 Anayasası'ndan eser bırakmayacak bir demokratikleşmeye imza atmadın? Çünkü senin amacın Türkiye'nin demokratikleşmesi, anayasanın düzeltilmesi falan değil.

Nedir amaçları?

İslamcı sosu oldukça yüksek bir tek adam sistemi ile nepotizmin ve kleptoraksinin dibine batan, dünyaya örnek gösterilebilecek hibrit bir rejim doğdu Türkiye'de. Alt tarafa din, iman, üst tarafa ham, hamam. Bu rejimin sürdürülmesi için gereken her şeyi yapmaya hazırlar. Bu anayasa meselesi de bunun bir uzantısı.

‘40+1 DE KESMİYOR, 30+1'E DÖNELİM DİYECEKLER’

AK Parti’nin anayasa önerisini bilmiyoruz ama MHP'nin Cumhurbaşkanı yardımcısının seçimle gelmesi, Bakanlar Kurulu'na hukuki statü, hükümet programının Meclis’te okunması gibi bazı revizyon önerileri oldu. Bunun gibi örneğin yarı başkanlık içeren bir öneri getirseler böyle bir revizyona ne dersiniz?

Bize haziran ayı sonuna kadar anayasa değişikliğinin yöntemine ilişkin görüşlerinizi yazılı olarak bize bildirin diyorlar. Bunu hem Meclis Başkanı hem de Erdoğan söyledi. Ne yapmak istedikleriyle ilgili sızan bilgiler bizi tatmin etmez. Söylediğiniz başlıklar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin Türkiye'nin demokratik siyasetinin, adaletinin, ekonomisinin önünde engel taşıyan en bariz özelliklerini sayın deseniz ilk ona girebilecek hususlar mıdır?

Bir partili cumhurbaşkanı, iki HSK'nın yapısı, üç TBMM’nin yasama yetkisinin saraya devri… Arkadaşlar bunların kaldırılmasını getirir mi? Her yönü absürt olan ve Türkiye'yi boğan sistemi değiştirmeye niyetleri var mı? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin aksayan yönlerini reform edelim diyorlar. Nedir birinci önerileri? 50+1 sıkıntılı, 40+1'e dönelim. 40+1 de kesmiyor, 30+1'e dönelim diyecekler. Bunun için demokratik parlamenter sisteme dönüşü bile teklif edebilirler. Çünkü amaç demokratik parlamenter sistem değil. Amaç oy oranını seçebilecek seviyeye nasıl indirebilirim hesabı.

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Gazete Duvar Ankara Temsilcisi Nergis Demirkaya'nın sorularını yanıtladı. 


‘CHP, AKP'YE HAYAT ÖPÜCÜĞÜ VERECEK HERHANGİ BİR ADIMI ATMAYACAK’

Parlamenter sisteme dönüş sizin de öneriniz. Buna dönüş için kapınız çalınsa ne yaparsınız?

Siyasetin bir teorik kuramsal yanı bir de pratikleri var. İstismarcı anayasacılık diye bir yaklaşım var. 2010-2017'de yaptıkları anayasa değişikliği istismarcı anayasacılık itibariyle kendi düzenlerinin devam etmesi için memleketi mahvetmeye aday bir işti. Vatandaşa gösterdikleri havuçla ortaya çıkan anayasa arasında dağlar kadar fark olduğunu hep beraber gördük. Koalisyonlardan bıktık diyorlardı. MHP bir yana DSP'ye, HÜDA-PAR’a mahkum oldular.

Altılı Masa, Demokratik Parlamenter Sistem için çok sağlam bir yol haritası içeren metin ortaya koydu. Ne değişti ki birdenbire Demokratik Parlamenter Sistem'e geçmek isteyecek? If-Clause konuşuyoruz, eğer Erdoğan böyle bir teklif getirirse amacı Türkiye'nin demokratikleşmesi ve parlamenter sisteme geçmesi değil, yalnızca barajı seçilebileceği noktaya getirmek olur. İstismar edebileceği yeni bir rejim doğurur. Cumhuriyet Halk Partisi AKP'ye hayat öpücüğü verecek herhangi bir adımı atmayacak. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin ilke ve devrimleriyle yeniden inşa edileceği bir demokratik siyasetin önünü açmaya çalışıyor ve bunu da kendisi Türkiye İttifakı üzerinden kurguluyor. Biz Türkiye İttifakı'nı yurttaşla kuracağız. Görüşmeler yapacağız ama Cumhuriyet Halk Partisi tek başına iktidara yürüyecek bir siyasal partidir. Bunun yol taşlarını döşeyeceğiz. Biz bu karanlık tünelden sonra bir daha buraya dönmeyecek bir reform sürecinin başlangıcının yol taşlarını döşüyoruz.

O zaman yeni anayasa için haziran ayının sonuna kadar istedikleri yöntemle ilgili yazıyı vermeyeceksiniz?

Elbette vermeyeceğiz

Ekimde bir masa kurulursa yer almayacaksınız o zaman…

Ne önerecekler bunu bilmiyoruz. CHP’nin Parti Meclisi ve MYK'sı var. Şunu ben biliyorum, CHP’nin ilkesi birilerinin pragmatizmine ortak olmak değil, Türkiye'nin bu karanlık tünelden bir daha geri dönmeyecek şekilde çıkmasını sağlayacak yeni bir dönemi açmaktır, yeni nesil siyasetin önünü açmaktır.

‘BİZ ANTİ-DEMOKRATİK BIR DÜZENDEN FAYDALANACAK BİR SİYASİ PARTİ DEĞİLİZ’

Parlamenter sisteme dönüş çalışmasının arkasında mısınız? Bir dönem Cumhurbaşkanı'nın sahip olduğu yetkileri kullanmak gerektiğini söyleyenlerin görüşünü nasıl değerlendirirsiniz?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin çıkaracağı Cumhurbaşkanı dahil olmak üzere hiç kimsenin bu yetkilerle bu devleti yönetmemesi lazım. CHP, 360 ve 400 milletvekili üzerine çıktığında, denge denetlemesi olan, güçler ayrılığını önüne hedef olarak koyan, adalet bakan yardımcısının HSK'da olmadığı, üniversitelerin rektörlerini CHP'li cumhurbaşkanının atamadığı, yargıçların CHP'nin trolü gibi çalışmadığı bir sistemi mutlaka kuracaktır. Biz anti-demokratik bir düzenden faydalanacak bir siyasi parti değiliz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP lideri Özel ve öldürülen eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in eşi ile görüşmesinin ardından MHP lideri Bahçeli’den sert bir açıklama geldi. CHP ile ittifak da öneren Bahçeli’nin açıklamasını nasıl okudunuz?

Bahçeli’nin Ferdi Tayfur müziği eşliğinde yürümesi, “Allah bana yeter” yüzüğü taşıyan eliyle tuttuğu dosya fotoğrafı ve son açıklaması bir bütündür. Dolayısıyla bir hissiyatı zincir halinde o günden bugüne getirmiştir. Devlet Bahçeli AKP’den gelen 40+1 tartışmalarına kesinlikle olmaz diyor.

'Muhtar seçmiyoruz, Cumhurbaşkanı seçiyoruz' demişti…

Bu konunun muhtarla alakası yok. AKP 50+1 için MHP'ye muhtaçtır. Dolayısıyla MHP, oyuna muhtaç olmayan bir AKP sistemini istemiyor. MHP şu anda çok büyük bir konforlu alanda. İktidarın tüm olanaklarından yararlanıyor ama iktidarın bütün yıpranması AKP üzerine doğuyor. Bürokrasi MHP'de. MHP istediğini yaptırıyor, istemediğini yaptırmıyor. Devletin ortağı ama siyaseten de bir taraftan yıpranmaktan ali bir konumda. Bundan daha konforlu bir alanı tarif edecek bir siyasetçi yok.

Bahçeli Ferdi Tayfur videosundan bu yana AKP'nin MHP ile tıkanıklık yaşadığının farkında. AKP diyor ki, MHP'nin bana çizdiği alanının dışına taşamayarak uluslararası toplumdan, demokratik siyasetten, hukuktan kopuyorum, dolayısıyla bu sürdürülebilir değil, ne yapabilirim diye bakıyor. MHP de Erdoğan'ın ne yapabilirim diye baktığını görüyor ve beni bırakamazsın diyor.

Erdoğan'a CHP'yle ittifak yap, CHP ile koalisyon yap sözü sizin açınızdan ne ifade ediyor?

Toplamı sıfır olan bir söz. Son derece absürt bir yaklaşım. Ama açıklamanın takvimi dikkat çekici. Erdoğan’ın hem Özgür Özel hem de Sinan Ateş'in eşi ile görüştüğü gün açıklandı. Özgür Özel ile daha önce de görüştü. O zaman böyle bir açıklama gelmedi. Erdoğan’ın Sinan Ateş'in eşiyle görüşmesi MHP'yi bu noktaya getirmiş görünüyor. MHP “böyle devam edersen benden sürprizler bekle. Sana bağlılığımı söylüyorum ama bazen seni sana rağmen korumak zorunda kalabilirim” diyor.

'SENİ RAHAT BIRAKMAYACAĞIM, BUNU BİL'

Cumhur İttifakı'nda bir dağılma yaşanabileceği gibi bir öngörünüz var mı?

MHP'nin mevcut milletvekili sayısı herhangi bir çağrısının Meclis'te sonuç almasına engel. Ancak MHP'nin bir erken seçim çağrısı, AKP'nin elini önemli ölçüde zayıflatır. AKP kısmi bir rahatlamayı sağlarsam 2027 sonuna doğru bir erken seçim kararını alırım diye hesap ediyor. MHP'nin farklı bir çıkış yapması Meclis aritmetiği açısından bir şey ifade etmez ama artık Cumhur İttifakı'nda seçim istemeyenin, Türkiye'de seçim istemeyenin yalnızca Erdoğan olduğunun anlaşılacağı bir başka siyasi fotoğrafı ortaya koyar. Devlet Bahçeli’nin devlet yapıları içerisindeki rolünü de unutmamak lazım. Erdoğan'a yönelik en önemli mesajının da bu olduğunu düşünüyorum. “Seninle beraber olmaya devam edeceğim ama seni rahat bırakmayacağım, bunu bil”, ana mesaj budur.

Erdoğan-Akşener fotoğrafını nasıl okuyorsunuz?

Saygısızlık etmek istemem ama gerçek bir zemini yaratmak zorundayım. Bundan 1.5 yıl evvel yüzde 11-13 oy sahibi İYİ Parti’den bahsediyorduk. Uyguladığı politikalarla oy oranını yüzde 2-3'e düşürmüş bir lider var karşımızda. Erdoğan bu liderle fotoğraf vererek ne kazanacak? Erdoğan'ın buradan toplumsal bir taban değil, Meclis aritmetiğine ilişkin bir şeyler umduğunu düşünüyorum.

‘TOPLUMUN YÜZDE 27'Sİ ERKEN SEÇİM İSTİYOR’

CHP’nin erken seçim çağrısı yapmamasına dönük eleştiriler var. Neden istemiyorsunuz?

Çok haksız bir eleştiri. Yöneylem’in yeni bir araştırması var. Toplumun yüzde 27'si erken seçim istiyor. Toplumun yüzde 68'i yapılan görüşmeleri olumlu buluyor. Ben AKP'nin bir an evvel görevden uzaklaştırılıp, yerine CHP iktidarının mümkünse tek başına kurgulanmasının siyasetini yapıyorum. Başka bütün alternatiflere de kapalı olduğumu şahsen söyleyeyim. Ancak Grup Başkanvekili olarak parti organlarının kararlarına uyarız. Kendi açımdan ifade ediyorum. CHP 130 milletvekiliyle erken seçim kararı alabilecek bir parti değil. Bu kararı yalnızca AKP alabilir. AKP'nin bu kararı almak zorunda kalabilmesinin yolu da vatandaşın “Artık yeter” diye ses çıkartmasıdır. Biz erken seçim istiyoruz. Ancak erken seçimi kurgulayabilecek gücü Meclis'te halk bize vermedi. Dolayısıyla ben bunu tek başıma isteyerek oluşturamam.

‘EVET DEYİN AĞUSTOS AYINDA DA ÇALIŞALIM’

Anayasa Mahkemesi'nden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne uyumu içeren Kanun Hükmünde Kararnamelerle ilgili önemli iptaller geldi. Bu iptaller kanuna dönüşmek zorunda. Normalleşme konuşulurken söz konusu iptaller üzerinden bir demokratikleşme çağrınız oldu mu?

Var ve yaptık. Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanı kararnameleri ve KHK'ları hallaç pamuğu gibi attı. En önemlisi 703 sayılı KHK'dir. 6 yıl sonra iptal etti ama Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin idari mekanizmalarının anayasa aykırı ve hukuksuz olduğunu söyledi. Düzeltilmesi için 1 yıl süre verildi. Bu durum Özel tarafından Erdoğan’a götürüldü. Bizim bunu inşa etme sorumluluğumuz var. TBMM'yi muhalefet partileriyle hep beraber bir uzlaşı içerisinde çalıştıralım. Buna baroların, demokratik kitle örgütlerinin görüşlerini de bir kapsayıcılık anlayışı içerisinde paydaşlarımızla birlikte alalım ve bu sistemi doğru bir hukuki temele kavuşturalım. Bu sistemden kastımız mevcut absürt yapıyı kanuna taşımak değil. Bunun bir demokratik düzene kavuşturulmasını sağlamak. Biz buna “evet” deyin, ağustosta da çalışalım diyoruz. Bu teklifi getirdik ama AKP şu ana kadar evet demedi. Özgür Özel, Erdoğan görüşmesinde de bu konu sessizlikle karşılandı.

AKP bunu yeni anayasa için meşruiyet temeli olarak değerlendirmek isteyebilir, ama buna kapalıyız. Bu bir Meclis çalışmasıdır, bir yasama faaliyetidir, getirsinler. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni yaz boyunca çalıştıralım. CHP bu sürece olumlu katkı verecektir.

‘ŞİMŞEK'TEN SERMAYEYİ VERGİLENDİREBİLECEK BİR ANLAYIŞIN DOĞACAĞINI DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?’

Özel-Erdoğan ile son görüşmesinde “adil vergi sistemi” önerisinde bulundu. Bu konuda ortaklaşma şansınız var mı?

Bu tam bir politik iktisat konusu. Toplanan 100 lira verginin 68'i dolaylı vergilerden 21'i ücretlilerden alınan vergilerden, 11’i kazançtan alınan vergiden oluşuyor. Sen bu vergi sistemini adil bir noktaya getirecektin de 21 yıldır elini kim tuttu? Emekçi sınıfları vergilendirirken beşli çetenin vergilerini siliyorsun. Resmi Gazete’de Anagold’un 7.4 milyon dolarlık vergisini sildin. İktidar kimi vergilendireceğine politik tabanına bakarak karar verir. Politik tabanları sermaye, vergilendirilen emekçi kesimler. AKP onları da rıza ve zor mekanizmalarıyla tutarız diye bakıyor. Şimdi Mehmet Şimşek bir çalışma yapacakmış. Şimşek'in kendisi sermaye sınıflarını temsil eden aktör. Şimşek'ten sermayeyi vergilendirebilecek bir anlayışın doğacağını düşünüyor musunuz? Tersine, “Sermayeyi ürkütmemek lazım” derler.

Gölge bakanlar görüşecek değil mi?

MYK’mızda kıymetli akademisyenler var. Onlar doğru bir vergilendirme politikasının nasıl olacağına yönelik bir rapor hazırlayacaklar. Bu raporu Mehmet Şimşek’in masasına koyacaklar. Bu, “CHP iktidarında yapacağımı ben senin masana koyuyorum” demek.