Aslında yazmayacaktım; Gökhan Zan’ın TİP tarafından Hatay Belediyesi Başkanlığına aday gösterilmesine ilişkin eleştirilerimi. Hatta TİP'in, DEVA Partisi'nin eski Kemalpaşa ilçe başkanını Kemalpaşa belediye başkan adayı göstermesini de. Ve son olarak Karaburun Belediye Başkan adayı olarak da Vatan Partisi'nin eski İzmir İl Başkanı’nı aday göstermesi de yenilir yutulur değildi ama zamanı şimdi mi eleştirmenin diye de düşünülebilirdi. Ancak Türkiye İşçi Partisi-İzmir X hesabından, bu adama oy verilmesi çağrısının; “Sosyalistler yönetecek halk kazanacak!” diye yapıldığını görünce, açıkçası “kayış koptu”!
Sözü edilen adam; Mustafa Tosunlar. Daha önce CHP İzmir İl Yöneticiliği, Bornova İlçe Başkanlığı, Bornova Belediye Meclisi Grup Başkanlığı ve CHP’li Bornova Belediyesi’nin başkan yardımcılığını yapmış, sonra Doğu Perinçek’in Vatan Partisi’ne geçmiş. Ve Vatan Partisi'nin İzmir İl Başkanı olmuş. Ve sonunda (şimdilik) TİP adına Karaburun Belediyesini yönetmeye uygun görülmüş! “Çiftçi” olarak…
Diyeceksiniz ki “ne var bunda”! Gerekçeler çok anlaşılabilir; “yıllar sonra karşı mahalleden insanlar için seçenek olabilmişiz”, “koltuğa gelmiyorlar, çünkü koltuk yok”, “bu insanlar gelip üye olmuş, aday olmuş. TİP adına çalışma yapmak, oy toplamak istemiş”, “bu durum TİP’i gündem yapar”, “partinin aldığı oy sayısını katlar”, v.s. v.s. v.s…
Hatta aday belirleme sürecinin ne kadar “demokratik” olduğunun da altını çizebilirsiniz; “adayı yerel belirliyor, parti merkezine bildiriyor, PM’den görevli iki kişi gelip aday adayı ile görüşüyor, ….” Ve sonunda…
Ve hatta, partinin organları, örgütleri “bu tercihe” hiçbir eleştiri getirmiyor da “dışarıdakilere” ne oluyor da diyebilirsiniz!(1)
Savunmadan, saldırıya da geçebilirsiniz; “AKP-MHP ve CHP'den çok TİP’i eleştirmekle mesai harcıyorsanız, sizde sorun var demektir”.
Bunların hepsi anlaşılabilir (anlamanın, kabul etmek anlamına gelmeyeceğini de not ederek). Bir siyasi yapının, “kendi siyasi tercihidir” diyerek.
Ancak anlaşılamaz ve kabul edilemez olan şudur; bu tercihlerinizi sosyalizm olarak sunamazsınız! Yıllarca CHP belediyeciliği yapmış, sonra Perinçek gibi … birinin İzmir’de il temsilciliğini yapmış birini, sizin partinizin adayı olunca “Sosyalistler yönetecek halk kazanacak” diye pazarlayamazsınız! (Bu en fazla “CHP’nin Solu olma” hedefini içerebilir sadece)
“Sosyalizm nedir, ne değildir”, “kime sosyalist denir”, “sosyalist program nedir” diye uzun uzun anlatmaya, ahkam kesmeye elbette çalışmayacağım. Ama bir hatırlatma zorunlu; bu ülkede on yıllardır süren sosyalizm mücadelesi ve o mücadeleyi veren binlerce, onbinlerce insanın inandığı idealleri temsil etme iddiası, saygı göstermeyi ve inceliği hak eder. Sadece siyasi temsiliyet alanında geliştirilen “taktiklerle”(2), hak edilmez!
***
Pekiyi ya Gökhan Zan!
Herhalde kendisi bile şaşırmıştır, son bir yıldaki izleğine ve geldiği noktaya. Eski futbolculuktan İYİP milletvekili adaylığına, sonrasında CHP’den Arsuz Belediye Başkanlığı talebi gelmesine ve son olarak TİP’ten Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığına. Hatay halkı teveccüh gösterirse Belediye başkanı olacak. Eğer Mustafa Sarıgül ağabeyi “sen çekil, ben olacağım” demezse…
Bu sonucun asıl sorumlusunun CHP olduğunu en başta not edelim. 2009’dan beri (önce AKP, sonra AKP kendisini çizince de iki dönem CHP) Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı olan Lütfü Savaş’a mahkum olan CHP. Yıllardır bir program oluşturamayan ve kendi içinden kadro yetiştiremeyen CHP. 14 yıl boyunca olası bir depreme hazırlık yapmayan, deprem olunca görevlerini yerine getirmeyen, deprem sonrasında halkın beklentilerini karşılamayan Lütfü Savaş.
Ve onların tekrar kazanmasını istemeyen ve hatta yerlerine halktan yana bir tercih üretmeye çalışan Hataylılar…
Eğer süreç şöyle işlemişse anlaşılabilir (hatta kabul edilebilir) olabilir; Hatay halkı içinde örgütlenmiş demokratik, kültürel, sosyal ve hatta siyasi yapılar bir araya gelip Lütfü Savaş’a karşı bir alternatif isim arayışına girmiş ve olası isimler arasından Gökhan Zan isminde uzlaşmışsa. Biraz daha ileri gitmişlerse daha da iyi; bir yeniden yapılandırma programı çıkarmışlarsa, ortak bir yönetim modeli oluşturmuşlarsa ve hatta bir “yapılmaması gerekenler” listesi yapmışlarsa… “Hatay halkının tercihidir” der, “onların sorumluluğu ve denetimindedir” der hatta saygı duyar, destekler herkes!
Yoook, klasik bir ön alma, temsiliyette bir taktik geliştirme ise bunun bile asgari sorumluluğu, yükümlülüğü vardır ve gereği yapılmak zorundadır. Yani Gökhan Zan’ın, Sarıgül ağabeyine görev lütfetmesi de “otomatik olarak” onun adaylığını açıklayanlar tarafından sahipleniliyor, anlamındadır. Gökhan’ın kazansa da kazanmasa da yarın İYİP’e ya da CHP’ye ya da başka bir yere gitmeyeceğinin garantisi verilmiş, anlamındadır.(3)
Hadi bunların hepsini bir kenara koyalım. Gökhan üzerinden yapılacak bir seçim çalışmasında öncelenen konu; halkın seçim sonrasında da devam edecek kalıcı örgütlerini oluşturma, etkili bir mücadelenin devam etmesini sağlayacak bir programı var etme amacı ve iradeyi taşımakta mıdır?
Bir son ve rica; bu ülkede sosyalizm adına verilen her çaba, harcanan her emek elbette çok önemli ve değerlidir ancak “yapılan her şey”e sosyalizm kılıfı geçirmek, gerekçelendirmeyi ve meşruluğu sosyalizmde aramak ona zarar verir. Ve duvara astığın tablo, sosyalizmden başka her şeye benzeye(bilir)!
Yazıya son dakika notu;
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Gebze’den adaylığını ilan etti.
Elbette çok önemli ve değerli bir “taktik” yine; TİP’in popülerliğini devam ettirmek ve “işçi havzalarının sağ partilerin oy deposu” olmasını engellemek için. CHP’nin boş bıraktığı sol kulvarı doldurmak adına da. Erkan Baş’ın adaylığının, Gebze’de kuşkusuz çok büyük etkisi olacaktır. Genel Başkan’ın “Türkiye işçi sınıfının her zaman yanında ve hizmetinde olacak, demiştik. İşçi havzalarının sağ partilerin oy deposu olarak görülüp terk edilmesine asla razı olmayacak ve bu algıyı değiştireceğiz” temel iddiası aynı zamanda, seçimi kaybetse bile orada kalmayı gerektirir, değil mi?
Biliniyordur mutlaka ama bir de hatırlatma; popüler siyaset yapmak yani siyasal tercihi popüler hale getirmek (kalabalıkların, yığınların beğenisine uygun, halkça tutulan, beğenilen), popüler insanların siyaset yapması (aday olması) anlamına (her zaman) gelmiyor…
NOTLAR:
(1) Bu da ilginç bir durum. Görebildiğim kadarı ile parti örgütlerinden tek tepki Tarsus’dan geldi, o da Gökhan Zan’ın adaylığı üzerine. TİP’in, bu kadar kısa bir örgütlenme pratiğine rağmen, neredeyse bütün kadrolarını, bu tür bir “politik taktiğe” ikna edebilmiş olması, taktire şayan…
(2) Hatırlanmalı ki bir zamanlar ÖDP de ve hatta EMEP de TİP’in parlamento alanındaki temsil edilme tercihini, benzer biçimlerde yapabilir, aynı çizginin “başlangıcı” hayata geçirilebilirdi.
(3) Oy verecek olanlar bir yana ama Gökhan’a oy verme çağrısı yapanların, sonrasında oluşacak “olumsuzluk”ları üstlenmeyecek olması düşünülemez!