Geçen yılın son günlerinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) Konser Salonu açıldı. Sonra Ankara Resim Heykel Müzesi, İstanbul Milli Saraylar Resim Müzesi açıldılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan açılışlardan ikisine bizzat katıldı. Bu yıl içinde İstanbul’da Atatürk Kültür Merkezi’nin de tamamlanıp açılması bekleniyor. Daha başka gelişmeler de var… ve bütün bunlar 2021’in kültür sanat alanında özel bir yıl olacağını gösteriyor. İnsana 2000’lerin ilk yarısını hatırlatıyor. Birer ikişer sene arayla Sabancı Müzesi, İstanbul Modern, Pera Müzesi ve artık olmayan Santral İstanbul’daki müze açılmıştı. Bazılarının açılışını bizzat Başbakan Erdoğan, hem de İstanbul Modern’de olduğu gibi yabancı devlet adamlarının da katılımıyla yapmıştı. AK Parti iktidarının Türkiye’nin tüm kesimlerine kendisini kabul ettirmek istediği, demokratik reformlar vaat ettiği ve AB sürecinin sıkı bir takipçisi olarak Batıyla da iyi ilişkiler kurmaya çalıştığı, kurduğu bir dönemdi.
Birkaç aydır demokratikleşme, hukuk reformu ve yeni anayasa gibi kavramların çokça telaffuz edilmesinin de bu iştahlı kültür atılımıyla bir alakası var gibi. Artık AB ile bir yakınlaşma pek mümkün değil, ama Türkiye’nin laik ve Batıcı kitleleriyle arayı iyi tutacak şeyler de yapmak gerekiyor galiba.
Tabii ki açılan müzeler, konser salonları sadece son altı ayda yönü değişen siyasi rüzgarların biri ürünü değil. Her birinin arkasında çok ama çok uzun birer hikâye var. Acı ve tatlı yönleri olan hikayeler bunlar.
Yeni CSO salonu, yeni AKM, yeni resim müzeleri gerçekten de harika gelişmeler. Türkiye Cumhuriyeti’nin simge müzik kurumu CSO’nun adını taşıyan görkemli bir konser salonu… Başkentin müzikseverleri için mutlulukla gidip gelecekleri, kendilerini ait hissedecekleri, belki yaşadıkları ülke adına gurur duyacakları bir yapı. Ya da onlarca saraya dağılmış, oralarda dekoratif birer ögeye dönüşmüş, hepsi de çok değerli, Osmanlı döneminden kalma beş yüzden fazla tablonun sergilendiği altın yaldızlarla süslü bir resim müzesi. Kim buna hayır diyebilir ki. Hepimiz bu yapılardan etkileneceğiz, bize sundukları sanatı hayranlıkla karşılayacağız, üstüne yazılar yazacak yıllarca gidip geleceğiz. Ama hikâyenin acı taraflarını da unutmayacağız ve böyle yeri geldikçe hatırlatacağız.
Her şeyden önce Türkiye kültürünün ve birikiminin ürünü olan kültür sanat merkezleri bunlar. Bu yapıların her birinin arkasında sanata değer veren binlerce insanın, yüzlerce sanatçının ve uzmanın emekleri kadar hayal kırıklıkları, üzüntüleri hatta gözyaşları da var. Bu yapıların görkemi yılların acımasızlığını örtebilir mi?
Atatürk Kültür Merkezi AKM’nin yılın ikinci yarısında açılmasını planladıklarını duyurdu Cumhurbaşkanı Erdoğan. Onun yerinde yükselen yapıyı, Cumhuriyet’in modern mimarisinin simgesi olan AKM’yi, içinde sayısız temsil izlediğimiz, konser dinleyip sergi gezdiğimiz, önünde sevgilimizle buluştuğumuz o binayı bin bir bahaneyle kapattılar ve yıktılar. 2010 Avrupa Kültür Başkenti döneminde bir, daha sonra Sabancı Vakfı’nın desteğiyle ikinci kez yenilenme şansı doğdu, ama engellendi. Önünde gösteri yapan yüzlerce sanatçının, yazı yazan itiraz eden binlerce İstanbullunun hiçbir kıymeti yoktu. Bu görkemli yeni AKM, eskisini yıkmadan bu kocaman kentin bir başka köşesine de yapılabilirdi, peki ala…
CSO Konser Salonu inşaatı 23 yıl sürdü… O güzel binayı tasarlayan genç mimarlar neredeyse emeklilik yaşına geldi. Projede emeği olan kim bilir kaç bürokrat, orada çok daha iyi koşullarda çalmayı hayal eden kim bilir kaç müzisyen çoktan emekli oldu gitti. Bütün bir 2000’li yıllar boyunca çivi çakılmadan durdu, hatta vazgeçildi. Neyse ki açıldı ama gariptir açılış töreninde hâlâ 85 yıl önce radyoya konan alaturka müzik yasağı konuşuluyordu…
Milli Saraylar Resim Müzesi en uzun ve acıklı hikâye. 1938’de burada açılan İstanbul Devlet Resim Heykel Müzesi ömrünün çoğunu kapalı geçirdi. Sebebi binanın bir türlü uygun biçimde restore edilememesiydi. Türkiye Cumhuriyeti, tek güzel sanatlar üniversitesinin korumasında olan biricik resim heykel müzesine bir bina bulamadı; bu müze bugün de hâlâ açılabilmiş değil. 2000’li yıllarda müze müdürü Radikal’den giden muhabir arkadaşlarımıza müzenin halinin gözyaşları içinde anlatmıştı… Türkiye’nin en büyük ve kapsamlı koleksiyonuna sahip bu müze için sayısız sanatçı, sanat insanı uğraştı durdu; ama nafile… Sonra onun Veliaht Dairesi olarak bilinen binası Milli Saraylar’a iade edildikten iki yıl sonra, 2014’te Milli Saraylar Resim Müzesi olarak açıldı. Evet bu müzenin ilk açılışı 2014 yılında yapılmıştı. Şimdi yedi yıl sonra altın yaldızları tamamlanmış, eksiksiz bir kurum olarak alkışlarla tekrar açılıyor. İyi de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne bağlı olan esas Resim Heykel Müzesi’ne ne oldu? Fındıklı’da yapılan yeni binası bir türlü açılamıyor ve bu köklü kurum ancak koleksiyonundan kaybolan resimlerle, kendi güvenlik görevlileri tarafından soyulmasıyla gündeme geliyor…
Aslında kırk yıl önce, 1980 yılında açılan Ankara Resim Heykel Müzesi de bu yıl bir kez daha açıldı. Onun için de seviniyoruz. O güzelim bina yine yeniden restore edile edile, açıla kapana yıllar geçirdi. Artık bu son olur belki. İhmalkarlıktan, önemsememekten, umursamamaktan dolayı o muhteşem koleksiyondan çalınan 302 resimden çoğu, ne yazık ki geri dönmedi. Artık telafisi yok.
Buna benzer hikayelerimiz pek çok. Tiyatrolarımız, sinemalarımız, opera, konser salonlarımız devlet ya da özel müzelerimiz iç yakan hikayelerin birer kahramanı. Türkiye’nin çok çok yıllar önce sahip olması, hali hazırda bir iki kuşağın içinde yetişmiş olması gereken kurumlar yeni oluşuyor, binalar yeni yapılıyor. Bu ülkede önceki iktidarlar sanatı önemsemedi, şimdiki iktidarın da onlardan geri kalır yanı yok.
Ama neyse ki Türkiye’nin kendi dinamikleri, sanatı seven hatta kimisi kendini buna adayan insanları var. Bu sayede bir şeyler tamamlanıyor.