Görmezden gelinen 'memur ve kamu görevlisi' kavramlarına dair
Bir yargıcın, yasal mevzuatı bilmemesi düşünülemez ve kabul edilemez. Hele, uygulamakla doğrudan sorumlu olduğu yasal mevzuatı bilmemesi hiç düşünülemez ve kabul edilemez. Diğer suistimaller bir tarafa, salt bu ihlal bile görev ve yetkinin kötüye kullanılması anlamına gelir. Ancak ve maalesef, hukuk ve adalet adına içimizi acıtan bu tabloya şaşırmamak gerekir!!!
Atilla Kart*
YSK’nın, görünürde 250 sayfa, gerçekte ise 7-8 sayfadan ibaret olan 6 Mayıs 2019 tarihli kararıyla ilgili söylenmedik söz kalmadı… Neresinden tutarsanız elinizde kalan, Yargıcın görev ve yetkisini kötüye kullanması suretiyle verilen ve özü itibariyle gerekçesi olmayan bir karar… Siyasi iktidarın yarattığı baskı ve telkin üzerine inşa edilen bir karar… Gerekçesi sonradan oluşturulan bir karar!!!
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 68/ a, b, c maddelerini suç ilişkileri içinde ihlal eden bir karar… Görevin doğru ve tarafsız yapılmadığı, mesleğin onur ve vakarının ihlal edildiği, görev ve yetkinin keyfi bir şekilde kötüye kullanıldığı kanısını yaratan bir karar…
***
Mezkur kararın “yoklukla malul” olduğuna dair Danıştay Emekli Başkanı Nuri Alan, AİHM Yargıcı Rıza Türmen, Yargıtay Emekli Savcısı Ö. F. Eminağaoğlu, Dr. Av. Bülent Hayri Acar ve birçok hukukçunun dile getirdikleri gerekçelere katıldığımı hemen ifade ediyorum… Ancak, bu makalede üzerinde pek de durulmayan bir önemli konu ve kavramı kamuoyunun dikkat ve değerlendirmesine sunuyorum. Buna göre;
a. 657 sayılı Devlet Memurları Yasa’sının 4/A maddesine göre; … genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler “memur” sayılır.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin yargılanması hakkında Kanun’un 2/a maddesinde de benzeri içerikte düzenleme mevcuttur.
Bu aşamada belki de en önemli ve somut düzenleme TCK 6/1-c maddesinde yapılmıştır. Maddeye göre; … kamu görevlisi deyiminden kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi … anlaşılmalıdır.
b. Görüldüğü gibi, memur ve kamu görevlisi değerlendirmesi yapılırken, yapılan faaliyetin “kamusal faaliyet” olup olmaması temel bir unsur olarak kabul edilmiştir.
Bir başka ifadeyle yürütülen faaliyet, kamusal nitelikte bir faaliyet ise, orada artık kamu görevlisi olarak görev yapan bir kişi vardır. Memur, asli ve sürekli görev yapan bir kişi olduğundan, kamu görevlisi olma sıfatını da bünyesinde zaten barındırmaktadır. Bu anlamda, memur ve kamu görevlisi kavramlarının birbirini tamamlayan unsur ve özellikleri vardır.
***
Anayasa’nın 67/ son maddesine göre; “… seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz…”
298 sayılı Yasa’nın 22'nci maddesini değiştiren 7102 sayılı Yasa’nın 3'üncü maddesi, 16.03.2018 tarihinde R.G’de yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir. “Sandık kurulu başkanının belirlenmesi” başlığını taşıyan 22'nci maddeye göre; … İlçede görev yapan tüm kamu görevlilerinin listesi, mülki idare amiri tarafından… İlçe seçim kurulu başkanlıklarına gönderilir… İlçe seçim kurulu başkanı, … ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanı sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekme suretiyle belirler… denilmektedir.
Anayasa’nın Ek Geçici 21'inci maddesi H fıkrasına göre (bu düzenleme 16.04.2014 tarih- 6771/17'nci madde ile kabul edilmiştir.); "… Anayasa’nın 67'nci maddesinin son fıkrası hükmü, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra birlikte yapılacak ilk milletvekili genel seçimi ile cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmaz…" düzenlemesi getirilmiştir. Bir başka ifadeyle; 298 sayılı Yasa’nın 22'nci maddesinde getirilen “sandık kurulu başkanının belirlenmesi” maddesindeki değişiklik, 31 Mart 2019 tarihinde yapılacağı belli olan yerel seçimlerde uygulanmayacaktır. Zira, 16 Mart 2018 tarihinde yapılan bu değişikliğin, sadece bu tarihi takip eden ilk milletvekili genel seçimi ve cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında uygulanabileceğine dair istisna düzenlemesi getirilmiştir. Bu seçimlerin ise, 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan seçimler olduğu açıktır. Buna göre; 31 Mart 2019 tarihinde yapılacağı belli olan yerel seçimlerde, 298 sayılı Yasa’nın 22'nci maddesinde 16 Mart 2018 tarihinde yapılan değişiklik uygulanmayacak, 22'nci madde önceki haliyle uygulanacaktır. Yani; 16 Mart 2018 tarihinden önce ve 17.05.1979 tarih- 2234/1. madde ile mevcut olan metin uygulanacaktır. 2234/1. madde ile düzenlenmiş olan 22'nci maddenin beş fıkradan ibaret olduğunu ayrıca ifade ediyoruz.
***
Bu kronoloji ve açıklamalar ışığında değerlendirme yapıldığında İstanbul seçimleri için “memur ve kamu görevlisi” kavramları üzerinden bir yasal tartışma ve değerlendirme yapılamaz.
Zira;
31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimlerde uygulanması gereken yasal metin, 17.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2234 sayılı Yasa’nın 1. maddesidir. Bu düzenlemeyle 298 sayılı Yasa’nın 22'nci maddesi değiştirilmiştir. 31 Mart 2019 tarihinde yürüklükte bulunan bu metne göre; “memur ve kamu görevlisi” tartışması yapılamaz. Bu metne göre; “… seçim bölgesi içindeki veya dışındaki seçmenlerden olmak kaydıyla sandık kurulu oluşturulabilir…” Bu sebeple, “kamu görevlisi” olma şartını getiren 16.03.2018 tarihli düzenleme, 31 Mart 2019 seçimleri için uygulanamaz. Yasal düzenleme böylesine açık ve amir nitelikte hüküm içermektedir. Yürürlükte bulunmayan bir hükme istinaden oluşturulan sandık kurullarıyla yapılan seçimler, bu yönüyle de yoklukla maluldür. Bırakın hukuk devletini, mer’i mevzuatın ve müesses düzenin bile uygulanmadığı vahim bir kanun devleti yapılanmasıyla karşı karşıyayız. Maalesef fiili durum budur…
***
SONUÇ
Bir yargıcın, yasal mevzuatı bilmemesi düşünülemez ve kabul edilemez. Hele, uygulamakla doğrudan sorumlu olduğu yasal mevzuatı bilmemesi hiç düşünülemez ve kabul edilemez. Diğer suistimaller bir tarafa, salt bu ihlal bile görev ve yetkinin kötüye kullanılması anlamına gelir. Ancak ve maalesef, hukuk ve adalet adına içimizi acıtan bu tabloya şaşırmamak gerekir!!! Zira; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasal kurumları, büyük ölçüde devletin anayasal kurumları olmaktan çıkmıştır. Partinin – AKP’nin kurumları haline gelmiştir. “Parti devleti yapılanmasının” geldiği nihai süreç… Bu süreç, kamu güvenliğini ve toplumsal barışımızı tehdit eder hale gelmiştir. Siyaset kurumu ve kamuoyunun, bu “yakın tehlikenin” farkında olmadığını bir yurttaş olarak kaygıyla görüyor ve gözlemliyorum…
Böyle bir dönemde de, en sağlıklı ve kalıcı yolun cumhuriyetin kazanımlarına, barış ve demokrasiye sahip çıkmaktan geçtiğini unutmamak gerekir. Gün; polemik ve hamaset yapmadan, 31 Mart’ta doğmuş olan umudu, Türkiye’ye yaymak ve hakim kılmak günüdür… "Güzel günleri" hep birlikte başarabiliriz. Çağdaş Türkiye’nin, “güzel günleri” başaracak birikim ve gücünün olduğunu bir kez daha hayata geçirme zamanıdır…
*22,23,24. Dönem CHP Konya Milletvekili-Hukukçu