Gözaltına alınan AFP muhabiri anlattı: 'Senin dilini keserim'
AFP foto ve video muhabiri Eylül Deniz Yaşar, Newroz sırasında gözaltına alındı. Yaşar, polis tarafından fiziki, sözlü ve psikolojik şiddete maruz kaldığını aktardı.
DUVAR - İstanbul’da Yenikapı’da düzenlenen Newroz kutlamaları sırasında polis kontrol noktasında gözaltına alınan AFP foto ve video muhabiri Eylül Deniz Yaşar, gözaltı işlemleri sırasında ağır sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldığını paylaştı. Yaşar, 17 Mart’ta düzenlenen kutlamalarda gözaltına alndıktan sonra sağlık kontrolünün ardından akşam saatlerinde serbest bırakıldı.
Yaklaşık altı saat boyunca gözaltında tutulan Yaşar, yaşadıklarını MLSA’dan Nedim Türfent'e anlattı.
Polislerin gözaltı işleminden önce üzerine yürüdüğünü ve kendisine tokat atmaya çalıştığını belirten Yaşar arama noktasında polislerin basın kartını sorduğunu, bir polisin üzerine yürüdüğünü aktardı.
FİZİKİ, SÖZLÜ VE PSİKOLOJİK ŞİDDET
Bunun üzerine polisin fiziksel müdahalede bulunduğunu belirten Yaşar, “Sonrasında başka bir polis yanımıza geldi. ‘Kartınızı gösterin, girebilirsiniz’ deyince kartımı çıkardım ve gösterdim. O polis de ‘tamam kartını da gösterdi, buyurun girin’ dedi. Tam o esnada arkadaki kadın polis, ‘bu bana muhalefet etti, almayın’ diyerek müdahil oldu. Bağırarak üzerime yürüdü tokat atmaya çalıştı. Ben elimi havaya kaldırıp kendimi savundum" Elimi tutup bükmeye çalıştı. O sırada elimde kamera vardı, kamerayı düşürmeye çalışıyordu” dedi.
“Ben arama noktasına girdiğimde kadın polis elimde kamera olunca beni aramadı ve amirlerine gitti. ‘Amirim kamera var alalım mı?’ dedi. Başka bir kadın polis de ‘Çıkar kartını basınsan’ deyip bağırarak direkt sözlü saldırıya geçti. Ben de ‘Neden bağırıyorsunuz? Sakin olun. Ben sizin bana bağıracağınız bir şey yapmadım. Üzerime bu şekilde yürüyemezsiniz. Kartım var doğru ama alana kamerayla girmek için basın kartı dayatamazsınız. Bu kameralar satılırken basın kartı sorulmuyor. Herkes kamera alıp kamusal alanda çekim yapabilir’ diyerek bağırarak üstüme yürüyen polise yanıt verdim.”
“Sonrasında başka bir polis yanımıza geldi. ‘Kartınızı gösterin, girebilirsiniz’ deyince kartımı çıkardım ve gösterdim. O polis de ‘tamam kartını da gösterdi, buyurun girin’ dedi. Tam o esnada arkadaki kadın polis, ‘bu bana muhalefet etti, almayın’ diyerek müdahil oldu. Bağırarak üzerime yürüdü tokat atmaya çalıştı. Ben elimi havaya kaldırıp kendimi savundum. Elimi tutup bükmeye çalıştı. O sırada elimde kamera vardı, kamerayı düşürmeye çalışıyordu. Ben de bana bu şekilde hukuksuza keyfi saldıramayacağını, kameramı gasp edemeyeceğini söyledim. Olayı kişileştirdiğini ve bunun görevi ihlal olduğunu hatırlattım. ‘İstersem kameranı da alırım, seni de buraya sokmam’ deyince ‘alın alın’ diyerek bir anda iki kolumdan polisler girip beni fiilen gözaltına aldılar. ‘Madem kameranı bırakmıyorsan, sen de kameranla gelirsin’ dediler ve bu şekilde gözaltına alındım.”
Gözaltında fiziki, sözlü ve psikolojik şiddete maruz kaldığını söyleyen Yaşar sözlerini, “Benimle birlikte alınan herkesle beraber insanlık dışı bir muamele gördüm. Bana hakaret edip bağıran polisten şikâyetçi olduğumu sürekli ifade ettim. 'Tamam şikâyetini edersin' diyerek gülüyorlardı. Beni hedef alan polis sık sık fiziksel olarak vurmaya çalışıyordu. Gözaltı aracına giderken de sol kolumu arkaya doğru bükerek götürmeye çalıştı. Ben de bu hukuksuz işkenceyi bağırarak etrafa duyurmaya çalıştım. ‘Bağırma, bağırma sen daha göreceksin!’ tehditleriyle araca kadar ite kaka götürüldüm. Araca ulaştığımızda telefonumu kameramı aldılar. Kameramı vermek istemedim. Kameramı göreceğim bir yere koymalarını talep ettim. ‘Telefonumu avukatımı ve arkadaşlarımı aramadan vermem’ dediğimde orada da ‘hayır kimseyi arayamazsınız’ diyerek adeta kaçırır gibi almaya çalıştılar. O sırada tek bir arama yapabildim ve bir meslektaşımı arayıp gözaltına alındığımı haber verdim. Gözaltı aracının önünde ters kelepçe dayatması geldi. ‘Dön arkanı’ dedi polisler. Dönmeyeceğimi, ters kelepçeyi kabul etmediğimi söyledim. Israrla ters kelepçe yapmaya çalıştılar. Başka bir polis geldi ve ellerimi önden kelepçeleyerek araç içine sokuldum” diye konuştu.
'SİZİ YAHUDİLER GİBİ SABUN YAPMADIĞIMIZA DUA EDİN'
Araç içinde de onur kırıcı, cinsiyetçi ve ırkçı hakaretlere maruz kaldığına dikkat çeken Yaşar, sözlerinin devamında şunları kaydetti:
“Yaptıklarının işkence olduğunu söylediğimizde yanıt çok netti: ‘Siz işkence görmemmişsiniz. Kürtlerin ne derdi varmış bu ülkede? Yahudiler de sizin gibiydi. Almanya'da ne yaptılar onlara? Sabun oldu hepsi. Sizi Yahudiler gibi sabun yapmadığımıza dua edin. Burada hepiniz rahat rahat konuşuyorsunuz. Hepinizin ellerini arkadan bağlayıp ağzınızı tıkayıp sizi yere yatırırdık tek kelime edemezdiniz’ gibi cümlelerle defaatle tehdit edildik. 'Bana kalsa hepinizi diri diri yakarım, hepinizi asarım’ diyen polisler olduğu gibi, ‘Hepiniz domuz bokusunuz. Domuz bokuna ne yapılır? Üstüne basıp bir güzel ezilir’ deyip oturduğu yerden kalkıp postallarını bir şeyi ezer gibi yeri tekmeleyerek basa basa üzerimize yürüyen polisler de oldu.”
“Tuvalete gitmek isteyen kadınlar ısrarla arabada bekletildi. Kavga gürültü sonunda tuvalete gidebildiler. Şu çok kritik: Yanımızda 14 yaşında bir kız çocuğu da vardı gözaltında. Kız çocuğuna ters kelepçe yapılmıştı. Çocuk haklarını sürekli hatırlattık, bir çocuğun bu şekilde kelepçeyle tutulmaması gerektiğini kelepçeyi açmalarını talep ettik. Bu taleplere bağırarak, hakaret ederek yanıt verdiler. Kız çocuğunu travmatize edecek düzeyde onur kırıcı söz ve hakaretlerle hedef aldılar. Araç içinde en son bırakılmak üzere sağlık kontrolüne götürülürken polisler arkaya doğru gelip kadınlara saldırdı. ‘Sizi burada öyle bir döverim ki dayak neymiş görürsünüz’ diyerek kadınlara vurdular. Bu sırada saldırdıkları kadınları korumak için önlerine ellerimizi uzattığımızda hepimizi koltuklara fırlattılar.”
'BEN SENİN DİLİNİ KESERİM'
Polislerin gözaltında herkese sürekli "vatan haini” ve “terörist" diye hitap ettiğini aktaran Yaşar, “Bana da ‘sözde gazeteci’ diyerek sürekli tahrik etmeye çalışıyorlardı. İnsan haklarını, anayasal haklarımızı hatırlatmak üzere söz almaya çalıştığımda ve bu yaptıklarını bir gazeteci olarak konuştuğum her dilde haber yapacağımı söylediğimde ‘Gazeteci sen çok konuşuyorsun. Sen gözüme çok batıyorsun. Gazeteciiiiii (uzun i ile uzatarak) senin ağzın iyi laf yapıyor ama ben o dilini keserim senin. Dört dilde haber yapacaksın ha? Ben senin dilini keserim. Sen bir bok değilsin. Bir bok bile değilsin. Sen benim bokum olamazsın’ sözleriyle tehdit edildim” dedi.
Gazeteci olduğu için özellikle hedef seçildiğini vurgulayan Yaşar, “Gözaltında da gazeteci kimliğim üzerinden sürekli hedef alındım. Ne zaman anayasal haklarımızdan bahsetmeye yahut işkenceyi durdurmaya çalışsam özellikle 'Sen gazetecisin ya sen çok biliyorsun. Sen kendini çok akıllı sanıyorsun. Sen okumuşsun ama devlet sana asıl dersini verir" diyerek sürekli gazeteci kimliğime hakaret edildi. Dilimi kesmekle tehdit etmeleri gazetecileri neden hedef seçtiklerinin en açık ifadesi. Gazetecilerin hak ihlallerini, karanlıkta kalmasını istedikleri hakikatlerin haber yapmalarından duydukları rahatsızlığın çok basit ve net bir ifadesidir dil kesme tehdidi. Aslında Musa Anter'i katleden ve bugün pek çok meslektaşımızı cezaevleri veya sürgünlerle hedef alan zihniyetin zuhur etmesiydi bugün yaşadıklarımız. bianet'ten arkadaşlarımızın da alandaki hukuksuz saldırıları haber yapmaya çalışırken uğradıkları şiddeti gözaltından çıkınca izleyebildim. Bizler gözaltında, onlar dışardayken bizi birbirimize bağlayan meslek onurumuzdu hedef alınan” diye konuştu.
Söz konusu polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağını ifade eden Yaşar, “Bu ülkede haklarımızı askıya almaya çalışan zihniyet, gazetecileri kendine bir tehdit olarak görüyor; bu nedenle kameramızı kırmakla, kalemlerimizi susturmakla ve dillerimizi kesmekle tehdit ederek bizleri yıldırmaya çalışıyor” dedi.
(HABER MERKEZİ)