Gözde Kural: Yönetmen kamerayla yazabilendir!
Yönetmen Gözde Kural ile ilk filmi “Toz”u ve bağımsız sinemanın durumunu konuştuk. Senaristliğini ve yönetmenliğini Kural’ın üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda; Öykü Karayel, Beran Soysal, Muhammed Cangören, Abdul Qadir Farookh, Haji Gul Aser ve Masud Ahmadi yer alıyor. “Toz”, 26 Mayıs’ta vizyona giriyor.
Yönetmen Gözde Kural ile ilk filmi “Toz”u ve bağımsız sinemanın durumunu konuştuk. Kural, Afganistan’da çektiği filmi için “Filmdeki Azra’nın yolculuğu gibi aslında benim Afganistan’a gitmem. Öyle bir boşluktu ki içimdeki, bir şey beni oraya çekti ve hala rasyonel bir cevap veremiyorum.” diyor. Senaristliğini ve yönetmenliğini Kural’ın üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda; Öykü Karayel, Beran Soysal, Muhammed Cangören, Abdul Qadir Farookh, Haji Gul Aser ve Masud Ahmadi yer alıyor. “Toz”, 26 Mayıs’ta vizyona giriyor.
Yönetmen kimdir?
Yönetmen, kamerayla yazabilendir.
Yakın dönemde ilk filmini çeken bir yönetmen olarak bağımsız sinemanın durumunu nasıl tarif edersiniz?
Kafası karışık… Bir dönem var, en azından benden iki jenerasyon üst olan, güzel işler yapmış yönetmenler var, onları yeniyle harmanlamaya çalışırken bazen kafamız karışıyor. Onların açtığı yolda gitmek ayrı bir şey, onlara benzemek ayrı bir şey… Bu ikisini biraz karıştırıyoruz. Böyle deneye deneye, hata yapa yapa, neyi yapmamamız gerektiğini öğreneceğimizi düşünüyorum. Yaşı oldukça genç olan yönetmen çıkmaya başladı son zamanlarda. 30 yaşın altında film yapan yönetmen sayısı çoğaldı. Çok farklı işler yapmaya başladılar. Bu da çok umut verici bence…
Genelde bağımsız sinemacılar yönetmen- yapımcı pozisyonunda olarak üretim yapıyor. Bağımsız sinemacıların kendi filmlerinin yapımcısı da olmasının nesnel gerekçesi nedir?
Öncelikle bu benim doğru bulmadığım bir şey. Birkaç yapımcıyla çalışmayı denedim fakat olmadı. Dolayısıyla kendi filmimin yapımcılığını yapmak zorunda kaldım. Benim durumum biraz daha farklıydı tabi. Ben filmi Afganistan’da çektim ve orada çekeceğiniz bir film için yol arkadaşı bulmak hakikaten çok zor. Bırakın oraya gitmeyi, “hadi şurada bir belgesel çekelim” desek bile, bulabileceğiniz insan sayısı çok az. Şu an 30 yaşına girmek üzereyim ama ilk başladığım zaman 23 yaşındaydım. Çok küçüktüm. 23 yaşında bir genç kız “ben Afganistan’a gidip film çekeceğim.” diyor. Bu da insanlara çok inandırıcı gelmiyor tabi ki. O yüzden de “madem öyle” dedim, yapımcılığını da üstlenmek zorunda kaldım. Türkiye’de yapımcı algısında ciddi bir kırılma yaşandı.
Artık “parayı ver, düdüğü çal” gibi bir yapımcı algısı yok. Yapımcı; görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni seçilmesi konusunda istişare yapılan, lokasyonlar konusunda üzerine konuşabileceğiniz biri olmalı. “Ben bunu seçtim, bu çeksin!” diyen biri olmamalı. Ek olarak yapımcılığa devam edeceğim ama kendi filmlerimde başka bir yapımcı olmadan sete çıkar mıyım, çok emin değilim.
“Toz”un senaryosunu yazarken ya da film çekilirken sanatsal, kültürel, sosyal, ekonomik kaygılarınız ne oldu?
Ben insanı baz alarak bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Tabi ki de hayat görüşüm, duruşum oraya yansıyor. Bir şeyler ortaya çıkarırken insanı feyz alıyorum. “Bir liberal bu sahneye nasıl bir tepki verir?” gibi değil de, insani olarak nasıl algılar gibi sorular üzerine yoğunlaşıyorum. Filmi, Afganistan’da çekmek… Bu benim 6 yıldır cevabını bulmaya çalıştığım bir soru… Filmdeki Azra’nın yolculuğu gibi aslında, benim Afganistan’a gitmem. Öyle bir boşluktu ki içimdeki, bir şey beni oraya çekti ve hala rasyonel bir cevap veremiyorum. Döndüğümde buraya, 3- 4 ay geçtiğinde, tekrar çok özlediğimi fark ettim. Her gün takip ediyorum, oradaki gelişmeleri.
Bu bence adaleti sorgulamamla ilgili bir şey… Orası kırk yıldır savaş olan bir coğrafya… Benim liseden beri savaş ve savaşın yıkıntıları ile ilgili birtakım dertlerim var. Bunun peşindeyim aslında. Bu yüzden Afganistan’a gittim. Spesifik olarak neden Afganistan dersek? Birtakım ülkelerin karman çorman ettiği, neredeyse kültürsüzleştirdiği bir yer… Ve o haliyle unutuldu gitti. Şimdi Suriye çıktı! Ama Afganistan’daki sıcak savaş hala sürüyor fakat kimse oradan bahsetmiyor.
“Toz”un hikâyesinin senaryo haline dönüşme süreci nasıl oldu?
Ailenin ana hikâyesini ben üniversite üçüncü sınıftayken not almıştım. O günden sonra ara ara aklıma bir şey geldikçe de defterime yazıyordum. Üniversite bittikten bir buçuk- iki yıl sonra Afganistan merakı iyice alevlendi bende. Kafamda o hikâye dönüp dolaşıyordu ve Afganistan’daydım. Oradayken başıma bir şeyler geldi ve benim başıma bir şeyler geldikçe kadının yani ana karakterin hikâyesi değişmeye başladı. Filmde Azra’nın başına gelenlerin büyük çoğu ben oradayken başıma gelenler… Benim karşılaştığım erkek tipleriydi mesela onlar… Zamanla hikâyeleri birleştirdim aslında… Dramaturjik kaygılarım oldu tabi. Bir şey başınıza gelmiş olabilir ama ekranda iyi durmayabilir. Dolayısıyla orada devreye yönetmenlik giriyor.
Bir kadın yönetmen olarak, odağında kadın hikayesi bir film çektiniz. Gerek dünya sinemasında gerek Türkiye sinemasında sizi besleyen, motive eden yönetmenler/filmler var mıdır?
Pek çok film ve pek çok yönetmen var ama kadın bakışıyla bakacak olursak Almodovar benim motivasyonumu sağlayan yönetmendir diyebiliriz. Bence henüz kadını o kadar iyi anlatan yönetmen yok. Hem kadın, hem erkek… Almodovar, dışarıdan bakabiliyor ve çok iyi anlatıyor. Genel olarak ben cinsiyet duvarlarını kırmış biriyim ve kadın bir yönetmen olarak bakmıyorum olaya. Bu refleksle de yapmıyorum. “Toz” bir kadın hikayesiydi ama gelecek için hep kadın filmi yapacağım gibi bir şey demiyorum. O film öyle denk geldi ve öyle oldu. Şu an mesela ikinci filmimi yazıyorum ve kadın karakterle erkek karakter yarı yarıya ağırlık taşıyor.
Savaş üzerine bir film yaptığınızı söylediniz. Savaş mefhumun sizin kendi kişisel yaşantınızda ne gibi bir karşılığı var?
Benim savaşla ilgili bir problemim var, evet. İnsan eliyle yapılan en korkunç şeyler, “savaş” adıyla yapılıyor. Savaşın kendisi olurken, biz sadece rakamlar üzerine hareket ediyoruz. “Şu kadar insan öldü filan”… Hâlbuki her şey bittiğinde çok daha başka şeyler ortaya çıkıyor. Zihinler yıkılıyor örneğin… Bunu tekrar onarmak, toparlamak uzun yıllar alıyor. Yönetim şeklimize göre kılık değiştiriyoruz mesela. Biri bir gün bana “savaş kadın için sadece tecavüz müdür?” demişti. Bunun sebeplerini ve sonuçlarını sadece erkek zihniyetine yüklemek istemiyorum ama maalesef ki o zihniyetin eseri bunlar.
Şu an uzun metraj bir filmin finansal olarak ortaya çıkmasının en nesnel yönü bakanlık desteği… “Toz”u Kültür Bakanlığı desteği ile yaptınız. Ola ki bir sonraki filminize Kültür Bakanlığı desteği çıkmaz ise filminizi nasıl finanse etmeyi düşünürsünüz?
Aslına bakarsanız yeni filmim için bakanlıktan “Araştırma- Geliştirme Desteği” aldım. Şimdi bir filmin ortaya çıkması meselesi için şunu söyleyebiliriz: Kültür Bakanlığı desteği olursa o filmi ortaya çıkaran süreç kısalır, eğer o destek olmazsa süreç uzar ama ben yine de bu filmi yaparım. Ama oturup da “şuradan destek alırım, buradan destek alırım, şu da şöyle olur” gibi analitik planlar yapmadım. Filmi yazdıktan sonra ona bakacağız. Daha önce yaptığım kısa filmde de, “Toz” da da bu şekilde çalıştım. Bir şeyi istiyorsanız o şeyi mutlaka yaparsınız. Doğru insanlarla karşılaşmak da önemli…
Sinema okullarında verilen sinema eğitimini yeterli buluyor musunuz?
Şu an ne durumda okullar çok bilmiyorum. Zaman zaman sinema okullarından gelen genç arkadaşlarım benimle röportaj yapıyorlar ve dünyadan haberleri yok. Çok kötü soru soruyorlar. Ben Bilgi Üniversitesi’nde okudum ve o dönem o üniversite çok iyiydi. Sinema eğitimi pratik üzerineydi ve çok iyiydi. Bana çok şey kattı. Bu hukuk için de geçerli, tıp için de… Sana bir şeyler veriyorlar ama ne kadarını alıyorsun onun. Sen kendinin üzerine ne kadar katıyorsun? Okulda, evet; belli birtakım teknik şeyleri öğretiyorlar ama bunların üstüne neler koyuyorsun. Her bölüm için geçerli bu. Sinema okuyan bir öğrenci “ben kitap okumuyorum.” diyemez mesela.