Chelsea’nin “hoca yeme” geleneği, bir buçuk yıl önce Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanan Alman Thomas Tuchel’in kovulmasıyla devam etti. Yerine gelen Graham Potter ise kulübün son 20 yıldaki teknik direktör tercihlerinden biraz farklı. Zirveye alışılmadık yollardan çıkan 47 yaşındaki İngiliz hocayı Londra’da sabırsızlık üzerine kurulu bir kültür ve yeni Amerikalı sahipler bekliyor…
GANA KADIN MİLLİ TAKIMI, İSVEÇ ÜÇÜNCÜ LİGİ VE CHELSEA
Sol bek Graham Potter sahadaki kariyerinin sonunu görüp 30 yaşında futbolu bıraktıktan sonra oyundan kopmak istemedi. Ama şaşaalı bir kariyeri olmayan, büyük kulüplerle bağlantısı zayıf çoğu isim gibi dipten başlamak zorundaydı. Eğitimin fark yaratabileceğini düşündü. İngiltere’nin “Açık Öğretimi” Open University’deki sosyal bilimler eğitiminin ardından Hull Üniversitesi’nde görev aldı. Devamında ise enteresan bir iş buldu. 2007 Kadınlar Dünya Kupası’nda Gana Milli Takımı’nın sportif direktörüydü. Bu tecrübenin ardından İngiltere Üniversite Takımlarında yardımcı hocalık yaptı. Benzer bir görev aldığı Leeds Üniversitesi’nde bir yandan da liderlik ve duygusal zekâ yüksek lisansını tamamladı.
Ama İngiliz kulüplerinin ilgisini çekemedi. Fırsat İsveç’ten, hem de üçüncü ligden geldi. Daha önce reddettiği Östersunds’u bu kez kabul etti. Geçmişte Bob Houghton, Roy Hodgson gibi İngiliz hocaların iz bıraktığı kuzey ülkesinde çok zor, daha da beteri, kimsenin umursamadığı bir görev üstlenecekti. Kulüp yeniydi, beklenti yoktu. Öte yandan teknik direktörlüğe dair orijinal fikirleri olan Potter için ideal bir laboratuvardı. Yedi yılı aşan İsveç macerasının sonuna geldiğinde Östersunds en üst ligdeki yerini sağlamlaştırmış, bir İsveç Kupası kazanmış, hatta Avrupa kupalarında Galatasaray, Athletic Bilbao, Arsenal gibi rakipleri mağlup etmişti.
Arsenal karşısında yaptıklarını gören Adalılar daha fazla kayıtsız kalamadı ve Championship ekibi Swansea ile yurda döndü. 2019 yılının Mayıs ayında ise Brighton’ın başına geçti. Premier Lig’e adım attığından bu yana oynattığı üretken futbol, tercih ettiği enteresan oyuncu profilleri ve sakin tavrıyla dikkat çekti. Daha yüksek profilli bir kulübün başına geçmesi epeydir bekleniyordu.
Chelsea Potter transferi için Brighton’a 20 ila 25 milyon Euro arasında rekor bir tazminat ödedi. Potter ilk röportajında, “Muhteşem taraftarımızın gurur duyacağı bir takım ve kültür oluşturmak istiyorum” diye konuştu. Birlikte gelişime ve sürece önem veren bir hoca olduğunu şu ana kadarki hikayesiyle herkese gösterdi ve en üst seviyeye uzun yoldan, hak ederek çıkması saygı uyandırıcı. Ancak doğru yere gelip gelmediği epey şüpheli.
CHELSEA: RUS SALATASINDAN AMERİKAN SALATASINA
2003 yılında Roman Abramoviç’in satın aldığı Chelsea, İngiltere futbolundaki yabancı sahiplerin ilk büyük örneğiydi. Üst düzey hocaları seven Rus milyarder, şımarık yıldızlara para saçmak yerine hocanın sistemine uygun profillere fahiş ücretler ödeyerek sağlam kadrolar kurdu. Ancak başarı gelmezse hemen sıkılmak gibi bir huyu vardı.
Chelsea’nin son 20 yıldaki tarihi, “geçiciliğin güzelliği” üzerine yazıldı. José Mourinho ve Antonio Conte dışında kulübede iki seneyi tamamlayan hoca olmadı. Ranieri, Scolari, Ancelotti, Villas-Boas, Hiddink, Lampard gibi önemli figürler Abramoviç’in hikmetinden ve servetinden payını alıp yeni ufuklara yelken açtı.
Yine de kazanılan başarılar, futbolda istikrarın fazla abartıldığını düşündürecek kadar etkileyiciydi. Maviler 1 milyar Euro’yu aşan harcamaların karşılığını beş Premier Lig, beş Federasyon Kupası, iki Şampiyonlar Ligi ve iki Avrupa Ligi’yle aldı. Prensip haline getirdikleri “kaliteli hoca, kısa süre” formülünü bir şekilde işletmeyi başardılar. Yüksek bonservisleri, abartılı sözleşmeleri ve yüklü tazminatları sorun etmeden yola devam ettiler.
Rusya’nın Ukrayna işgali sebebiyle Putin’e yakın oligarklara uygulanan yaptırımlar sonucu Abramoviç kulübü satmak zorunda kaldı. Amerikalı milyarder Todd Boehly ve Clearlake Capital şirketinin başında bulunduğu konsorsiyum Maviler’in yeni sahibi oldu. Boehly kulübün gündelik işleyişiyle bizzat ilgileneceğini açıkladı.
Yeni sahipler spor alanında tecrübeli. Los Angeles Dodgers beyzbol takımı ve Lakers’ın salonu The Crypto.com Arena gibi yatırımları var. Ancak futbola uzaklar. Bu yüzden yaz transfer döneminde 280 milyon Euro’luk dev harcama çoğunlukla Tuchel’in bilgisine ve danışmanlığına güvenilerek yapıldı. Bu kadar güvenilen hocayı Eylül başında göndermek ise Maviler’in yeni yönetim anlayışında büyük değişim yaşanmayacağının göstergesi olarak okunabilir.
Başka sorunlar da var. Glazer ailesine ait Manchester United örneğinden iyi bildiğimiz üzere Amerikalı sahipler İngiliz taraftarlarca her zaman hoş karşılanmıyor. Tuchel’in gönderiliş biçimi de Chelsea taraftarının yeni sahiplere bakışına olumlu etkilemedi. Geçiş sancısız olmayacak.
KÜLTÜR DEVRİMİ
Yine de iyimser bakmak için sebepler var. Örneğin Tuchel gibi Potter da üçlü savunmayı seven, güncel futbol oynatan bir hoca ve Chelsea kadrosunu eksiklerine rağmen doğru yöne götürebilir. Üstelik son on yılda soyunma odasını zapt etmekte çok zorlanan Maviler’de iletişim becerileriyle fark yaratabilir. Tuchel’in en büyük eksiklerinden biri bu olmuştu.
Dahası da var. Potter’ın hayatı büyük kulüplerde geçmediği için yeni kavuştuğu imkanların kıymetini bilen bir tutum benimsemesi muhtemel. Talepleriyle herkesi bezdiren, transferleri beğenmeyen, ortamdan şikâyet eden burnu büyük hocalar gibi davranmayacaktır. Bütünün, parçaların toplamından daha fazlasını ifade ettiği bir yapı kurabilir. En azından geçmişte bunu yapmışlığı var.
Ama Potter-Chelsea birlikteliği çok uyumlu görünmüyor. Öncelikle imaj sorunu söz konusu. Potter Londra’nın en şık semtlerinden birinin takımı olan Chelsea için yeterince “havalı” olmayabilir. Futbolseverlerin gönlünü kazanmış olsa da Mourinho, Hiddink, Conte, Scolari gibi büyüklerin karizmasından yoksun. “Tırnaklarıyla kazıyıp gelen” imajı çok geçmeden “buraların adamı değil” biçimini alabilir. Futbol artık acımasız bir oyun, yabancı sahiplerin de çok merhametli olduğu söylenemez.
Dahası, soru işaretleri hocayla sınırlı değil. 47 yaşında ilk kez elit seviyeye çıkan bir hocanın adaptasyon sürecinin nasıl geçeceği belirsiz, ama aynı şey futbola aşina olmayan ve işi yeni yeni öğrenmeye çalışan sahipler için de geçerli. Yeni Chelsea denkleminde bilinmeyenlerin sayısı biraz fazla.
Potter’ı kariyerinin en zor görevi bekliyor: Chelsea’nin geçiciliğe dayalı kültüründe kalıcı bir başarının temellerini atmak. Bugüne kadar Östersunds adında kimsenin tanımadığı bir kulübü dünya futboluna tanıttı; Brighton’ı Premier Lig’in saygın ekiplerinden biri haline getirdi. 50 yıldır hiçbir teknik direktöre beş yıl sabredememiş Chelsea’nin zihniyetini değiştirebilirse, şimdiye dek yaptıklarının çok ötesine geçen bir başarıya imza atmış olacak…