Greta'yı anlamak

Greta, yine çokça dile getirdiği gibi ne sol ne sağ ideolojiden besleniyor. Aslında nereye giderse gitsin onu karşılayanlar o ülkenin solcuları oluyor fakat, Greta’ya göre iklim sorunu ne sağ ne de sol sorunu. Greta, iklim konusunu büyüklerin küçüklere bırakacakları yarın açısından ele alıyor. Haksız değil.

Abone ol

Nurullah Yıldız*

Bu yıl 50'ncisi düzenlenen WEF (Dünya Ekonomik Formu) üzerine kendi tespitlerimi yazma ihtiyacı hissettim. Bu ihtiyaç, Greta’ya yaklaşıp onunla konuşmak istememle başlamış, ardından da Greta karşıtı tüm yazıların egemen güçler ağzıyla yazıldığını görüp vazgeçmiştim. Ayrıca Kanada gezisi sırasında kendisine “Finansal kaynağınız kim” sorusu yönelten bir gazetecinin Greta’nin korumaları tarafından tartaklandığını iddia etmesi de bu yazıyı yazmak için beni ateşlemeye yetmedi. Lakin geçen sabah uyandığımda Greta'nın açıklamasını okudum: Greta Thunberg kendisi olduğunu söyleyerek ya da kendisini temsil ettiğini iddia ederek üst düzey kişilerle, siyasetçilerle, basınla, sanatçılarla iletişime geçen kişiler olduğundan şikayet etti, "İsmim ve Gelecek için Cuma Günleri hareketi iznim olmadan sürekli olarak ticari amaçlar için kullanılıyor" dedi. Sözlerini, "Benim ve hareketim adına pazarlama yapan, ürün satan ve para toplayan insanlar oldu" şeklinde sürdürdü. "Size garanti ediyorum, benim ya da harekete katılan diğer kişilerin markalaşma isteği yok. Ancak maalesef buna mecbur kaldık." Bu haber beni iyice tetikledi.

Davos çok küçük bir yer olmasına rağmen, dünyanın gözü dört günlüğüne de olsa, yine buraya çevrildi. Tamı tamına dev gibi dört günlük bu forum için süren hazırlıkları görmek heyecan verici. Özellikle Trump’ın geçeceği düşünülen güzergahta fotoğraf almak isteyenleri görünce biraz abarttıklarını düşünecekken, alçak uçuş yapan üç helikopter ve Trump’a eşlik eden 30 araçlık konvoy “aslında iklim konuşmayacaklar” düşüncesine dalmanıza yol açıyor. Öyle de oluyor: Kiralanan gizli odalarda, her birine özel bir akreditasyon ile giren bu “beyler” aslında siyaset bile konuşmadan, parayı konuşuyor ve geri kalan her şeyi geçirtiyorlar. Ayrıca “iklim” sorununu konuşmak için buraya gelen katılımcıları taşıyan uçakların, helikopterlerin ve dahası onlara eşlik eden araçların sayısı, bu konuda hiç de ciddi olmadıklarını kanıtlıyor.

İlk gün, Davos garda inip, kongre merkezine gitmek isteyenleri “Zad Partout” (Zone à défendre; savunulan alan) pankartı karşılıyor. Sayıları 20 kadar olan bu grup Fransa’da Macron’un talan politikalarına karşı direniş gösteren ve geçtiğimiz aylarda boşaltılan sahipsiz evleri işgal etmiş kişilerden oluşuyor. Ellerinde LGBTİ bayrakları ve sırtlarında uyku tulumlarıyla oradalar.

Sabahın erken saatlerinde olmasa da aynı gün Extinction Rebellion (Yok Oluşa İsyan) bileşenleri de Davos gar önüne geliyorlar. İçlerinde yine Greta hemen göze çarpıyor. Bu grup 100 kişiden fazla. Pek çok farklı ülkeden gelen iklim aktivistinden oluşuyor. İçlerinden bir İngiliz, çarşamba günkü foruma davet ediyor. “Orada, önemli firmaların temsilcileri de olacak, en azından ne gibi bir ortak zemin bulabiliriz onu konuşacağız” diyor.

Öyle saatlerinde Trump, iklim konusuna değindiği konuşmasına “America first” eşliğinde başlıyor, yine ABD’nin hem üzerine düşen sorumluluğu tamamen yerine getirdiğini, hem de Amerika’nın zaten bu konuda hep öncü olduğunu, yine Amerika vatandaşlarının yaşam güvenliğinin öncelikleri olduğunu vurgulayarak, “yeryüzündeki ilk önceliğin Amerikan vatandaşları” olduğunu betimliyor. Hemen akabinde, az sonra değineceğim, Hazine Bakanı Greta’yı ekonomi okumak konusunda teşvik ediyor.

Gerçekten Greta haklı. Ne Trump’ın 1 trilyon ağaç teklifi, ne de tüm dizel araçların piyasadan çekilmesi, iklim konusunda bilimsel yaklaşımın önceliği değil. Tüm dizel yakıtlı araçların toplatılması, belki ikincil yahut üçüncül olarak tartışılabilir.

Trump dahil, tüm iktidar sahiplerinin çocukları ile ilişkilerini diline dolayarak lafa giriyor Greta: “Nasıl bakıyorsunuz gözlerine” diyor o “beylere!” Bu nükteler, Trump’ı etkilemese de pek çok kişi bundan heyecan duyuyor. Tam da bu heyecan ile dalga geçiyor Trump: “Felaket tellallığıyla göz boyamaktansa” diyor, “Daha ciddi konuşmak ve 1 trilyon ağaç dikmek daha mantıklı.”

Greta, yine çokça dile getirdiği gibi ne sol ne sağ ideolojiden besleniyor. Aslında nereye giderse gitsin onu karşılayanlar o ülkenin solcuları oluyor fakat, Greta’ya göre iklim sorunu ne sağ ne de sol sorunu. Greta, iklim konusunu büyüklerin küçüklere bırakacakları yarın açısından ele alıyor. Haksız değil. Tam da bu noktada, ABD Hazine Bakanı kendisine ekonomi okumayı öneriyor. O da haksız değil. Çünkü, şöyle dışarıdan bakıldığında, 1 trilyon ağaç dikmenin oluşturacağı o devasa bütçe gözler önüne gelebiliyordur. Fosil atıkları yasaklamak yerine bu yola başvurmanın nedenini anlayabilmek için, kapitalist üretim ilişkilerinde sermayenin yerini iyi bilmek gerekiyor. Otomotiv, ilaç, gıda ve pek çok sektör bu fosil atıktan besleniyor iken, Greta’ya bir haber vermek gerekiyor ki, bu fosil atık işi öyle kolayca kabul edilebilecek bir durum değil. En azından “gelecek için cuma günleri” patentini alarak dahi bu isi çözemeyeceğini bilmeli. Bu doğrultuda, şunu söyleyebiliriz ki, iklim sorunu herhangi bir ideolojik yaklaşıma kapalı olmakla beraber, solun önceliğidir. Kyoto Protokolü'nden günümüze solun üzerine kafa yorduğu bir meseledir “küresel ısınma”. Fakat, Avrupa sosyal demokrasisi kendi burjuvazisinin izinden ayrılamadığı ve Avrupalı sosyalistler hiçbir zaman iktidara gelemediği için, bu mesele sosyal demokratlar ve sağcılar arasında gidip gelen ve adım atılmayan bir konu olarak varlığını koruyor.

“Greta’yı değil, bilimi dinleyin” diyor her konuşmasında Greta. O halde, toplumlar tarihi ve diyalektik bir gerçeklik açısından, bilimin duygusal retorikten kurtulması gerektiği tartışmalarını 19'uncu Yüzyılda bıraktığını belirtelim. Esas olanın “ebeveynler ve onların çocuklarına bırakacakları dünya” değil. Sorunun klima sorunu da değil. Sorun bu sistemin sorunudur. Kapitalist sistemin sıkışmışlığıyla ilintili olarak, buradan geri dönmenin tek yolu sistemi değiştirmekten geçmektedir. Yani, aslında Greta’nın vurguladığı gibi, fosil atıkları ortadan kaldırmak büyük ölçüde yardımcı olacaktır. Fakat Amerika dahil, hangi ülkeye fosil atıkları yasaklama talebinde bulunulursa, o ülkeye “sessiz bir devrim yap” demekle eşdeğer bir konudur fosil atık konusu.

Zad Partout ve diğer aktiviteler Davos gar önünde düzenli olarak oturmayı tercih etmişlerdi. Hava eksi 4-5 derece. Greta genelde etrafını sarmış üç koruma görevlisi ve yaşları 60-70 olan 3-4 kişinin çevrelediği bir daire şeklinde hareket halinde yürüyor. Sakince yanına yaklaştım, “Merhaba Greta” dediğim an, içlerinden birisi “Hareket halindeyiz, cevap veremez” dedi. Bunun nedenini anlayamadan bir adım daha attığımda, elini üzerime doğrultan bir sivil güvenlik görevlisini “dur” sesiyle olduğum yerde kaldım. Greta’yı koruyan bu kişilerin, belki de Greta’ya savrulan tehditler nedeniyle olabileceğini düşündüm. Sonra durdum, iklim konusunun “fosil atık” başlığına sıkıştırılmış olmasına bilimsel nedenler aradım. Fosil atıkların yasaklanması çok önemli gözüküyor ise de “sistemin” en büyük sorumlu olduğu gerçeği ortada duruyor. Peki, bu kadar güçlü sesi çıkan iklim aktivistleri ne zaman sisteme söz söyleyecekler diye düşündüm. Bu gidişle bunun olamayacağını, “telif haklarını” eline alan Greta’nın sistemle sorunu olmadığı için, bu hareketin “doğanın kurtuluşu yahut yok oluş” propagandası üzerinden, sistemin varlığını koruması koşuluyla, fosil atıkların kullanımının azaltılması, ağaç dikme, dizel ve benzinden elektriğe geçiş sağlanması ve birkaç tane daha adım atılırsa, “Cuma Eylemlerinin” bu sistemle barışabileceği, hiçbir nedenle iklimi yok edenin kapitalizmin kendisi olduğunu düşünmeyeceği kanaatine vardım. Telif haklarını eline almış olsa da sanıyorum hâlâ bu konuda yazı yazma hakkım bulunuyor. Ayrıca, fosil konusunda Greta’ya hak verdim; fakat ondan faklı olarak tüm yükü sisteme yükledim.

*Araştırmacı-çevirmen