Grup Yorum üyesi Helin Bölek 187 gündür açlık grevinde: Başımız dik çıktık

Grup Yorum üyesi Helin Bölek açlık grevinin 186'ncı gününde. Açlık grevi nedeniyle ciddi sağlık sorunları yaşayan Bölek, dinleyicilerinden taleplerini anlatırken, "Sınıflararası savaş iki yönlüdür. Biri top tüfekle oluyorsa diğeri de kültür sanat alanında yürüyor" dedi.

Abone ol

DUVAR - Grup Yorum üyeleri Bahar Kurt 196, Barış Yüksel 190, İbrahim Gökçek 189, Helin Bölek 187, Ali Aracı 120 gündür süresiz açlık grevinde. İki yılı aşkın bir süre cezaevinde kalan, 20 Kasım'da tahliye edilen Helin Bölek açlık grevi nedeniyle kas, eklem ağrıları ve sinir sisteminde bozukluklar yaşamaya başladı. Talepleri kabul edilinceye kadar açlık grevi eylemini sürdüreceklerini söyleyen Bölek, bugünkü sürece nasıl geldiklerini anlattı.

Açlık grevinin 186'ncı gününde Bölek'le, neden açlık grevine başladıklarını, cezaevinde yaşadıkları süreci, taleplerini ve sağlık durumunu konuştuk...

'BAŞIMIZ HEP DİK OLDU VE DİK ÇIKTIK'

İki yıldan fazla süre cezaevinde kaldınız. Bu süre içinde cezaevinde neler yaşadınız?

Hapishanede yaşadıklarımız dışarda yaşadıklarımızın devamı niteliğindeydi. Güzel bir söz vardır hapishane insanı ya eğitir ya öğütür diye. Orada her şey, sizi yıpratmanın bir aracı olarak kullanılır. Disiplin cezaları, soruşturmalar, eşya-kıyafet giriş çıkışı, kitap-dergi, sohbet, mektup, sağlık sorunlarınız, hukuki işleriniz, yürüyen mahkemelerinizden yazdığınız dilekçeler v.s. başta olmak üzere aklınıza gelebilecek her şey. Hücrenizi basan böcekler veya fareler size rahatsızlık veriyor diye ilaçlama veya buna engel olabilecek bir şeyin yapılmadığını bile gördük. Bunların her biri bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılarak dışardaki faaliyetiniz yani orada olma nedeninizden pişman olmanız sağlanmaya çalışılır. İşte ya bu süreci kendi açınızdan kişisel bir eğitime çevirip büyütüp geliştirerek çıkarsınız dışarıya ya da ezilir birçok şeyden ödün verirsiniz ve kapıdan dışarı çıkan sizin posanız olur. Çok şey yaşadık gerçekten de... Fiziki saldırılardan psikolojik saldırılara, sayısız keyfi uygulamaya, bir uçtan bir uca sürüldük, tecrit edildik, çoğu konuda mağduriyetler de yaşadık ancak başımız hep dik oldu ve dik çıktık. Dışarda bize yönelen baskı ve yasaklamalarla elde edemedikleri sonucu hapishanede uyguladıkları özel politikaları ile de elde edemediler. Yani hapishane süreci aslında bize dönük politikaların iflas ettiği ve bizim kazandığımız bir süreç oldu. Susturma ve sindirme, devrimci kimliğimizden soyundurma politikasının aksine biz daha gür bir sesle haykırarak, açlığa yatırdığımız bedenlerimizle çıktık. Şekilsiz bir madde gibi hangi kaba koyarsan onun şeklini alan sanatçıların aksine devrimci sanatçılığın gerektiğinde bedelini ödeme ancak ödün vermeme kararlılığına sahip olduğumuzu göstererek çıktık. Bu bizim için bir kazanımdır.

'ENSTRÜMANLARIMIZ MİKROFONLARIMIZ BEDENLERİMİZDİR'

Duruşmaya çıkartıldığınızda mahkeme başkanına neden açlık grevine başladığınızı anlatarak “Bizi bu sürece getiren süreci siz iyi bilirsiniz” demiştiniz. Sizi bu sürece getiren şey neydi?

Hapishanede yaşadıklarımızı yargılama sürecinden ayrı ele almak mümkün değil. Her seferinde hapishanede yaşadıklarımızdan kısada olsa bahsettik ve tutukluluğa devam kararı vererek aslında yaşadıklarımızdan bu nedenle siz de sorumlusunuz dedik. Bunun yanı sıra baştan sona kadar yürüyen adil olmayan bir yargılama süreci vardı, devam da ediyor. Taleplerimizden biri komplo davaların düşürülmesi. Bizimle beraber yargılanan onlarca insan hatta bu soruşturmanın içerisinde yer alan yüzlerce insan bu komplo davadan ötürü çokça mağduriyet yaşadı yaşamaya da devam ediyor. Gizli tanıklar, dijital materyaller gerekçe gösteriliyor, somut iddialardan yoksun yürütülen bu süreçte somut olan tek şey İdil Kültür Merkezi çalışanı ve Grup Yorum üyesi olmak. Aslında diğer iddialarla perdelenmeye çalışılan asıl yargılanma gerekçemiz de bu işte. Halkın sanatını icra ediyor olmak, devrimci sol sosyalist bir dünya görüşüne sahip olmak ve bu temelde kültür sanat faaliyetleri yürütmek. Mahkemelerde bunları da defalarca anlattık, kim olduğumuzu ne yaptığımızı, ne yaşadığımızı neden yaşadığımızı ancak 1 buçuk yılı aşkın süren bir yargılama sürecinde ellerinde somut tek bir şey suç teşkil edebilecek bir şey olmadan bu kadar uzun süre tutuklu kalmamızda mahkeme heyetinin hiç sorumluluğu yok mu? Bize karşı işletilen bu büyük adaletsizliğin hukuksuz yürütülen sürecin bizzat içerisinde yer aldılar. Yani dışarıda var olan baskı ve yasaklar, onun devamı niteliğinde tutsaklıkta yaşadıklarımız ve beraberinde yürüyen yargılama süreci, yani devletin topyekun yöneltilen saldırıları karşısında aldık bu kararı. Ne olursa olsun susmayacağımızı, bizi susturamayacaklarını elimizde ne varsa onunla direneceğimizi göstermek için… Bugün elimizdeki enstrümanlarımız, mikrofonumuz bedenlerimizdir, duyduğunuz açlığın ezgisidir, aynı zamanda bu zaferin türküsü olacaktır.

.

'KENDİMİZE ZARAR VERME HEVESLİSİ DEĞİLİZ'

Neden açlık grevi? Başka bir eylem biçimini düşündüğünüz oldu mu?

Açlık grevine başladıktan sonra en sık söylenen şeylerden biri, 'başka bir yolu yok mu? niye açlık grevine giriyorsunuz kendinize yazık ediyorsunuz bize sizin ölünüz değil diriniz ve sağlıklı olanınız gerekiyor' diye. Her defasında ben de yaşadığımız şu 5 yıllık süreci taleplerimizle beraber anlattım. Konserlerimiz yasaklandığında yasakları aşmak için türlü yöntemler denedik. Var mı tarihte böyle bir pratiği olan herhangi bir müzik grubu? Örneğin yasaklama kararının karşısında avukatlarımızla itiraz başvurusunda bulunurken kararı beklediğimiz yerin önünde oturma eylemi yaptık. Yasaklandı o zaman ne yapalım yapacak başka bir şey yok bir daha sefere demedik alternatiflerini yarattık, stadyum konserleri yasağına karşın büyük meydan konserleri düzenledik. Salon, herhangi bir festival, sokaklarda dahi sesimizin yankılanmasına tahammülü olmayanlara inat gaz bombaları altında söyledik, kurdurulmayan sahnelerimiz kamyon kasaları, gecekonduların çatıları oldu. Hatta bazı dinleyicilerimiz bir daha sefere nasıl bir sürpriz düşünüyorsunuz, kesin tüm çatıları tutacaklar, artık helikopterden iple inersiniz diye takılıyorlardı… Neden olmasın?

Yaptığı işin doğruluğuna haklılığına inanan insanın o işi gerçekleştirme adına göze alamayacağı şey yoktur. Tıpkı bugün olduğu gibi. Etrafımızdaki çemberi daralttıkça sesimizi soluğumuzu kesebileceklerini düşünenlere inat en üst perdeden haykırıyoruz şimdi. Biz şarkılarımızla bunu söyledik hep, nerde bir zulüm varsa direnin boyun eğmeyin teslim olmayın dedik. Peki biz ne yapmalıydık? Elbette açlık grevi ilk başvurulan yol değildir. Onlarca yol ve yöntem denersiniz ancak geldiğiniz nokta, koşullar, dönüp bir içinde bulunduğunuz sürecin muhasebesini yapmanızı sağlar. Tüm iradeniz ve varlığınızla kendinizi ortaya koyarsınız. Size dayatılmaya çalışılan şekilde yaşamayı reddetmenin bir yoludur aynı zamanda. Açlık grevi zarar verir diyenler yaşadığımız onlarca gözaltının, işkencenin, gazın, copun, tutsaklıkların sağlığımızda yol açtığı tahribatlardan verdiği zararlardan bahsetmiyor. Kendimize zarar verme heveslisi değiliz, görülmesini duyulmasını istiyoruz. Grup Yorum nezdinde sanata, halkçı sanat anlayışına, halkın kendisine, devrimci demokrat, muhalif olan kesime dönük bu çaplı saldırının, yaşanan hukuksuzlukların adaletsizliğin duyulmasını görülmesini istiyoruz ve yapabileceğimiz bir şey var her zaman mutlaka yapılacak bir şey vardır demenin bir yolu olarak açlık grevindeyiz. Düne kadar tutsaktık ancak tutsak olmak eli kolu bağlı olmak değildir. Biz tutsaktık ancak özgür tutsak...

'SESİMİZİ DÖRT BİR YANA TAŞIYAN BAŞKA SESLER OLACAK'

Açlık Grevi eyleminizin 186'ncı günündesiniz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz, sağlık durumunuz nasıl ?

Direniyor olmanın insana verdiği büyük bir güç var gerçekten de. Bu nedenle kendimi gayet iyi hissediyorum. İlerleyen günlerin yaratmış olduğu sağlık sorunları var elbette. Kas, eklem ağrıları, sinir sisteminde meydana gelen hasarlar ve bunların yarattığı ağrılar, ateşlenmeler, geceleri uyuyamama, ağız içi yaraları, çabuk yorulma, nefes darlığı, el-ayak uyuşması, mide bulantıları ve ağrıları gibi irili ufaklı sağlık sorunları yaşıyoruz şu an hepimiz. Ancak her birimizin bunlara dair yaşadığı yoğunluk farklı. Bunları hatta daha fazlasını yaşayabileceğimizi biliyorduk, sonrasında yaşayabileceklerimizi de biliyoruz. Ancak daha fazlasına engel olmak direnişimize dönük sahiplenmeye bağlı. Bu işin bir bedeli var. Oluyor da. Bedelin boyutunu belirleyen ise gücümüze güç katan ve sesimizi dört bir yana taşıyan başka sesler olacak.

'HEDEFİMİZ TÜRKÜLERİ ÖZGÜRLEŞTİRMEK'

Eyleminizi sonlandırmak için 'Asla vazgeçmeyeceğimiz talebimiz şudur' dediğiniz talep hangisidir?

Grup Yorum nezdinde sanata ve sanatçıya dönük baskı ve yasaklamalara karşın başladığımız eylemimizin temel talebi olduğu üzere Grup Yorum’a kapatılan yasaklanan alanlar açılmalı. Diğer talepleri yaratan nedenler de bundan bağımsız değil. Grup Yorum ve halkın türkülerini özgürleştirmektir hedefimiz. Diğer yandan faşizmle yönetilen bir ülkede yaşıyor olmamızdan ötürü ona karşı duran mücadele eden herkes gibi bize karşı saldırıları da tamamen son bulmayacak, kendini güçsüz hissettiği, yönetememe krizinin derinleştiği zamanlarda olduğu gibi tekrardan boyutlanacak saldırıları belki ancak bu zamanda püskürtmek geri adım attırmak mücadelemizde bir kilometre taşı demektir.

'SINIFLARARASI SAVAŞ İKİ YÖNLÜDÜR'

Peki sanatın direnişinizdeki yeri nedir? Sanatla yaşanan durumun değişmesi mümkün müdür?

Saldırıların hedefi zaten sanatımız, sanat anlayışımızdır. Kültür sanat alanının taşıdığı önemin bilincinde olmak gerekir en başta. Sınıflararası savaş iki yönlüdür. Biri top tüfekle oluyorsa diğer ayağı ki bugün çok daha büyük öneme sahip olanı yani kültür sanat alanında yürüyor. Emperyalizm bunu keşfettiğinden beri bu alanda kıyasıya bir savaş sürüyor. Bizzat CIA eliyle kültür sanat dergileri çıkarılıyor, filmler çekiliyor, festivaller organize ediliyor, projeler finanse ediliyor. İdeolojik savaş bu alanda yürüyor. Bu nedenle sanatla bir şeyleri değiştirmek mümkün çünkü çok büyük bir güce sahip. Bugün konserlerimiz neden yasaklanıyor? Tek bir kişiden, bir çocuk veya yaşlı bir teyzeden dahi duymaya tahammülleri olmayan şeylerin çok daha fazlasını siz koca bir meydanda on binlere yüz binlere anlatıyorsunuz. Hem de nedenleri sorumluları ve bunun karşısında ne yapılması gerektiği ile beraber. İnsanları ortaklaştığı, birbirinden güç aldığı bir atmosfer yaratıyorsunuz. Bunun yarattığı etkiyi bir düşünün. Birçok şey sorulmaya sorgulanmaya başlandıysa her seferinde bu kitle artarak alanlarda bir araya geliyorsa başvurulan yol bu alanları kapatmak, yasaklamak, bir sonraki adım da bir araya gelebileceği her ihtimali ortadan kaldırmaktır. Bu ihtimali ortadan kaldırmak adına geldiğimiz nokta o sahnede yer alanların terör listesinde başında para ödülü ile aranız durumda olması, 'ölüsüne mi dirisine mi' tartışmaları ortaya atarak hayatlarının tehdit altında olmasıdır. Ki sadece AKP iktidarı tarafından değil, bugün dünyanın birçok yerinde konserlerimiz yasaklanmakta. Yani emperyalizm için bizim varlığımız bir tehdit oluşturmaktadır. Çünkü onlar bir avuç sömürücü, halkların kanını emen tarafı temsil eder iken, biz onlara karşı mücadele eden halkın safında yer alan halkın sanatını icra edenleriz.

Helin Bölek

'BİZ BU KADAR GÜNDÜR AÇIZ...'

Gerek Meclis'te, gerek sokakta birçok kez Grup Yorum üyelerinin açlık greviyle ilgili açıklamalar yapıldığını görüyoruz. Açlığınıza yeterince ses verildiğini düşünüyor müsünüz?

100’lü günlerle beraber bir ivme kazandı esas olarak direnişimiz. Öncesinde haberlerimizi yapan paylaşan çoğu yer, kişi, kurum, kuruluş, gazete oldukça sessizdi. Hatta giden bizzat görüşen arkadaşlarımızın ailelerimizin anlatımlarından biliyoruz tek satırla dahi sesimizi duyurmayı ısrarla reddedenler de vardı. Ancak başından beri destek olanlar da var elbette. Onlara buradan da teşekkür etmek istiyorum. Peki yeterli mi? Değil. Neredeyse hepimiz açlık grevimizin 200'ncü gününe yaklaşıyoruz. Ne kadar da uzun bir zaman dilimi değil mi? Biz bu kadar gündür açız. Elbette ilerleyen günlerde hareketlenmeye başlamasının var olan politik ortamın etkisi var. Bunun farkındayız, birer su damlasıyız belki ancak unutmayalım bir damla suyun durgun suda nasıl yayılan büyük halkalar oluşturduğunu. Şu saatten sonra daha fazlası olmalı çünkü bu direnişin nasıl sonuçlanacağı biraz da buna bağlı. Ancak her şeyden önce unutulmamalı ki direnişimiz Grup Yorum taleplerin nezdinde adaletsizliklere, hukuksuzluklara, tüm baskı ve yasaklamalara karşıdır. Kendinize yapılan bir adaletsizliğe karşı çıkmak beraberinde yaratılan tüm adaletsizliklere karşı mücadele etmeyi gerektirir. Çünkü kaynağı aynıdır, aynı yerden beslenir. Bu nedenle herkesten bir şey yapmasını, yapmış olanlardan da daha fazlasını bekliyor ve istiyoruz.

'BU SESİ KORO HALİNDE DÜNYANIN DÖRT BİR YANINA YAYALIM'

Dünyada da birçok sanatçı muhalif tavır içerisinde olmuştur. Grup Yorum geniş kitlelere ulaşmış bir grup. Sizce direnişiniz bu denli geniş kitlelere ulaştı mı? Dinleyicilerinizden talepleriniz nelerdir?

Yaptığımız, yapmaya çalıştığımız, istediğimiz, talep ettiğimiz de direnişimizi bu denli geniş kitlelere taşımaya ulaştırmaya çalışmak. Elbette zor oluyor. Çünkü direniş kararı aldırtan nedenler varlığını koruyor. Ulaşmamıza engel olmak direnişimiz etrafında insanların sevenlerimizin dostlarımızın dinleyicilerimizin bir araya gelmelerine engel olmak için baskıyı da arttırmış durumdalar. Tedirgin olsunlar, gitmesinler, sahiplenmesinler, onlar için bir şeyler yapmasınlar diyerek insanları tehdit ve taciz ediyorlar. Ancak bu sonuç alabilecekleri bir yöntem değil. Bu yöntemler daha öncesinden de denenen sonuç alınmaya çalışılan yöntemlerdi, biz bu noktada bir adım öndeyiz. Bedenlerimizi koymuşuz ortaya daha ne olsun? Sadece türkülerimizi dinlemek yetmez, türkülerimizi yaşamaya, bir türkü gibi direnmeye, daha da büyümeye büyütmeye çağırıyoruz herkesi. Bizim için yapılacak bir şey gözüyle bakılmasın, Grup Yorum için yapılacak her şey herkesin aslında kendisi içinde yapacağı bir şeydir. Açlığın-yoksulluğun, yıllarca kapı kapı dolaşıp bir çare bulunamayan işsizliğin, okutulamayan çocukların, tedavi edilemeyen hastalıkların, borçların altında ezilmişliğin, çaresizliğin, talan edilen topraklarımızın, güzelliklerimizin, 'onlarla' bizim hayatlarımız ve sofralarımız arasındaki uçurumun, yitirdiklerimizin, katledilenlerimizin hesabıdır bu aynı zamanda. Çünkü bizim türkülerimizle söylediklerimiz, sahneden anlattıklarımız bunlardır. Ve susturulmaya çalışılan bizim nezdimizde halkın sesidir, gerçeklerin kendisidir. Bu sesi güçlü bir şekilde devasa bir koro halinde yayalım dünyanın dört bir yanına.