Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt Tarım Kredi Kooperatifleri. Sadece
tarımın değil, ülkenin gıda güvenliğinin de sigortalarından birisi.
40 milyar lirayı bulan varlığı, 19 şirketi, 1 milyona yakın ortağı
ile kocaman bir dev. Elindeki esas silah ise yüzde 25’i halka açık
olan, 1952’de kurulmuş Gübretaş. Değeri 2 milyar doları aşıyor.
Bilecik’teki altın madeniyle beraber, gücüne güç kattı.
Oysa esas faaliyet alanı olan tarım, hızla yıkıma sürükleniyor.
Bir yılda yüzde 100 zamlanan gübre, icralarla boğuşan, üretimden
kopan çiftçiler, yükselen gıda fiyatları… Tarım Kredi’nin
büyümesiyle zıt bir manzara bu.
Peki neden böyle? Mesela; 2008’den beri gübre üretimine sadece
iki kalemde 700 milyon doların üzerinde yatırım yapıldığı halde,
çiftçi ucuz gübreye niçin hasret hala?
Gelin soruların yanıtını, 2013’te alınan iki LNG gemisinin
nereden nereye yolculuk ettiği üzerinden arayalım…
***
2014 yılında 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma maden faciası
hala herkesin hafızasındadır. 2019’da facianın müsebbibi Soma
Holding’in borçları nedeniyle satışa çıkan gökdelenin katlarını
kimlerin aldığını ise pek kimse hatırlamaz. Levent’teki 56 katlı
Spin Tower’ın 7 katının 2’sini Sezgin Baran Korkmaz, 2’sini Unico
Sigorta ve bir katını da Uğur Berke Kayıkçı almıştı.
O günlerde dikkati çekmemiş isimler, bugün ne çok şey ifade
ediyor değil mi? Türkiye’de az olay tesadüftür; AKP döneminde ise
neredeyse tesadüfe yer yoktur. Nitekim Sezgin Baran Korkmaz,
Unico’yu ele geçirdi; Paramount Otel’i alıp sigorta şirketine
kattı. Sonra oteli, daha önce Kervansaray Oteli’ni sattığı Şaban
Kayıkçı’ya devretmeye kalktı. Fakat kara para davası, operasyonu
şimdilik engellemiş görünüyor.
Bütün bunların Türkiye tarımının çökmesi, milyonlarca çiftçinin
perişanlığı ve yükselen gübre fiyatlarıyla ne alakası var?
Önümüze düşen “ekmek kırıntıları”nı takip edelim şimdi…
***
Hikayenin kilit ismi, Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye
başkanlığından beri yanından ayırmadığı Mücahit Arslan adını
kullanan Ali İhsan Arslan’ın “ağabey” dediği hemşehrisi, Şaban
Kayıkçı.
Hayatı bir “peri masalı” gibi.
Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü’nde bir zamanlar memur olduğu
söylenen Kayıkçı’ya, sanki sihirli bir değnek dokunmuş ve aniden,
milyar dolarlara hükmeden uluslararası bir “iş insanına”
dönüşmüş!
O sihirli değnek, Gübretaş’ın yatırımlarıydı.
Gübretaş, çiftçiye ucuz gübre sağlamak adına 2008’de ciddi bir
hamle yapar. İran’ın kimyevi üretim tesislerinden Razi
Petrokimya’yı satın almaya karar verir. Böylece ithal edilen
amonyağın büyük kısmını kendisi karşılayacaktır.
Ne var ki bir “el” hemen devreye girer ve ihaleye iki ortağı
daha monte eder. Birisi Kocaeli’nde iflasın eşiğine gelmiş, 2011’de
de iflasını ilan eden Tabosan’dır. Diğeri ihaleden 4 ay önce
kurulmuş, kurulduktan iki ay sonra Halkbank ve Vakıfbank’tan 20
milyon Euro kredi almış, Şaban Kayıkçı’ya ait Asya Gaz. Satış
sonrası pay dağılımı şöyle oluştu: Gübretaş yüzde 48.8, Tabosan
yüzde 10.8, Asya Gaz yüzde 23.9. Şaban Kayıkçı’nın kardeşi Sadık
Kayıkçı da Razi Petrokimya’nın yönetimine giriyordu.
Söz konusu ihale hayli gündem
olmuştu aslında. Dönemin MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici
2009’da konuyu Meclis’e taşıyor, büyük yolsuzluk olduğunu,
birilerinin çiftçinin parasıyla zengin edildiğini belgeleriyle
anlatıyordu. İddialar karşısında Tarım Bakanı Mehdi Eker’in yanıtı
artık aşina olduğumuz iki kelimeydi: “Ticari sır.”
Ne vakit bu sözü duysak, şüphelenmek gerektiğini öğrendik
zaten.
Gübretaş’ın tuhaf ortaklığı, olayın üzerine giden MHP’li
yöneticilerin 2011’de “kaset skandalı” ile tasfiye edilmeleri kadar
kamuoyunda ilgi görmedi.
Gübretaş yeni bir işe daha soyundu. Amonyağı İran’dan getirmek
için, basına yansıyan bilgilere bakılırsa 100 milyon doları bulan
bir yatırımla, deniz filosu kurmaya girişti. 2013’te Güney Kore’ye
sipariş ettiği iki LNG gemisi, törenle teslim alındı ve gemi sayısı
5’e yükseldi. Gemilerin adı, ANKA ve DİCLE’ydi. Ne oldu
gemilere?
Gübretaş’ın az bilinen
faaliyetlerinden biri de gemicilikti. Kiminde ortak, kimi tamamen
kendine ait 13 denizcilik şirketi bulunuyordu. Ro-Ro gemileri,
Eskihisar-Yalova-Tavşanlı arası yolcu ve araç taşıyan feribotları,
uluslararası sularda işleyen LNG tankerleri ile ciddi bir
denizcilik ağına sahipti. Şirketlerin çoğunda Suudi Arabistanlı
Nesma Grup ortaktı. Başka ilginç ortaklar da vardı elbette lakin,
fazla karışık olmaması için şimdilik ihmal edelim. Şirketlerin
listesi şöyleydi:
2016 sonrasında denizcilik
şirketlerinin bir nevi “çatı şirketi” haline getirilen Negmar
Denizcilik, 2008’de Nesma ortaklığında kurulmuştu. Gübretaş’ın
yüzde 40 hissesi vardı ve 2015’e gelindiğinde hisseler satışa
çıkarıldı. Sonrası kağıt üzerinde kurulmuş bir oyunundan
ibaretti.
İhaleye sadece Raintrade Petrokimya ve Dış Ticaret A.Ş. katıldı.
Kimdi bu şirket?
2010’da Razi Petrokimya ile bazı Gübretaş yöneticileri ve Sadık
Kayıkçı tarafından kurulmuş, 2011’de yönetime Şaban Kayıkçı da
girmişti. Daha sonra şirketin yönetimi, Şaban Kayıkçı ve Suudi
Arabistanlı ortaklara geçti; 2020 yılında da tasfiye edildi.
Raintrade, yükümlülüğünü yerine getirmediğinden dolayı ihale
iptal edildi. 2016’da tekrar çıkılan ihalede de Raintrade yine tek
alıcıydı. Onun da aynı gerekçeyle iptalinin ardından yapılan üçüncü
ihaleye iki firma katıldı: Raintrade ve Asya Gaz.
Yani Şaban Kayıkçı’nın İran’daki yatırımında ortağı olduğu
Gübretaş, denizcilik hisselerini satıyor; Şaban Kayıkçı’nın
şirketiyle, Şaban Kayıkçı’nın diğer şirketi ihalede yarışıyor;
ihaleyi Şaban Kayıkçı kazanıyordu.
Gübretaş’ın denizcilik şirketlerinin bir kısmı Negmar’la
birleştirilmişti; bir tanesi hariç: Nbulkgas. Güney Kore’den alınan
gemiler onun bünyesindeydi. Nbulkgas, 2015’te Negmar Denizcilik
tarafından kurulmuş ve adet olduğu üzere Şaban Kayıkçı ile Suudi
Arabistanlılar da 2017’de yönetime dahil olmuştu.
İki yıl sonra, 2020 yılında Gübretaş borsaya yaptığı açıklamayla
Nbulkgas’ı satışa çıkardığını duyurdu. Kısa süre sonra da şirketin
75 milyon dolar bedelle, Pasco Investment Holding CO.’ya satıldığı
açıklandı.
Pasco Investment, bir off shore cenneti olan Marshall
Adaları’ndaydı. Kağıt üzerinde “büyük bir yabancı yatırımcı” hissi
uyandıran şirket, gerçekte özbeöz yerliydi. Hem de tanıdık
birisinin.
***
Pasco Investment’ın 2020’de İstanbul’da kurduğu şirketin adı
Pascogas’dı ve 2019’da kurulan UBK Denizcilik’in isim değiştirmiş
haliydi. Kurucusu da Uğur Berke Kayıkçı’ydı. Kayıkçı, Marshall
Adaları’ndaki şirkette yöneticiyken, Türkiye’deki şirketin
yönetiminden ayrılıp yerini, denizcilik sektörünün tanınmış
isimlerine bıraktı: Mecit Çetinkaya ve oğlu Mecit Mert
Çetinkaya.
Üç kuşak denizci olan ailenin üç ferdinin ismi de aynı. Dede
Mecit Çetinkaya’nın hikayesi ise anlatılmaya değer.
1917’de Doğu cephesindeki savaşlarda yetim kalan ve Kazım
Karabekir’in himayesiyle İstanbul’a getirilen binlerce çocuktan
birsiydi. İnebolu’da bir ailenin yanına verilmiş, burada mavnacılık
yapan bir kaptanın yanında işe başlamıştı. Kurtuluş Savaşı’nda
silah ve mühimmat taşıyan mavnacılardan biri olarak İstiklal
Madalyası verilmişti. Boğaz Köprüsü yapılana kadar da İstanbul’a
gelen gemilerin yüklerini boşaltan mavna ağının sahibiydi.
1978 yılında vefat ettikten sonra kendi adını taşıyan oğlu Mert
Çetinkaya, 1997'de Manta Denizcilik'i kurdu. Oğlu Mecit Mert
Çetinkaya ile beraber yönetiyor şirketi. Kayıkçı’nın ortakları iki
Mecit, mavnacı Mecit’in oğlu ve torunu yani.
Ama kamuoyu Mecit Mert
Çetinkaya’nın adını ilk kez, akıllarda kazınmış bir “deyimle”
duymuştu. Erdoğan’ın televizyonda “Gemi var, gemicik var” sözlerini
söylemesine vesile olan 2007’de kurulan MB Denizcilik şirketinin
sahipleri, Burak Erdoğan ve Mecit Mert Çetinkaya’ydı. Şirket,
Çetinkayalar’a ait Manta Denizcilik’in adresinde faaliyete
başlamıştı. Halen de ortaklık devam ediyor. 2020 itibariyle gemi
sayısı 10’a yükseldi. İkisinin okul arkadaşlığı, aralarındaki yakın
ilişki çok yazıldı, çizildi.
MB Denizcilik, 2021 yılının başında
yer değiştirme kararı aldı ve Gübretaş’ın gemilerini alan
Pascogas’ın adresine taşındı. Çetinkaya ailesinin Manta Denizcilik
şirketinin de aynı adreste olduğunu not edelim. Özetle bütün
şirketler tek bir adreste buluşmuş oldu.
Pascogas’ın aldığı ANKA ve DİCLE gemileri Panama bandıralı ve
Panama’da kurulan, Şaban Kayıkçı’nın da bir dönem yöneticilik
yaptığı off shore şirketlere bağlı faaliyet yürütüyor. Bu gemiler
hiç amonyak taşıdılar mı bilmiyoruz ancak, sürekli yabancı
şirketlere kiralandığını, petrol taşımacılığına da uygun halde
modernize edildiğini, denizcilik haberi veren yayınlardan
okuyoruz.
Bundan 13 yıl önce, çiftçiye daha ucuz ve iyi gübre sağlamak
adına başlatılan milyon dolarlık yatırımların adresi, buralara
kadar uzanıyor işte.
***
Hükmettiği bütçeler yüksek hangi kuruma bakılsa, Tarım
Kredi’dekine benzer bir tabloyu görmek şaşırtıcı olmuyor doğrusu.
İç içe geçmiş şirketler, aynı yöneticilerin sirkülasyonu, hatırı
sayılır maliyetlerin yazılı olduğu anlaşmalar benzer yollardan
geçip, benzer rotaları izliyor daima. Kim gerçek sahip, kim
emanetçi anlamak zorlaşıyor. Haliyle en sağlıklı yöntem, nihai
adrese bakmak.
Dolayısıyla sadece yolsuzlukla, rüşvete teslim olmuş siyasetin
yozlaşmasıyla açıklanamayacak türden bir işleyiş söz konusu.
İnşaat, enerji, madencilik, turizm, savunma sanayii, tarım fark
etmiyor. “Şirket gibi yönetilen devlet” mantığının, ülkeyi “av
sahası” gören bir zümrenin hırslı ellerinde nasıl hayata
geçirildiğine tanık oluyoruz esasında.
Başkanlık rejiminin iktidar mimarisine bakarken, bu yapıyı ihmal
etmemek lazım. Zira bugün daha da aşikar hale gelen klik
çatışmaları, çete ilişkileri, sermaye ile kurulan bağların yeni
biçimleri, bu yapının üzerinde şekilleniyor.