Gül ile Erdoğan nerede ayrıldı?
Erdoğan siyasetini anlamak için yola çıkarken “eşitler” arasında yer alan herkesin bir biçimde bizzat Erdoğan tarafından tasfiye edildiğini unutmamak lazım. Unutulmaması gereken bir detay da Gül’ün neden hep sessiz kaldığı ve tüm bu olanlara neden tepki vermediğidir. Bunu sadece muhafazakâr sağ siyaset ile anlatmak mümkün olabilir mi?
Sedat Bozkurt*
Hürriyet’te yazan Abdulkadir Selvi geçtiğimiz günlerde bir yazı kaleme aldı. Yazının içeriği Erdoğan’ın partiden uzaklaştırılmak istendiğine ilişkin bir değerlendirmeydi. Konu nereden buraya geldi, meselenin çıkış noktası nedir bilmiyorum ama Selvi güzel güzel yazmış. O yazı üzerine de eski AKP Milletvekili Metin Külünk bir tweet dizisi atarak bu yazıya destek çıkmış. Niyetler açık, Erdoğan tek adam olsun her şeyin başında kalsın. Sanırım bunları yazınca bu tek adamlık talebinin sadece Erdoğan’a ait olmadığı tüm politik denklemlerin buna işaret ettiğini mi anlatmak istiyorlar bilemedim. Ama vardır bir bildikleri.
Külünk 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Abdullah Gül’ün Erdoğan’dan partinin genel başkanlığını istediğini ve buraya oturup parti ile ilişkisini keserek Erdoğan’ı orada yalnızlaştıracağını ileri sürüyor. Aslında hikâye gayet heyecanlı. Ama bir sorun var 2014 yılında Gül genel başkan olmak isteseydi, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde devlete de mutlak hakim olamamış Erdoğan bunu engellemek ister miydi? Ya da engelleyebilir miydi?
Bu varsayımları geçelim. Biraz gazetecilik bilgisi ile ilerleyelim. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Gül 2 kritik görüşme yapar. Birincisi MHP Lideri Devlet Bahçeli ile diğeri dönemin Başbakanı Erdoğan ile. İkisinin de konusu cumhurbaşkanlığı adaylığıdır. Bahçeli’nin çatı adaylığı teklifini nazik bir üslup ile reddeder. Bu teklif duyumu üzerine Gül’e giden Erdoğan açıkça sorar, “Aday olmayı düşünüyor musun?” Gül soruya soru ile karşılık verir, “beni boş ver sen aday olmayı düşünüyor musun?”
Erdoğan’ın “evet” yanıtı üzerine Gül, “Tarihteki kardeş kavgalarının ülkeleri nerelere götürdüğünü bilirim. Karşına aday olarak çıkmam ve cumhurbaşkanlığı senin hakkındır senin adaylığını da desteklerim” der. Aslında kırgındır, anayasa değişikliklerinde kelime oyunlarıyla bir kez daha seçilmesinin önüne engel konulmasına sitem etmiş ve bu düzenlemeyi 2. kez aday olabileceği şekilde düzelttirmişti. Ve beklentisi aday olmaktı. Bunun önerisini Bahçeli’den değil Erdoğan’dan bekliyordu. Ama Erdoğan’ın kafasında içinde Gül’ün hatta birlikte yola çıktığı hiçbir arkadaşının olmadığı bir gelecek kurgusu vardı. Yavaş yavaş da olsa yol alıyordu bu plan ile.
Görüşmenin ilerleyen döneminde AKP ve onun geleceği konuşuldu. Gül açıkça, AKP’yi kuran ekip olarak Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasından sonraki parti yönetimini beraber belirlemeleri gerektiğini söyledi. Buna Erdoğan itiraz etmedi. Bir sonraki görüşmede bunu detaylı konuşmak üzere ayrıldılar. Aradan geçen yaklaşık 4-5 aylık dönemde birkaç kez yan yana geldiler ama artık cumhurbaşkanı adayı olan Erdoğan bu konuyu hiç gündeme getirmedi, Gül de hep onun getirmesini bekledi. Sonuçta, Gül’ün görevden ayrılacağının bir gün öncesinde toplanan AKP Olağanüstü Büyük Kongresi, Gül’ün bürokrasi ve siyasete taşıdığı Ahmet Davutoğlu’nu Erdoğan’ın tercihi olarak genel başkan seçti. Bunu Gül de herkes gibi çıkan haberlerden öğrendi. Çünkü başta ABD’deki gizli Pennsylvania ziyareti ve Suriye meselesi olmak üzere Dışişleri Bakanı olarak o dönem görev yapan Davutoğlu ile araları yoktu. Buna rağmen Erdoğan, Gül ile konuşsaydı ve “genel başkan kim olsun diye?” sorsaydı Erdoğan’ın alacağı yanıt kesinlikle Ahmet Davutoğlu olurdu.
Yani mesele Külünk’ün anlattığı gibi değil. Kendisi de Gül ile çok iyi ilişkileri olan birisidir ve muhtemelen bu işin doğrusuna hatta gazeteci olarak benim bildiklerimden fazlasına da vakıftır. En azından sürecin başından beri Gül’ün Putin-Medvedev örneğini hep eleştirdiğini ve cumhurbaşkanlığından sonra siyasete dönmesinin şık olmayacağını sık sık açıkladığı da arşiv kayıtlarında vardır. Özetle, Külünk Gül’ün genel başkanlığı başka bir isim için istediğini söyleseydi bu yazı da yazılmayacaktı.
Cumhurbaşkanlığı görev teslim töreninden sonra Gül kaçar gibi Ankara’yı terk etti. Ziyaret için gittiği memleketinde cumhurbaşkanlığı görevi için istifa ettiği partisine kayıt olmak istedi, parti kapatıldı ve o gidene kadar açılmadı. Erdoğan siyasetini anlamak için yola çıkarken “eşitler” arasında yer alan herkesin bir biçimde bizzat Erdoğan tarafından tasfiye edildiğini unutmamak lazım. Unutulmaması gereken bir detay da Gül’ün neden hep sessiz kaldığı ve tüm bu olanlara neden tepki vermediğidir. Bunu sadece muhafazakâr sağ siyaset ile anlatmak mümkün olabilir mi?
*Gazeteci