Bazen çok seversiniz, bazen çok saygı duyarsınız, bazen de anlatılanlardan sporu için aslında ne büyük yetenek olduğunu duyarsınız. Ama siz gördüğünüzde yıldız çoktan kaymış, parlaklık sönmüş, foya dökülmüştür. Yine de ses etmezsiniz. Eskiye saygı, yaptıklarına hürmet baki kalır. İşte Finlandiyalı kayakla atlamacı Matti Nykanen de benim için öyle. İlla futboldan bir karşılık arıyorsanız Maradona gibi işte. Onun kadar yetenekli, onun kadar belki ondan daha başarılı, onun kadar sorunlu. Hatta buraya çok daha fazlasını ekleyebiliriz sanırım. Maradona’nın nasıl bir uyuşturucu sonu vardıysa, Nykanen’in daha fazlası vardı. Yanına sınırsız alkolü ve yoğun şiddeti de ekleyin.
Hikayenin öncesine gidersek ise, pür bir kayakla atlama yeteneğinin nasıl kısa sürede efsane dönüştüğüne şahit oluruz. Sadece 10 yıllık bir profesyonel kariyere eğer dördü altın beş olimpiyat madalyası, beşi altın dokuz dünya şampiyonası madalyası eklediyseniz, başka bir şeyden bahsedemezsiniz zaten. Hele ki branşında düzenlenen beş büyük turnuvanın şampiyonlar listesine de adını eklediyse, saygı duymaktan başka bir şey yapamazsınız.
Ama işte karşısındakiler saygı duysalar da asıl saygı duyması gereken kişi kendinizden başkası değildir.
İşte en büyük sıkıntıya da burada düştü Nykanen. Yetenekleri yaptıklarını kendisine o kadar kolay gösterdi ki, erken tüketti her şeyi. Onun için kolay olsa da hep başarılı olma baskısı onu yıpratmaya başladı. 18 yaşından 28 yaşına kadar yapılabilecek ne varsa yapınca, kendisini başka bir kariyere, ihtiyaçlarını karşılamak için başka maddelere, güçlü olduğunu ispatlamak için sporu yerine şiddete yönelmeyi tercih etti. Rampalardan sahnelere transfer oldu. Şarkıcılık kariyerinde de beklediğini bulamadı. Alkol ve şiddet devreye girdi. Kariyeri boyunca zaten alkol hep yanı başındaydı. Ama kariyer bitince, denizdeki yılan oluvermişti şişeler. Zira evinde de huzuru bulamıyordu. Altı kez evlenmesi bundandı.
Beklentilerin yarattığı baskı, kariyer hüsranı, huzur arayışı, alkol, şiddet bir araya gelince, hapis yolu da tabii açılmıştı Nykanen için. Sürekli şiddet nedeniyle gözaltılar sonrasında 2006’da tutuklandı.
Aslında o da durmak istiyordu. Ama olmuyordu işte. Çünkü huzura alışık değildi. Bir taraftan da sürekli olaylar, sürekli kavga, sürekli kargaşa, sürekli düzensizlik çok yormuştu onu. İki sene önce kendini toparladı neyse ki diye düşünmeye başladık. Çünkü iflas ettikten sonra daha fazla görebileceği bir dip kalmamıştı. Artık yeniden zirveye olmasa bile deniz seviyesine çıkma vaktiydi. Alkolü bırakmıştı. Ev hayatını düzene sokmaya başlamıştı. Hatta ve hatta yeniden rampaya bile çıkmıştı. Veteranlar yarışmalarına katıldığı bile oldu. Ama sonuçta uzun yılların hasarı o kadar da kolay silinmiyordu. Evet toparlamıştı ama son iki seneye kadar hem vücuduna hem de ruhuna pek iyi davranmamıştı.
Belki de kendisine bahşedilen yetenekleri hiç olmasa daha iyi olurdu. En azından bunu kısa hayatının uzunca bir kısmında düşündüğüne eminim. O yetenekleri hiç olmasaydı, bütün bu karmaşaya, bütün bu kaosa düşmemiş olacaktı. Ama o zaman da biz onu tanıyamayacaktık. Birçok insan onun yaptıklarına öykünüp kayakla atlama ile gerek sporcu gerekse izleyici olarak tanışamayacaktı.
Acaba bu kadar yetenekli olmasaydı, hayat onu 55 yaşında aramızdan alır mıydı? Paralel evrende ne yaşanırdı kim bilir? Belki hakkında ne söylenirse söylensin, bir tarafı ne kadar siyahsa diğer tarafı da o kadar beyazdı Nykanen’in. En büyük sorunu, psikolojisinin yetenekleri kadar iyi olmamasıydı. Kimi onu bir alkolik, şiddete meyilli bir insan olarak anacak. Benim için ise kayakla atlamanın en büyük efsanelerinden biri olarak kalmaya devam edecek. Güle güle Nykanen.