Sıcaktan hiçbir şey yazamıyorum. Sevgili telefonu bekler gibi
heyecanla sıcaklıkların düşmesini bekliyorum. Aradı da ben mi
kaçırdım diye telefona bakar gibi, sürekli aynı sıklıkta telefonda
hava durumuna bakıyorum. 1-2 derece düşecek gibi olunca
heyecanlanıyorum. Diyorum herhalde o da bana karşı boş değil.
Huzuru bulurum. Beni ancak bir ayrılık paklar, bir terk! Şu haberi
bekliyorum: “Sıcak hava dalgası yurdumuzu terk etti.” Haydi
inşallah. Saadetimi buna bağlıyorum. Bir ayrılığı bu kadar
hararetle ve heyecanla bekleyeceğim hiç aklıma gelmezdi.
Güle güle sıcak hava dalgası, lütfen artık git, sorun sende
değil bende. Yalnız kalmaya ihtiyacım var. (Yani sensizliğe kuzum,
sensizliğe cicim, şekerim.) İşte sıcakla böyle bir ayrılık
konuşması yapmaya çalıştım. Başarılı olmadım. Çaresizlikten kendimi
klimaların hükümdarlığına teslim ettim bir süre. Akabinde de hemen
üşüttüm. Yatak döşek yatıyor ve sıcak havayla ilgili edilebilecek
küfürlerin sıralı tam listesini çıkarıyorum. Liste uzadıkça uzuyor
ve ben çarşafa yapışıyorum.
Kendimi oyalamak için bir şeyler okuyorum. Şöyle yazılar var:
“Kilo almanın doğal yolları.” Kilo almanın doğal yolları ne olacak
yahu? Yemek daha! Bundan daha başka ne yol olacak? Baklavayı böreği
dayayacaksın! Keşke bir derdim bu olsa. Bunalıp pencereden
bakıyorum. Çocuklar bahçe hortumunu almışlar ellerine, onunla
oynayıp birbirlerini ıslatıp duruyorlar. Esmiyor. Esmiyor da
esmiyor. Bütün pencereler açık ama nafile. Bir fili hortumla
yıkarlar gibi bahçedeki çocuklar da benim üzerime hortumla su
fışkırtıp dursalar diyorum. Ama değil dışarı çıkmak, bir odadan
öbürüne geçmek bile bu sıcakta büyük yatırım. Buna mutlaka değmesi
gerekiyor. Yani eğer bu baygınlıkta o enerjiyi harcayacaksam buna
mutlaka değmeli.
Salonda vantilatör var. Bir ara onun cazibesine kapılıp yanına
gittim. Vantilatörün karşısında ben de onunla beraber kafamı
döndüre döndüre duvara baktım. Bir saat sonra serseme döndüm.
Üzerine bir ayran çaktım. Sonra bayılmışım. Hapşırarak kendime
geldim ve üşütmüş olduğumu hatırladım. Sürünerek odama geri döndüm.
Sıcakta hasta olmak duble külfetli bir şey. Çifte kavrulmuş külfet
mi demeli? Teşbihim de bozuldu. Sıcak teşbihe, dile, kaleme, ruh
halinin dehlizlerine, her yere giriyor, oyun bozup çıkıyor. Sokulma
sıcak rica ederim. Düş yakamdan. İstenmediğini anla. Sıcak! Sıcak
bak sana söylüyorum! Bak bunca insan sana nasıl hakaretler ediyor.
Öff… İşte hiç oralı bile olmuyor.
Şimdi bir şişe su alıp çekiliyorum ve sıcağa atılacak triplerin
en büyüğünü atarak susuyorum. Hiç konuşmayacağım. O bir şey derse
cevap bile vermeyeceğim. Bırakacağım ki o hatasını kendi anlasın.
Haydi bakalım el mi yaman, Gülfim mi yaman! Derken göz kapaklarım
ağırlaşıyor, yavaş yavaş kapanırken sıcağa galiba yine yenik
düşüyor, bayılıyorum. Siz kendinizi kollayın değerli okurlar, siz
esen kalın, hoşçakalın.