Gülgün Erdoğan Tosun: Muhalefetin elinde üç potansiyel cumhurbaşkanı adayı bulunuyor

Prof. Gülgün Erdoğan Tosun, cumhurbaşkanlığı seçimi için muhalefetin elinde Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Yavaş olmak üzere 3 olası cumhurbaşkanı adayı olduğunu söyledi.

Abone ol

Namık Alkan

İZMİR – Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kimin aday olacağı konusu gündemdeki yerini koruyor. Yaklaşan seçimler öncesi muhalefetin elinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş olmak üzere 3 potansiyel cumhurbaşkanı adayı bulunduğunu söyleyen siyaset bilimci Prof. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun, muhtemel adayları değerlendirdi.

Tosun, Kılıçdaroğlu’nun popülizmden uzak, ılımlı ve uzlaştırıcı, müzakereci kimliğinin geçiş süreci için olumlu özellikler olarak değerlendirilebileceğini söyledi. HDP cephesinde Kılıçdaroğlu veya İmamoğlu’nun adaylığı konusunda bir tartışma bulunmadığını ifade eden Tosun, Yavaş veya Akşener’in olası adaylığına karşı bir direnç bulunduğunu belirtti.

'İKTİDARIN MEŞRUİYET ZEMİNİ İÇERİDE VE DIŞARIDA ZAYIFLAMAKTA'

Seçimlere bir yıldan daha az bir zaman kaldı. Genel görünüm Cumhur İttifakı’nın oylarının düştüğü Millet İttifakı’nın oylarının da arttığı yönünde. Siz geldiğimiz aşama itibarı ile içinde bulunduğumuz siyasal tabloyu nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve yüksek enflasyon baskısı nedeniyle toplumsal gruplardan yükselen hoşnutsuzluk anketlere, araştırmalara ve köşe yazılarına da yansıdı. Anlaşılan o ki, 2002’den beri Türkiye’yi yöneten AKP ve devamındaki Cumhur İttifakı’nın yaşadığı metal yorgunluğu sadece bazı bakan veya bürokratların değiştirilmesiyle giderilemeyecek dereceye ulaştı. Yılbaşından bu yana doların önlenemeyen yükselişi nedeniyle Merkez Bankası, mültecilere yönelik açıklamaları ve uygulamaları nedeniyle İçişleri Bakanlığı, Türkiye’nin en fazla eleştirilen kurumları oldu. İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanlığı kararıyla çıkılması konusunda Danıştay’ın vermiş olduğu nihai karar, kadın cinayetleri ve çocuk tecavüzcüleri hakkında vicdanları yaralayan kararlar, yargı mensuplarıyla ilgili kamuoyuna yansıyan iddialar, il-ilçe seçim kurulu başkan ve üyelerinin seçimiyle ilgili düzenlemeler nedeniyle yargıya yönelik güvensizliğin arttığını söylemek yanlış olmayacak. İnsan Hakları Derneği’nin 2021 yılında KONDA’ya yaptırdığı Hapishaneler ve Mahpuslar Algı Araştırması sonuçlarına göre, araştırmaya katılanların yüzde 69’u adalete güvenmediğini, yüzde 72’si ise insanların haksız yere tutuklandığını düşündüğünü belirtti.Geçen yaz hepimizin yüreklerini yakan ve zamanında müdahale edilemediği için hızla yayılan orman yangınları yazın başlamasıyla birlikte tekrar gündeme geldi. Yangınlara müdahale konusundaki başarı veya başarısızlık iktidarın hanesine yazılacak önemli bir not olacak.

Kısaca toparlamak gerekirse, Adalet, İçişleri ve Merkez Bankası eksenindeki tartışmalar ve krizler sonucunda Türkiye tipi Cumhurbaşkanlığı rejiminin tek adam görüntüsünün son dönemde yalnız adam görüntüsüne dönüşmüş olması, iktidarın oy potansiyelinin iktidar başarısından çok cumhurbaşkanının şahsına bağlı görünmesi dikkate değer. Mevcut iktidarın son dönemde kamuoyunun önüne içeride kutuplaşma (Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-muhafazakâr vb.), dış politikada Tahran’daki zirvenin hemen ertesinde Irak’ta yaşanan bayrak krizi, Yunanistan’la yine ve yeniden adalar ve kıta sahanlığı krizi, Avrupa Konseyi ile yaşanan sıkıntılar ve yeni çatışmalar yerine bir başarı ortaya koyamamış olması, tüm dünyada popülist liderlere ve yöntemlere yönelik yükselen ortak tepki, iktidarın meşruiyet zeminini içeride ve dışarıda zayıflatıyor. Hal böyle olunca, Cumhur İttifakı’nın oyları gerilerken, doğal olarak muhalefet konumundaki Millet İttifakı’nın oyları artıyor.

Bu bağlamda muhalefetin iktidar karşısındaki konumunu nasıl değerlendirmemiz gerekir?

Muhalefetin iktidar karşısındaki konumunu değerlendirebilmek için üç ana aksa bakmak gerekir. İlk olarak muhalefetin yerel yönetimlerdeki başarılı uygulamalarına, ikinci olarak CHP liderinin, kadrolarının ve örgütünün başarılarına, üçüncü olarak ise Türkiye masası veya demokrasi masası olarak isimlendirebileceğimiz altılı masa etrafında muhalefetin ortak başarılarına.

Yerel yönetimlerde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın başarılı uygulamaları onları birer potansiyel Cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkarırken, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun izlediği zihinlerde önalan (pro-aktif), çoğu zaman iktidara yol gösteren siyaset tarzı, halk nezdinde iş yapma kapasitesinin onaylanması anlamını taşıyor. Buna örnek olarak daha önceki dönemde emekli ikramiyeleri, yeni dönemde KYK borçlarındaki faizin silinmesi, asgari ücretin arttırılması ve ocak ayında yeniden gözden geçirilmesi konusunda Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği politikaların iktidar tarafından uygulamaya alınması muhalefetin başarı hanesine yazılıyor. Kılıçdaroğlu, Türkiye masasının kurulmasına öncülük ederek, örgüt olarak CHP’yi milliyetçi ve muhafazakâr tonlara sahip partilerle bir araya getirmeyi başarırken, masayı oluşturan tüm liderler yarının Türkiye'si ideali etrafında müzakerecilik temelinde bir siyasal mutabakat metni olarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Belgesi'ni ortaya koymayı başardılar. Altılı masayı oluşturan liderlerin mevcut siyasal iktidara yönelik meydan okuması olarak değerlendirilebilecek bu mutabakat metni karşısında iktidarın genel olarak re-aktif savunma pozisyonunda kaldığını söylemek yanlış olmaz. Muhalefetin gündem belirleyici atakları karşısında iktidarın zayıflayan söylemi muhalefetin rekabet yüzünden ortak bir aday çıkaramayacağı, aday çıkarsa da ekonomik program çıkaramayacakları (ekonomik sorunları çözemeyecekleri), ekonomik program çıksa da muhalefet iş başına gelirse halkın (ve iktidara yakın grupların, iş dünyasının, cemaatlerin) kazanımlarını kaybedeceği iddialarına sıkışmış durumda.

ORTAK ADAY VE ORTAK EKONOMİ PROGRAMI

Altılı masanın altıncı toplantısı 7 Ağustos’ta yapılacak. Bugüne kadarki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Çalışmaları zorlayabilecek en önemli konular nelerdir?

2023 yılında hem Cumhurbaşkanlığı hem de milletvekili seçimleri bir arada yapılacağı için altılı masanın seçim stratejisini iki odakta değerlendirmek yerinde olur. Altılı masayı oluşturan liderler ilk kez 2021 yılı Ekim ayında TBMM’de bir araya gelerek güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili ortak bir metin oluşturma çalışmalarına başlamıştı. İlk toplantıdan bu yana masanın asli hedefi tek adam yönetimine evrilmiş olan partili Cumhurbaşkanlığı sistemini sona erdirmek ve Türkiye’yi demokratik geri kayma sürecinden çekip çıkararak, demokratik hukuk devletinin üstünlüğünü yeniden sağlamak iddiasıdır. Dolayısıyla bir anayasal reform girişimi olarak adlandırabileceğimiz bu süreç 2023 seçimleriyle sınırlı olmadığı gibi, içinde uzunca bir geçiş dönemini barındıran 2023 sonrasına uzanıyor. Sürecin başarısını daha bir yıl bile dolmadan değerlendirmek ne yerinde ne de uygundur. Sürecin başlangıcından bu yana en büyük başarısı liderlerin dağılmadan müzakere sürecini yönetebilmiş olmalarıdır. Parti tabanlarından gelen farklılıklar ve farklılıkların korunması yönündeki taleplerin partilerin liderleri ve üst kadroları tarafından şu ana dek oldukça iyi yönetildiğini, 28 Şubat 2022’de kamuoyuna açıklanan güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasının başarı hanesine yazıldığını söyleyebiliriz. Altılı masanın önceki toplantılarında ele alınan seçim güvenliği, parlamenter sisteme geçiş yol haritası, siyasi ahlak yasası ve ekonomik krizin aşılmasına yönelik olarak Kurumsal Reformlar Komisyonu'nun hazırladığı raporda yer alan Ekonomik ve Sosyal Konsey'e işlerlik kazandırılması, Merkez Bankası’nın güçlendirilmesi ve bağımsızlığının teminat altına alınması, Strateji ve Planlama Teşkilatı’nın kurulması önerileri uyumlu bir çalışma ortamının sürdürüldüğü izlenimi veriyor. Altılı masanın devam eden çalışmaları mevcut hükümet sisteminin zarar verdiği, devletin yönetim modeli, kurumsal yapısı, hukuk, temel hak ve özgürlükler, ekonomi başta olmak üzere tüm alanlardaki yıkımı durdurmak, hukukun üstünlüğünü yeniden hakim kılmak odaklıdır. Büyük Türkiye fotoğrafına odaklanılarak çözüm önerileri geliştirilerek iktidarın elinden gündem belirleme gücü alınıyor. Sürecin başarıyla ilerlediğine dair bir başka gösterge, iktidar kanadının seçimlerde muhalefete avantaj getirecek mevcut düzenlemeleri ortadan kaldıran yeni seçim kanununu Meclis’ten geçirmesine rağmen masanın dağılmamış olmasıdır.

Masanın çalışmalarını zorlayabilecek temel nokta 2023 seçimlerine odaklı sorulardır. Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik masadan ortak aday çıkacak mı, çıkacaksa bu kim olacak? İktidarın ana stratejisi tartışmanın ana odağını Türkiye’nin iyi yönetilememesinden çıkarak, seçimlerde ortak bir adayın gösterilip, gösterilemeyeceği noktasına çekmek. Şu ana kadar muhalefetin iktidarın bu oyununa düşmediğini görmekteyiz. Cumhurbaşkanlığı seçimi önemli bir meseledir, ancak asıl önemli olan seçimlerden sonra da altılı masanın müzakere zemininin devam etmesidir.

Liderler üzerinde zorlayıcı baskı unsuru olabilecek ikinci önemli konu kamuoyu araştırma sonuçlarının tartışılmasıdır. İktidar kanadını oluşturan AKP ve MHP’nin oy kaybı anketlere altılı masa içindeki diğer partilerin hanesine oy kazancı olarak yansıyacak. Sürecin bu şekilde işlemesi gayet doğaldır. İktidar hanesinden kopan seçmenler kendi ideolojik bagajlarıyla uyumlu parti arayışında olacaklardır. Muhalefet partilerine kayan seçmenlerin muhalefetin kendi içindeki rekabeti değil, iş birliğini desteklemesi gerekir.

İlerleyen süreçte masanın içinden ortak bir cumhurbaşkanı adayı çıkaracağını, hatta kamuoyunun önüne bir ekonomik programla çıkacağını düşünüyorum. Ortak aday ve ortak ekonomi programı masanın en önemli misyonlarından biri. Seçim takviminin resmen açıklanmasına kadar geçecek süreyi liderlerin en iyi şekilde kullanması beklenir.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri dışında TBMM milletvekili seçimleri açısından olabilecek en yüksek sayıda sandalyenin kazanılması için ittifak içinde ittifakların yapılması muhtemeldir ve doğaldır. Masanın üyelerinden Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da daha önce “ittifak içinde bir ittifakın” gündeme gelebileceğini ve benzer geleneklere benzer siyasal pozisyona sahip partilerin tek bir listeyle seçime girebileceğini belirtmişti. Millet İttifakı çatısı altında siyasi değerler ortaklığı üzerinden kurulacak küçük ittifaklar rekabetten ziyade, TBMM’de sandalye sayısını arttırmaya ve muhafazakâr seçmenin temsiline yönelik stratejik girişimler olarak değerlendirilmelidir.

'LOKOMOTİF GÜÇ KILIÇDAROĞLU VE AKŞENER'

Kuşkusuz altılı masanın en önemli konularından biri cumhurbaşkanı adayını belirlemek. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı daha çok öne çıkıyor. Bu noktada bir uzlaşı sağlanır mı? Sizin aday konusundaki öne çıkan tahmininiz nedir?

Bugüne kadar yapılan toplantılarda -kamuoyuna yansıdığı kadarıyla- herhangi bir cumhurbaşkanı adayının ismi konuşulmamış olmakla birlikte, cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılmasına yönelik stratejilerin konuşulduğunu söyleyebiliriz. Yine kamuoyuna yansıyan görüşlere göre, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun aday olmayı düşünmediği, İYİ Parti lideri Meral Akşener’in ise “başbakanlığa talibim” açıklaması akıllarda. Altılı masayı oluşturan liderlerin her biri ittifak içinde karar alma konusunda eşitler arasında birinci konumda olmakla birlikte, hem oy oranları açısından hem de ittifakın kurucu unsurları olması açısından lokomotif güç CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’dir. Meral Akşener’in başbakanlığa talip olması bir anlamda ittifak içinde Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı konusunda elini rahatlatıyor. Ayrıca Akşener’in, “13'üncü Cumhurbaşkanı Millet İttifakı’nın adayı olacak” görüşünü dikkate aldığımızda, adayın ittifak tarafından belirleneceğini söyleyebiliriz. Akşener’in bu açıklaması, 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına bakılarak yapılmış bir çıkarımın sonucu olarak okunabilir. İlk turda bütün partilerin kendi adaylarını çıkardıkları seçim stratejisi yenilgiyle sonuçlandığı için, ittifakın belirleyeceği ortak adayla seçime gidileceği, yani tek tur-tek aday stratejisinin uygulanacağına işarettir. Dolayısıyla burada bireysel bir açıklama değil, altılı masa toplantılarından birinin sonucunda adayın açıklanacağı izlenimi edinmekteyim. Bardağın dolu tarafını görmek gerekirse, muhalefetin elinde 3 potansiyel cumhurbaşkanı adayı bulunuyor: Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş. Muhalefet blokunun adayı olarak öne çıkacak ismin ekonomik, sosyal ve siyasal haklar/sıkıntılar alanındaki iyileştirmeleri içeren yarının Türkiye'si programı ve kadrosuyla başarılı olacağı konusunda halkı ikna etmesi önemlidir.

Kulislerden yansıyan bilgilere göre Millet İttifakı'nın ortak adayının kim olacağını öğrenmek için 29 Ekim’e kadar beklemek gerekiyor. Ağustos ayında Saadet Partisi ev sahipliğinde yapılacak yedinci toplantıda aday belirleme stratejisinin görüşülebileceği söylenebilir. Kılıçdaroğlu’nun popülizmden uzak, ılımlı ve uzlaştırıcı ve müzakereci kimliği geçiş süreci için olumlu özellikler olarak değerlendirilebilir. Adaylık sürecinde iktidarın kutuplaştırma siyasetinin bir parçası olarak başvurduğu Alevi-Sünni kutuplaştırmasını Kılıçdaroğlu’nun adaylığı aleyhine kullanabileceği bir kart olarak cebinde tuttuğunu belirtmek gerekir. Bu noktada belirleyici faktörler olarak, ekonomik buhranlardan sıkılmış olan halkın ve güvenli bir gelecek öngörüsünden yoksun (işçiler, emekliler, gençler, kadınlar, doktorlar, avukatlar, mühendisler gibi) kesimlerin bu kutuplaştırma siyasetine prim vermemesi ve altılı masa içinde muhafazakâr kesimlerin temsilcisi olan Saadet Partisi ile Gelecek Partisi liderlerinin halkı ikna etmesi iktidarın beklentilerini boşa çıkarabilir. Aday isminin kesinleştirilmesi sürecinde partilerin ortak veya ayrı olarak yaptıracakları kamuoyu araştırmalarının da belirleyici olacağını düşünüyorum.

'HDP CEPHESİNDE YAVAŞ VEYA AKŞENER’İN OLASI ADAYLIĞINA KARŞI DİRENÇ VAR'

Selahattin Demirtaş ve Mithat Sancar, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak aday düşüncesine açık olduklarını ama olmazsa kendi adayları ile seçime gireceklerini açıkladılar. HDP’nin aday çıkarması seçimleri nasıl etkiler?

Selahattin Demirtaş ve Mithat Sancar’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak aday düşüncesine açık olduklarını açıklamaları oldukça önemlidir. TBMM’de temsil edilen bir Türkiye partisi olarak ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizden, siyasal krizden, iktidar eliyle yürütülen kutuplaştırma siyasetinden, demokratik gerilemeden ve yargı bağımsızlığına düşürülen gölgeden etkilenen toplumsal grupların temsilcileridir. Bu nedenle içinde yer almamakla birlikte altılı masanın savunduğu yarının Türkiye’si idealine ve Türkiye’nin yeniden demokratik hukuk devleti ilkelerine geri döndürülmesi fikrine uzak olduklarını düşünmek mümkün değildir.

Siyasi yasaklı olması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı adaylığı hukuken mümkün olmayan Selahattin Demirtaş, 4 Temmuz 2022 tarihinde T24’de yayınlanan yazısında, “Altılı masa ile HDP arasındaki işbirliğinin önündeki en büyük engeller olarak iktidarın ürettiği algıları ve muhalefetin bu algılara cesur bir değişim hamlesiyle yanıt verememesi”ni göstermişti. Bu yönde HDP’nin bir Türkiye açılımı yapmasını, özgüvenli bir şekilde tüm Türkiye’yi kucaklaması gerektiğini belirtmişti. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar da “müzakere ile açık diyalog ve mutabakatla ortak aday fikrine açık olduklarını” duyurmuştu. Her iki açıklamayı dikkate aldığımızda belli adaylık koşullarının sağlanması halinde ortak adaya oy verilebileceği ima ediliyor. Kamuoyuna yansıyan haberlerden izleyebildiğim kadarıyla HDP cephesinde Kılıçdaroğlu veya İmamoğlu’nun adaylığı konusunda bir tartışma bulunmuyor. HDP cephesinde Yavaş veya Akşener’in olası adaylığına karşı bir direnç bulunuyor.

Altılı masa bileşenleri tarafından HDP tabanının direnç göstereceği bir adayın belirlenmesi durumunda, HDP’nin kendi adayıyla seçime gitmesi cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turda kazanılmasını zora sokabilir. Özellikle belirtmek gerekir ki, HDP’nin kendi adayını çıkarması durumunda Cumhur İttifakı adayı olarak Erdoğan’ın kazanması da garanti olmayacaktır. Zira mevcut ekonomik ve siyasal koşullar altında seçmen dağılımı 2018’dekinden çok farklı olacaktır. Ancak bu noktada HDP’li politikacılara yönelik baskı ve HDP’nin kapatılması kartını cebinde tutan ve arada masaya getiren iktidarın bundan ne gibi bir siyasal çıkar peşinde olduğunu HDP’nin çok iyi analiz etmesi gerekir.

Muhalefete düşen görev, iktidarın yarattığı algıyı aşarak Türkiye’de demokrasinin yeniden kurgulanması sürecinde HDP’nin TBMM bileşenlerinden biri olduğunu kabul ederek diyalog kanallarını açması ve önceliğin demokrasiye geri dönüşe verilmesidir.