Evet, Gülşen’in sosyal medyada gündem olan sözlerinin savunulabilir yanı yok. Kendisi de savunmuyor zaten. Özrünü diledi. Hatasını kabul etti. Özrü kabul etmek de bir erdem. Ancak erdemli davranışı, iktidar kanadından bekleyen pek kimse olacağını sanmam. Nitekim özrü kabul etmek bir yana orantısız bir yargısal müdahale gerçekleştiriliyor. Gülşen hakkında hemen işlem başlatılması, ifadeye çağırılmak yerine mevcutlu getirilmesi, tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilip anında tutuklanması konunun bir kin ve hınç davası olduğunu gösteriyor. Sosyal medyada 200 bin kişilik bir savaş verdiklerini, artık sosyal medyayı kendilerinin yönettiğini söyleyen Osmanlı Ocakları eski başkanının seçim tarihini hedef olarak gösterdiği videosu da aynı günlerde gündeme geldi. Ancak iktidar, kendisini seçim sürecinde, sosyal medya manipülasyonları yapma imalarıyla töhmet altında bırakan bu video paylaşımından rahatsız olmadı. Hukuk devletinde, hukuk dairesinde yönetim sergileyenlerin en çok bu videodaki sosyal medyayı yönetmek iddiasının seçim yarışının adaletli olmayacağı imasından tedirgin olmalı, yalanlamalı, susturmak için suç duyurusunda bulunmalıydı. Gerçek skandal bu ama kimsenin umurunda değil. Gazetecileri, sanatçıları, sivil toplum örgütlerini genel olarak muhalif kesime mercek tutan savcımız sosyal medya trollerinin işaret fişeğini ölçü alıyor gibi.
İmam Hatipler iktidarın yumuşak karnı olmaya devam ediyor. 20 yıllık iktidara rağmen hala ezilmişlik iddiasındaki İmam Hatiplilerin aşağılandığı iddiası bütün yöneticileri ayağa kaldırdı. Peki, Gülşen aylar önce uzun süren bir kişilik hakları saldırısı yaşarken neredeydiler? Sahne kıyafetleri nedeniyle cinsiyetçi hakaretlerle saldırılara hedef olan Gülşen’in yanında değillerdi. Saldıranları bir kadının, bir sanatçının onurunu çiğnemek, hak ihlali nedeniyle, kişilik haklarını yok sayan küfür niteliğindeki hakaretlerle saldıranlar hakkında hukuki işlem yapıldı mı? Savcı harekete geçti mi? Hayır. O halde şimdi Gülşen özür dilediği halde bunca orantısız işlemin arkasında yatan nedir? Muhtemelen seçmen konsolidasyonu…
İmam Hatiplilere dil uzatmak seçmenin de rahatsız olacağı bir durum ve bunu tepe tepe kullanacakları anlaşılıyor. Atama, tayin ve terfilerde ehliyete, liyakat bakılmak yerine lise diplomasına bakıldığı bir dönemde, eğer İmam Hatipli ise ehliyet ve liyakat aranmadığı 20 yıllık iktidara rağmen hala kendilerini yeterince prestij elde etmiş göremeyenler için yapılacak bir şey yok. Gerçi İmam Hatip öğrencileri ve mezunlarının tümü elbette iktidarın payandası değil. Hatta giderek eriyen seçmen kitlesinde İmam Hatip mezunları da yer alıyor kuşkusuz. 2023 seçimlerinde AKP tekrar iktidar olmak için aranan kan bulunmuş gibi dört elle sarıldı iktidar konuya. Ki epey arandığı, derinlerden, veri madenciliğiyle çıkarıldığı, işlenerek tam istenilen anlama gelecek şekilde biçimlendirildiği hissi uyandıran eski bir video söz konusu olan. Ama şimdi servis edildi ve düğmeye basılmış gibi her yetkili kişi üzerine konuştu ve savcı harekete geçti, yargı talimatlı dedirten bir hızlı işlem yapıldı. Tam da gökkuşağı bayrağıyla sahnede görüntülenmesinin ertesinde bunların yaşanıyor olması tesadüf değil. Ancak unuttukları, görmek ve anlamak istemedikleri önemli bir husus İmam Hatipliler onların bildiği, zannettiği gibi kışkırtmalara hemen kanan, emir komutayla hareket eden yekpare bir kitle değil. Eskide kalmasına pek fırsat tanınmayan bir benzetme kullanacak olursam şimdi İmam Hatipliler de rahatsız ama Gülşen’den çok iktidarın askeri sayılmaktan rahatsız pek çoğu. Biliyorlar sevmedikleri sanatçıyı dinlemek zorunda olmadıklarını. Hoşlanmadıkları kıyafetlere karşı bakışlarını terbiye etmeyi birçoğu biliyor, öğreniyor.
Bugün yeri gelmişken Ebubekir Sifil hakkında ben de buradan suç duyurusunda bulunayım. Acar savcımızdan kaçmaz eminin. Namaz kılmayanların öldürülebileceğine dair söylediği sözler ki, Kur’an’da yeri yok ama asıl mesele ölümle tehdit suçu. Öyle kin, nefret, aşağılama filan değil düpedüz alenen yapılmış ölüm tehdidi ve kendisine inananların etkileneceği bir teşvik ve azmettirme fiili var ortada, apaçık.