Adamın derdi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne kayyım atanmasından ziyade, belediyeyi neden Diyarbakırlı olmayan bir kadının yönetiyor olmasıydı. Gültan Kışanak kadındı, Diyarbakırlı değildi ve bir süre önce tutuklanmış, yerine kayyım atanmıştı. Konumuz yaklaşan seçimlerdi ve adam, HDP'yi gösterdiği adaylar üzerinden eleştirmeye çalışıyordu.
Adam, küçücük bir dükkanda, halka tatlı yapıp satan küçük esnaftı ve AK Partiliydi. HDP'ye yönelik bir çeşit kara propaganda yapmaya çalışıyordu.
Gültan Kışanak'la, onun belediyecilik pratiği ve HDP'nin eş başkanlık politikasıyla da, tahmin edilebileceği gibi, hiç ilgilenmiyordu.
Adamın eleştirilerinde komik bir şey yoktu, kendisinin Bingöllü olması dışında.
Bir de şöyle trajik bir şey vardı: Benim yıllar önce tanıdığım Gültan Kışanak'ın nasıl bir insan olduğuna dair zerre kadar fikri ve bilgisi yoktu adamın.
*
Evet, Gültan Kışanak ile Demokrasi gazetesinde, 1997'de birlikte çalıştık. Kültür sanat muhabiri olarak çalışmaya başladığım gazetede, bir süre sonra editör oldum. Bu, Gültan Kışanak ile hiç değilse sabah toplantılarında bir araya gelmek anlamına geliyordu.
1997'de tanıdığım Gültan Kışanak, gazeteciliğe Güneş gazetesinde başlamıştı. Ardından kısaca "Gündem" diye isimlendirilen ve "Özgür Basın" diye tarif edilen gazetelerin kuruluşunda yer almış ve önemli kademelerde görevler üstlenmişti.
Burada bir parantez açmak gerekir mi bilmiyorum. Ama "önemli kademeler" öyle alışılagelmiş bir terfi etme meselesi değildi "Özgür basın" geleneğinde, bilinsin isterim. Önemli kademelerde bulunanların hayatı kolaylaşmıyor ve maaşı artmıyor mesela. Tam tersine sorumluluk artıyor, devlet başta olmak üzere muhataplarının artması anlamına geliyor. Uzaktan bakarak da olsa (ben hep uzaktan baktım) önemli kademelerde bulunan arkadaşların hayatının benimkinden çok zor olduğunu görmek mümkündü.
İşleri zordu. Bir yandan hayat gailesi (Gültan Kışanak'ın kızı gazetede büyüdü), bir yandan gazetenin çıkarılmasına neden politik duruşun yükümlülüklerini yerine getirme çabası. 1990'lı yıllar bütün Kürtler için olduğu gibi gazeteciler için de zordu. Gültan Kışanak'ın gazeteci arkadaşları sokak ortasında vurulmuş, hapse atılmış ya da sürgün edilmişti biz tanıştığımızda. Bütün bunların yükünü insan nasıl taşır omuzlarında, yüreğinde? Belki Gültan Kışanak, en çok yoldaşlarının düştüğü yerden mücadele ettiğinin bilinciyle bu yorucu duyguların üstesinden geliyordu, kim bilir.
*
Gazetede çok muhabbet ettiğimizi hatırlamıyorum. Sabah toplantılarında gündem vermek dışında sessizdim. Sayfa bittikten sonra, yeni haberler için, genellikle dışarı atıyordum kendimi.
Ama şunu söyleyebilirim: Gültan Kışanak'ta güleç bir abla edası vardı. Bu muhtemelen sakin bir insan olmasından kaynaklanıyordu. Yönetim kademesinde nasıldı bilmem elbette. Çünkü sakin abla edasının yanı sıra güçlü ve kararlı bir karaktere sahip olduğunu da apaçık hissettiriyordu. Geçenlerde, "Arada Gültan'a sığınıyordum" dedim birlikte çalıştığımız arkadaşımıza. "Arada Gültan'dan kaçıyorduk" dedi gülerek. Demek, benim de Gültan Kışanak'la ilgili bilmediklerim vardı.
Gültan Kışanak daha sonra Diyarbakır'a yerleşti ve böyle acı tatlı hatıralar kaldı 90'lı yıllardan.
*
Gültan Kışanak 2007'de milletvekili seçilmiş, 2009 yılında Selahattin Demirtaş'la birlikte Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) Eş Genel Başkanı olmuştu ben Diyarbakır'a yerleştiğimde. Artık ancak haber takibi yaparken karşılaşabiliyordum onunla. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı seçildiğinde ve yerine kayyım atandığında da Diyarbakır'daydım.
2016'da OHAL kapsamında bazı belediyelere kayyım atanmış, HDPli vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması hız kazanmış, mahkemeler haklarında 'zorla getirme' kararları almıştı.
Gültan Kışanak da yerine kayyım atanacağını, hapse konulacağını ve türlü eziyetlere maruz kalacağını hepimizden daha iyi biliyordu.
Ankara'daydı, Meclis Darbe Komisyonu'na şunları anlatıyordu: "2009'da çözüm sürecinin konuşulduğu dönemde KCK operasyonları başlatıldı. Paralel devlet yapılanmasının gerçek yüzünü ortaya çıkarmak istiyorsak başlamamız gereken yerlerden biri de KCK operasyonlarıdır. 'Bu operasyonları kim yaptı, nasıl yaptı, sorgulanması gerekir. O dönem hükümeti defalarca uyardık, yaşananın darbe olduğunu söyledik. Ama iktidar bizi dinlemedi, tam tersi operasyonlara sahip çıktı."
Sonra Diyarbakır uçağına bindi. Diyarbakır havaalanında polisler onu bekliyordu.
*
İlk kez Diyarbakır'da üniversite öğrencisiyken tutuklanmış, Diyarbakır Cezaevi'nde yatmıştı Gültan Kışanak. Burada yaşadığı ve tanık olduğu zulmü, bilebildiğim kadarıyla çok az anlattı. Ancak Bülent Arınç'ın bir televizyon kanalında anlattıkları, gözlerin Gültan Kışanak'a çevrilmesine neden olmuştu o tarihte. Daha sonra 'FETÖ'ye finansal kaynak sağladığı gerekçesiyle KHK ile kapatılacak televizyon kanalında Arınç, şunları söylemişti: "Ben bir BDP'li kadın milletvekiline çok kızıyordum, çok beddua ediyordum. Halen milletvekili bu insan. Ama onunla ilgili bir hatıra dinledim, şimdi artık kızmıyorum. Çünkü 17 yaşında bir genç kız iken Diyarbakır Cezaevi'nde o kadar ahlaksızca bir işkenceye maruz kalmış ki, o kadar kendisini zorlamışlar ki, ben de aklıma gelse dağa çıkarım."
Arınç'ın anlattıkları ve memleketin siyasetçi profili hakkında söylenebilecek çok şey var. Ama konu o değil.
Konu Kürt meselesiydi ve bunu en iyi bilenlerden biri de yine Gültan Kışanak'tı. Bu nedenle, Arınç'ın anlattıklarını şöyle değerlendirecekti: "Sayın Arınç sadece benimle değil, KCK tutukluları, köyleri boşaltılanlar ve cezaevlerinde mağdur edilenlerle de empati kurmalı."
Cevap net ve kararlı. Bir kişinin mağduriyetine değil, bütün bir halkın gadre uğradığına işaret eden politik tutum. Arınç, zamanında bu politik tutum için kızıyor ve beddua ediyordu Gültan Kışanak'a.
*
Bülent Arınç'tan yıllar önce bir kişi daha vardı Gültan Kışanak'a çok kızan: Diyarbakır Cezaevi Müdürü Esat Oktay Yıldıran.
Bu kızgınlığın nedenini, Gültan Kışanak, şöyle ifade edecekti: "Cezaevi Müdürü Binbaşı Esat Oktay Yıldıran vardı… Bir gün bizim kadınlar koğuşuna girdi… Herkes ayağa kalktı, ben kalkmadım… Sırf içeri girdiğinde ayağa kalkmadım diye, sırf bu gerekçeyle beni köpeği Co’nun kulübesine tıktırdı. Köpeğinin bile kalmak istemediği, pislik içinde, küçücük bir kulübeydi bu… Bir gün değil, iki gün değil, bir ay değil, iki ay değil, tam altı ay orada kaldım. Nefes almanın bile zor olduğu o kulübede bana her gün dayak attılar, her gün işkence yaptılar."
Gültan Kışanak, zulmüyle meşhur bu cezaevinin müze olması için çaba sarf etti. O tarihte Cumhuriyet'ten Aslı Uluşahin'e, "Co'nun kulübesini anlatacak ve şöyle diyecekti: "Bir kere hayvan barınağında kalıyorsun, Co'nun pisliği, yemek artıkları... Ama her şeye rağmen insan olmanın yüceliğini koruyorsun. Orada ben 'Cisminin ne olduğu önemli değil, ama duygu çok önemli. Her şeye rağmen, fiziki şartlar ne olursa olsun ben insan olarak kalacağım' dedim."
O halde şöyle diyebiliriz: Diyarbakır Cezaevi'nin insanlık dışı koşullarından insan olarak çıktı Gültan Kışanak. Ve hayatı boyunca egemenlere biat etmediği için kızılacak Kürtler arasında ilk sıralarda yer aldı.
Gültan Kışanak'ın yaşadıkları Kürt halkının ve Kürt siyasetçilerinin yaşadıklarından bağımsız değil elbette. Ancak bazı meseleler bazı insanlar üzerinden sembolleşiyor ve tarif ediliyor.
*
Kardeşi vefat edince devlet merci inisiyatif göstermiş, masrafları alarak Gültan Kışanak'ı hapsedildiği cezaevinden Elazığ'a getirmiş. Etrafında jandarmalar var Gültan Kışanak'ın. Kameralar akrabalarına, dostlarına sarıldığını gösteriyor. Kederli ve yorgun. Arada bir yüzünde alametifarikası o gülümseme beliriyor. Yine kederli ve yorgun.
Sonra o fotoğraf. Gültan Kışanak'ın ablasının mezar taşına sarıldığını, başını eğdiğini gösteren, bu yazının yazılmasına vesile olan o fotoğraf.
Gültan Kışanak 4 saat kalıyor Elazığ'da. Tutulduğu cezaevine götürülürken kendisine yaşatılanları Antep Milletvekili Sevda Karaca aracılığı ile öğrendik.
Bu yazının yazılmasına bir diğer vesile budur.
Kişisel tarihi göstermiştir ki Gültan Kışanak, mahpus edilse bile asla teslim olmayan bir Kürt kadını. Başını ancak kardeşinin ya da yoldaşlarının mezar taşına yaslarken eğen bir insan. Mahpushanede kitap yazan bir gazeteci. Mahkemelerde siyasi savunma yapan bir siyasetçi.
Yorgun ve kederli olsa da kişisel bir yakınma duymayacağımız hep vakur ve mağrur bir profil.
"Her şeye rağmen, fiziki şartlar ne olursa olsun ben insan olarak kalacağım" demeye devam ediyor Gültan Kışanak.
Bu istikrarlı devamlılığın, küçük esnaftan büyük siyasetçilere kadar kimleri, nasıl kızdırdığını biliyoruz. Ancak şahsen, şu anda onları hiç düşünmüyorum. Gültan çıksa da eski gazete çalışanları bir araya gelsek, eski acı tatlı günleri yad etsek, kim Gültan'a sığınıyordu, kim ondan kaçıyordu, bunları konuşup gülsek diye hayal kuruyorum.
Umarım bu hayalin gerçekleşeceği günler yakındır.