Güneş nereden doğacak?

Terzi Fikri, iktidar yolunu açan, olabileceğini gösteren insandı. Fatsa’ya “öyle bir elbise dikti ki” adı hâlâ hayırla anılıyor. Tırnak içindeki cümle, “Saykodelikdeşik” başlıklı Dinar Bandosu albümünde yer alan “Terzi Fikri”nin açılış cümlesi. Sonrası coşkulu: “Fatsa allegre, allegre Fatsa…

Murat Meriç mmeric@gazeteduvar.com.tr

Öğrenmek her dem zor olmuştur. Eskiden daha da zordu: Bilmek istediğimiz bir şeyi bulmak için olmadık şeyler yapardık. Google yoktu, bilgi her dem elimizin altında değildi ve değerliydi. Kütüphanelere gitmek, ansiklopedi karıştırmak, eski gazete ve dergilerde yayımlanmış haber ve makaleler aracılığıyla olayların peşine düşmek ve onları anlamaya çalışmak, şimdiki kuşağın aklının almayacağı şeyler. Öncesini de biz anlamazdık. “Televizyon yoktu” derlerdi büyüklerimiz, inanmazdık. Şimdi ben “internet yoktu” diyorum, inandıramıyorum.

Bilgiye ulaşmanın zor olduğu zamanlarda, şarkılar, olur olmadık yerde imdadımıza yetişirdi. Şili’de yapılan darbeyi, bütün ayrıntılarıyla, meşhur Bulutsuzluk Özlemi şarkısında öğrendiğimi hep söylerim. Hiroşima’ya atılan atom bombasıyla alakalı her şeyi, yine bir Bulutsuzluk Özlemi şarkısı sayesinde bilirim. Üniversiteye gelmeden Deniz Gezmiş adını duymuştum ama Şarkışla’da, Nurhak’ta, Kızıldere’de yaşananları şarkılardan, türkülerden öğrendim. Mahir Çayan’dan Ulaş Bardakçı’ya pek çok insanın adını Zülfü Livaneli, Selda Bağcan şarkılarında duydum, memlekette olan biteni Cem Karaca, Ruhi Su gibi isimler anlattı. Bulutsuzluk Özlemi’nden Grup Yorum’a pek çok isim, yaşadığım günlerin şarkılarını yazdı, yazıyor.

Bunların her biri, tarihe düşülmüş notlar, Bu yüzden memleket tarihinin izlerini şarkılar üzerinden sürüyorum, yetmediği yerde kitaplara, filmlere başvuruyorum. Tarih dersinde bize öğretilen “resmî” bilgilerle yetinseydim, çoktan bambaşka bir insan olurdum. Yetinmedim, ilerledim. Öğrendiklerimi, bu yazılar aracılığıyla sizlerle paylaşıyorum. Bu bilgi çağında bunun bir mânâsı var mı, bilmiyorum ama en azından yalan yanlış onca bilgi arasından süzdüklerimi çapraz doğrulatmayla süzüyor, derli toplu bir şekilde sizlere aktarıyorum. Burada bir kalıbın arkasına sığınarak “sıkıştığım yerde şarkılar imdadıma yetişiyor” diyebilirim ama yazıların eksenini genellikle şarkılar oluşturuyor.

Bugün de öyle olacak: Bir şarkı üzerinden ilerleyecek, sizlere bir hikâye anlatacağım. Hikâye dediğim gerçeğin ta kendisi ama bugün dönüp baktığımızda, yaşananlar sanki bir masalmış gibi geliyor.

TERZİ FİKRİ MUCİZESİ

1981 yılının yaz aylarında, ailece çıktığımız Karadeniz gezisinde etkilendiğim yerlerden biri Fatsa’ydı. Duvarda sloganlar, yanlarında kurşun delkleri duruyordu. O seyahatte Terzi Fikri adını duyup duymadığımı hatırlamıyorum ama birkaç yıl sonra, üniversite okumak için geldiğim Ankara’da duyduğum ilk isimlerden biriydi Fikri Sönmez. Lakabını sevmiştim: Terzi. Derslerde öğretilmeyen, resmî tarihe “terörist” ya da o dönemdeki yaygın deyişle “anarşist” olarak geçen insanlardandı. Gerçeği, bir şarkı ve buna bağlantılı bir şiir sayesinde öğrendim.

Üniversite yıllarımda Ankara’da karşılaştığım “abi”ler Terzi Fikri’den sitayişle söz ederdi. Efsanenin farkına varışım onlar sayesindedir. Sonrası, Millî Kütüphane’de eski Devrimci Yol dergilerinin peşine düşmem… Aradıklarım “yasak yayın” kategorisindeydi ve çoğunu göremezdim ama gördüklerim bana yetti: Terzi Fikri’nin bir rüyayı gerçek kıldığını bildim, o dönemde onun çevresinde olamadığıma hayıflandım. Hâlâ hayıflanırım. Sonu kötü belki ama bize olabileceğini gösterdiği için Terzi Fikri’yi ve ona inanan, güvenen insanları tanımadan çok sevdim.

Dergilerde bulamadıklarımı, bir Mehmet Gümüş şarkısı bana gösterdi: “Kıyıda rüzgâr dağlarda pınardı / O yüreklerimizde bir çınardı / Onunla yörede başladı öykü…” dizeleriyle başlayan, şiir gibi devam eden bir şarkıydı bu. “O Sönmez” adını taşıyordu: “Kozasından kurtulan kelebek gibi / Yürümeye başlayan bir bebek gibi / Yarınlarını alıp avuçlarına / Tırmanırlar güneşin al burçlarına // Barut acısı ölüm bu / Sığar mı tabutlara / Sesimiz bıçak gibi / Saplanır bulutlara…” Bu tanımlamayı o yıllarda yaptığımda bunun sahiden bir şiir olduğunu bilmiyordum; şairinin 12 Eylül sonrasında yıllarca hapis yattığını da… Mehmet Gümüş, Ersin Ergün’ün “Gülyangını Ömrümüz” kitabında yer alan bir şiiri bestelemişti. Şarkı (ya da şiir) bize umut veriyor, nefesimizin kesildiği anlarda hayata tutunmamızı sağlıyordu: “Şimdi bir ışık, gecede yıldızdı / O yüreklerimizde bir filizdi / Anısıyla büyür yeni bir öykü // Kozasından kurtulur uçar kelebek / Yürümelere başlar güneşten bebek / Yarınlarını alıp avuçlarına / Tırmanırlar güneşin al burçlarına…”

Yakın dönemde Sevinç Eratala tarafından da seslendirilen bu şarkı, Terzi Fikri adını bugüne taşıyan tek şarkı değil ama aklımdaki diğer şarkıyı anmadan önce, biraz o dönemden, Fatsa’da yaşanandan söz edeyim.

SONUN BAŞLANGICI: NOKTA OPERASYONU

11 Temmuz 1980, Ordu’nun Fatsa ilçesinde asker ve polis tarafından uygulanan nokta operasyonunun başlatıldığı gün. Halkın katılımıyla oluşturulmuş yerel yönetim deneyimini başarıyla gerçekleştiren, Fatsa’da büyük işler yapan Fikri Sönmez, nam–ı diğer Terzi Fikri, o gün 300 kişiyle birlikte gözaltına alındı. İlçede sokağa çıkma yasağı ilan edildi, bütün evler tek tek arandı, polis ve jandarma görev başındayken “sayın muhbir vatandaşlar” onlara yardım etti. Sadece Fatsa’nın değil bütün Türkiye’nin kaderini değiştirecek kabus gibi günlerden biriydi bu. 12 Eylül’ün ayak sesleri, o gün Fatsa’da duyuldu. Nitekim, Kenan Evren, darbe sonrası yaptığı açıklamalardan birinde şu cümleyi kurmuştu: “Biz gelmeseydik Fatsa’dakiler gelecekti.”

Fikri Sönmez’in hayatı, 1938 yılında Fatsa’nın Kabakdağ köyünde başladı. Çok şey yaptı. Lakabı, Terzi Fikri. Bu lakap, onu küçümsemek için, dönemin sağcı gazetelerinden Tercüman tarafından takılmış. Fikri Sönmez, bu lakabı benimsemiş ve şu açıklamayı yapmış: “Açıklamak isterim ki, ben otuz yıla yakın geçimimi terzilik mesleğimle sağlamaktayım. Bana terzi olarak hitap edilmesi beni küçültmez, aksine yüceltir. Ben adı geçen gazetenin yöneticileri gibi ülkemde Amerikan emperyalizminin borazanlığını yapıp da onlara kiralanmadım. Bu gazetenin, terzilik mesleğini ve terzileri küçük görmesi, şahsımda ülkemde tüm sanatkarlara, alın teri ve göz nuru döken milyonlarca emekçiye bir hakarettir..."

1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi saflarında mücadeleye katılan Fikri Sönmez, Karadeniz Bölgesi’nde emekçilerin ve yoksul köylülerin örgütlenmesinde çalıştı. Samsun'dan Trabzon'a uzanan ve büyük ses getiren “Fındıkta Sömürüye Son” mitinglerini düzenleyenler arasındaydı. 1972’de THKP-C davasından yargılandı, 20 ay tutuklu kaldı. 14 Ekim 1979’da Fatsa’da yapılan yenileme seçimlerinde belediye başkanlığına bağımsız olarak adaylığını koydu, katılan tüm partilerin oylarının toplamından daha çok oy alarak bu seçimi kazandı. [Fikri Sönmez’in aldığı oy, 3096. CHP adayı Zeki Muslu 1.133, AP adayı Ali Rıza Özmaden ise 859 oyla seçimi tamamladı.]

HALK KOMİTELERİ, DOĞRUDAN KATILIM, “BİRLİKTE” HAREKET

Sönmez, göreve gelir gelmez icraata başladı. Önce halk komitelerini oluşturdu, doğrudan katılımın sağlandığı bir yerel yönetim modeli üzerinde çalıştı ve başarılı oldu. “Çamura Son” kampanyası, icraatın ilk büyük adımı. Terzi Fikri, “yapılamaz” denen şeyi yapan, her görüşten insanı çevresine toplayan bir büyük insan. Bu yüzden, başkanlığı süresince çok sevildi. Bu, iktidardakilerin hoşuna gitmedi. Çorum olayları sırasında dönemin başbakanı Süleyman Demirel, “Çorum’u bırakın, Fatsa’ya bakın” diyerek kendince tehlikeyi işaret ediyordu.

11 Temmuz 1980’de, asker ve polis bir araya geldi, Fatsa’ya baktı. Ordu Valisi Reşat Akkaya’nın bilgisi dahilinde başlatılan Nokta Operasyonu, büyük hasarla bitti. Operasyon sırasında yapılan bir açıklama, Fikri Sönmez’in herkesin başkanı olduğunu kanıtlayan cinsten. AP, CHP ve MSP Fatsa ilçe başkanları, toplu olarak bir basın toplantısı düzenledi ve Terzi Fikri’yi savundu: "Her yerde kan var, biz burada huzur içindeyiz. Fatsa'da komünist işgal yoktur. Halk vardır. Halkın yönetimi vardır. Fatsa'da ateş ile barut yok, böylesine huzurlu bir yerde olay çıkartmayı istemek niye?" Ancak bu birliktelik bir işe yaramadı. Sönmez, onca itiraza rağmen tutuklanarak Amasya Cezaevi’ne götürüldü. Uzun süre işkence gördü, direndi. Ancak sağlığı, cezaevi koşullarına dayanamadı ve 4 Mayıs 1985 günü, geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Fikri Sönmez, öldüğünde 47 yaşındaydı.

ŞİŞGÖBEK AVI

1980 yılında, 8 – 14 Nisan tarihleri arasında, Fikri Sönmez’in himayesinde yapılan Fatsa Halk Kültür Şenliği sahnesine çıkan enteresan bir koro var: Ali Asker’in çalıştırdığı Fatsa Çocuk Korosu. Şenlik, memlekette yapılmış en güzel buluşmalardan biri. Katılan isimleri saymayayım, mikrofonu koroya uzatayım: “Ayak yalın baş açık / Durmadan çalışan biz / İşçi, köylü, emekçi / Bu yurdun sahibiyiz…” dizeleriyle başlayan şarkı, en dikkat çekenlerden. Nakaratı mânâlı: “Onlar bize her zaman / Çok tembelsiniz derler / Tarlada fabrikada / Tüm çalışanlar bizler…” Sonrası da şöyle: “Açlık sefillik bizim / Yaşamak hep onların / Soygunu defetmeye / Savaşta ben de varım…” Burada bahsi geçen “savaş”, repertuvardaki bir başka şarkıda karşımıza çıkıyor: “Çarşıya vardım / Yağ bulamadım / Ağa aldı dediler / Şaşırdım kaldım / Onlar şiş göbekli / Ben cüce kaldım / Nideyim nideyim / Nerelere gideyim / Patron yağ kaçırıyor / Ben nasıl edeyim…” Sonrası, ’80 öncesinde yaşananların bir özeti gibi: Gazı karaborsacılar kapatıyor, ekmek ardı ardına gelen zamlarla el yakıyor… “Onlar şiş göbekli, ben cüce kaldım”, şarkının vurucu dizesi zira sonrasında, bambaşka bir yere bağlanacak. Öncesinde, şu dizelere göz atalım ama: “Çarşıya vardım halkı aradım / Direnişte dediler, sevindim kaldım…” Sonrası, elde mavzer, “şişgöbek” avına çıkmak: “Soyguncular kaçıyor, ben kovaladım / Gidelim gidelim nerelere gidelim / Bu yol iktidar yolu hep beraber gidelim…”

Terzi Fikri, iktidar yolunu açan, olabileceğini gösteren insandı. Fatsa’ya “öyle bir elbise dikti ki” adı hâlâ hayırla anılıyor. Tırnak içindeki cümle, “Saykodelikdeşik” başlıklı Dinar Bandosu albümünde yer alan “Terzi Fikri”nin açılış cümlesi. Sonrası coşkulu: “Fatsa allegre, allegre Fatsa / Bir küçük Paris burada / Bir masalım var sana ölümden bile gerçek // Hava döner kalpten eser / Tepe tepe ayazma / Saplanır bulutlara…” Şarkının vurucu dizesi şu: “Hayallerin kadar varsın bu zalim dünyada!”

BİR 14 EKİM GÜNÜ…

Terzi Fikri, bir önceki belediye başkanı Nazmiye Komitoğlu'nun ölümü üzerine yapılan ara seçimde Fatsa’nın bağımsız belediye başkanı oldu. Seçim, 38 yıl 1 gün önce, 14 Ekim’de yapılmıştı. Sönmez, göreve gelişini müteakip Fatsa'yı on bir ayrı bölgeye ayırdı ve bu bölgeleri, oluşturduğu halk komitelerine emanet etti. Komiteler, sadece belediye meseleleriyle değil, kumar sorunundan kadına yönelik aile içi şiddete kadar günümüzde hâlâ çözülememiş pek çok şeyle ilgilendi.

Fatsalı tarihçi Sinan Demirbilek’in “Terzi Fikri” adlı kitabında enteresan bir bilgiye rastlıyoruz: “TSK, Kıbrıs Çıkarması’ndan sonra ikinci amfibi harekatını Fatsa’ya yaptı. Operasyona üç hücumbot, bir mekanize piyade taburu, üç jandarma komando birliği, il alay komutanlığı takviye kuvvetleri ile çok sayıda polis birimleri katıldı. Operasyonu yeni atanan Ordu Valisi Reşat Akkaya yönetiyordu. O yılların bir başka yasa dışı kavramı olan ‘Devletin Güvenlik Kuvvetlerine Yardımcı Güçler’ adı altında ülkücü hareketin militanları, Vali Akkaya tarafından Fatsa’ya salındılar. Vali, İçişleri Bakanı yerine düzenli olarak MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş’e bilgi veriyor, ondan silahlı militan desteği istiyordu.”

1979 yılında göreve gelen, dokuzuncu ayda yapılan operasyonla görevden alınan Fikri Sönmez’in kaybı, memleketi bir anda geriye götüren hamlelerden. “Seçimle gelen seçimle gider” diyen, bugün seçilmiş belediye başkanlarının istifasını istiyor. Kendine ait olmayan belediyelere kayyum atayan, kendine zarar verebilecek herkesi yok ediyor. Sorsanız, memlekette demokrasi var. Bir dönem “demokrasi” dedikleri, bugünkü anlayışla çok örtüşüyor. Terzi Fikri örneği, enteresan örneklerden. Memleketin nasıl da değişmediğini gösteriyor. İktidarlar değişiyor, yönetenler değişiyor ama hırs ve hınç aynı: Daha iyisi varsa yok ediliyor. Bugün Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının cezaevinde olmasının sebebi tam da bu. Sadece onlar değil, başta Ahmet Şık, pek çok gazeteci hâlâ içeride. Tıpkı darbe dönemlerinde olduğu gibi.

Fikri Sönmez, bize çok şey öğretti. Devlet eliyle ve zorla yalnız bırakıldı ama aslında yalnız değil. Yalnız değiliz. Bunu gördüğümüz, anladığımız gün hayat daha da güzelleşecek.

Yazının başlığındaki soru, Sönmez’in belediye başkanlığı yaptığı dönemde duvarlara yazılan bir slogana gönderme: [Kızıl] Güneş Fatsa’dan doğacak! Engellendi ama olsun, bir daha yükselmemesi için hiçbir sebep yok. Bunu bilmek bile güzel.

Tüm yazılarını göster