Güneşin Kızları ve 'ekstremist' IŞİD
Eva Husson’un yönettiği‘Güneşin Kızları’ (Girls of the Sun) IŞİD’in elinden kurtulduktan sonra örgütlenerek IŞİD’e karşı savaşan Kürt kadınlarının hikayesini anlatıyor. Filmin en büyük sorun ile senaryonun zayıflığı... Keşke belgesel olarak çekilseydi...
Ahmet Boyacıoğlu
DUVAR - Üç hafta önce İran’da Fajr Film Festivali’nde jüri üyesiydim. İzlediğimiz on beş filmden üçü Kuveyt, Irak ve Suriye’deki savaşlarla ilgiliydi. Jüri toplantısında bu filmleri değerlendirme dışı tutmamızın daha doğru olacağı konusunda diğer üyeleri ikna ettim. Savaşlarla ilgili filmlerin propagandaya dönüşme tehlikesi her zaman mevcut. Savaş nedir? Erkekler öldürülür, kadınlar tecavüze uğrar, çocuklar aç kalır.
‘İnsan öldürmenin legalize edildiği zaman dilimi’ olarak da tanımlanabilecek savaşlarda taraf olmamak gerektiğini düşünüyorum. Suriye savaşı sırasında IŞİD işgal ettiği bölgelerde erkekleri öldürüp 7.000 kadar kadını ve çocuğu da tutsak etmiş. Kadınlar seks kölesi olarak kullanılmış, parayla başkalarına satılmış, çocuklar ise IŞİD militanı olmaya zorlanmış.
Eva Husson’un yönettiği Fransa, Belçika, Gürcistan ortak yapımı ‘Güneşin Kızları’ (Girls of the Sun) IŞİD’in elinden kurtulduktan sonra örgütlenerek IŞİD’e karşı savaşan Kürt kadınlarının hikayesini anlatıyor. Golshifteh Farahani’nin canlandırdığı Bahar karakterinin liderliğindeki kadınlar gözlerini budaktan sakınmıyorlar, hatta zaman zaman erkeklerden daha cesur kararlar alabiliyorlar. Fransa’da hukuk eğitimi alan Bahar ve ailesi IŞİD’in saldırısını çok geç haber alıyor. Kaçmaya zaman kalmadan erkekler öldürülüyor, kadınlar ve çocuklar esir alınıyor. Filmde geriye dönüşlerle anlatılan esirlik günleri gerçek bir karabasan. İnsan izlediği her filmden bir şeyler öğreniyor. Benim bu filmden öğrendiklerime gelince: IŞİD’liler bir kadın tarafından öldürüldüklerinde cennete gidemeyeceklerinden korkuyorlarmış, cinsel tercihleri de genellikle dokuz – on yaşlarındaki kız çocuklarıymış.
Suriye’de görev yaparken bir gözünü kaybeden ama inatla işini yapmaya devam eden Fransız kadın gazetecinin eşlik ettiği, Bahar’ın liderliğindeki kadın askerler bir kasabaya baskın yapıp IŞİD’in elindeki bir okulda tutulan çocukları kurtarmaya çalışıyorlar. Çatışmalarda bazıları ölüyor. Filmde kullanılan müzik oldukça abartılı ve ne yazık ki hiç Kürt tınıları içermiyor. En büyük sorun ile senaryonun zayıflığı. ‘Kadın, Hayat, Özgürlük’ diye slogan atılan sahneler hiç olmamış. Kaçış sırasındaki dramatik doğum sahnesi de sanki filme yapıştırılmış gibi duruyor. Sonlara doğru Fransız gazetecinin kocasının da Libya’da bir mayına basıp öldüğünü öğreniyoruz.Sonuç olarak ortada ‘yazık olmuş’ bir film var. Keşke bu konuda bir belgesel çekselerdi. Çok daha iyi olurdu.
Neden yarışmaya seçildiğini anlamakta güçlük çektiğim, Screen yıldızlarında 1.0 ortalama ile şimdiye kadar gösterilen filmler arasında son sırada yer alan ‘Güneşin Kızları’ festivalden önce İsveç’in en büyük dağıtımcısı tarafından satın alınmış. (Cannes Film Festivali’ne seçilmenin faydaları…) İsveç’in dünyadaki önemli silah satıcısı ülkelerden biri olduğunu biliyoruz ama Suriye’deki savaşta kullanılan silahların ne kadarının İsveç malı olduğunu soracak kimse yok ortada.
Festivalin basın için hazırladığı bültende IŞİD yerine ‘ekstremistler’ sözcüğünün kullanıldığını da belirtmekte fayda var. Bu dünyada IŞİD’e IŞİD deniyor. Festivalin neden ‘ekstremist’ gibi bir sözcüğün arkasına saklandığının nedenini de insan merak ediyor.