Yurt dışında yaşayan seçmen sayısı hiç az değil. Dışarıda 3 milyon 416 bin 172 seçmen var. 2018 seçimlerine göre yaklaşık 400 bin kişi daha fazla. Yani kütüğe Anadolu’da büyücek bir il kadar yeni seçmen eklenmiş. Bu farkın, beş yıl içinde yurt dışında nüfus artış oranının yansıması olduğunu sanmıyorum. Dışarıdaki yeni nüfus bu. 400 bin yeni seçmen var. Bu 400 bin seçmen ne yapacak?
1.
Amsterdam’da, birkaç hafta önce… Bir mağazada karşılaştığımız buralı bir Türk, bir iki satır memleket muhabbetinden sonra, gazeteci olduğumu öğrenince sözü seçimlere getirdi:
“Ne olacak seçimler? Kim kazanır dersiniz?”
Lafı hiç dolandırmadım; “Bence Kılıçdaroğlu kazanır” dedim. “Anketler de öyle söylüyor.”
Karşımdaki kadını bir düşünce aldı. “Sahi mi” dedi. “Ama o yönetemez ki! Yönetebilir mi?”
Şimdi burada iki soru var. Birincisi, siyasi bir soru… Kılıçdaroğlu ülkeyi yönetebilir mi? Karşımdaki seçmen bunu sorguluyor. Doğru veya yanlış, sorgulamak onun hakkı. Neticede oy verecek.
İkinci soru şu: Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi yönetebilir mi? Ya da bir başka versiyon: Erdoğan Türkiye’yi yönetebilir mi? Öyle ya, bu sorunun sorulduğu yer, Türkiye değil; bir başka ülke. Hollanda… Yani bu soruyu soran seçmen o yönetimin altında yaşamayacak. O yönetimin aldığı kararlar onun için, hiç değilse Türkiye’deki seçmenler kadar bağlayıcı ve yaşamsal olmayacak. Ya da Türkiye’deki siyasi ortamın “pratik” meselelerinden etkilenmeyecek. Mesela bu seçmen, sadece son birkaç günün olaylarına bakıp söylersek, bir Anadolu şehrinde miting alanında taş yağmuru altında kalmayacak ya da gizli kalması gereken bilgileri bir İçişleri Bakanı’nın elindeki telefonda, alelade bir veri setiymiş gibi dolaşmayacak.
Ekonomi desen… Anlatacak ne çok şey var. Haklar, özgürlükler desen… Ohoo.
Neyse, bu soru, “ama o yönetebilir mi” sorusu şimdilik burada dursun. Geri döneceğiz.
2.
Şimdi birtakım pratik bilgiler.
Yurt dışında yaşayan seçmen sayısı hiç az değil. Dışarıda 3 milyon 416 bin 172 seçmen var. 2018 seçimlerine göre yaklaşık 400 bin kişi daha fazla. Yani kütüğe Anadolu’da büyücek bir il kadar yeni seçmen eklenmiş. Bu farkın, beş yıl içinde yurt dışında nüfus artış oranının yansıması olduğunu sanmıyorum. Dışarıdaki yeni nüfus bu. 400 bin yeni seçmen var.
Kaçı oy kullandı peki? 2018’de yarıyı ancak geçmişti. Bu sene yüzde 52’ye yaklaşabilir (yazı yazılırken 51.3’tü).
Neticede rekor mu? Rekor.
Toplamda 1 milyon 800 bini aşkın kişi oy vermiş olacak. Bunların da istatistiksel olarak 200 bini yeni seçmen olacak. Yani beş sene önce oy kullanmış 1 buçuk milyon kişiden demografik olarak biraz farklı bir seçmen. Bu arada, bu yüzde 52’nin demokratik katılım olarak hiç de az olmadığını söylemek lazım. Zira seçimlere katılım, her ülkede bizimki kadar yüksek değil. Hele bazı Batı ülkelerinde çok düşük. Mesela ABD’de 1996’da Bill Clinton’ın ikinci dönem için yarıştığı (ve seçildiği) başkanlık seçimlerine katılım yüzde 51,7’ydi. Bizim yurt dışı seçmen, işte bu oranı yakaladı.
Bir önemli not daha… Yurt dışı oyları bu şekilde üçüncü defa kullanılıyor. 2012’deki yasayla beraber, gümrük kapılarına ve havaalanlarına; ülke sandıkları da eklenmişti. Bu şekilde, yani belli sayıda seçmenin yaşadığı ülkelerde sandık kurularak, ilk defa oy kullanıldığında yani 2014’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, katılım yüzde 19’da kalmıştı. 2018’e giderken AKP sahayı müthiş mobilize etti. Hollanda ve Almanya gibi ülkeler bundan rahatsız oldu; o dönem bir sürü gerginlik yaşandı ama neticede AKP istediğini elde etti.
2018 seçimlerin yurt dışı galibi hiç şüphesiz Erdoğan’la beraber AKP’ydi. AKP, yurt dışında, milletvekili sandıklarında yüzde 51,2 çıkarmıştı. CHP yüzde 17,6 HDP ise yüzde 17,3’tü.
3.
Bu sene ne olacak?
Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya ve Fransa’daki sağlam AKP kaleleri beş sene öncesine göre bir miktar sarsılsa da sıralamanın değişmeyeceğini düşünüyorum. CHP muhakkak yükselecektir. İYİ Parti de yükselecektir. Ama ilk üç aynı kalır.
İşin öteki tarafına da bakalım.
Dedim ya, bu yoğunluk Batı’nın kendi seçimlerinde yok. Birçok ülkeden, birçok şehirden gelen sandık kuyruğu fotoğrafları hakikaten enteresan. Milano’dan, Toronto’dan, Dublin’den gelen fotoğraflar örneğin… Bunlar, iki önemli meseleye işaret ediyor.
Birincisi, insanların hakikaten seçime yoğun ilgi gösterdiğine… Bugüne kadar gelmeyen fotoğraflar bugün geldiyse, fazladan bir motivasyon var demektir. Hele ABD, Kanada gibi büyük ülkelerde müthiş yollar tepip gelenlerin ilgisi göz yaşartıcı. Bir yandan, birçok ülkede yetersiz sandık kurulduğunun, talebin karşılanamadığının da ifadesi bu kuyruklar. Bir sonraki seçimde, elçilikler bu talebi dikkate almalı.
İkinci işaret de yeni kuşak göçmenlerin görünürlüğü… Dublin iyi bir örnek. İrlanda’nın yazılım cenneti, Türkiye’den de mühendis çeken başkenti. Kuyruk fotoğrafları oradan da geldi. Dublin, 2018 ile 2023 arasında Türkiye’den ayrılmış yeni “yurt dışı seçmenlerinin” kendini gösterdiği alanlardan biri. Sayıca olmasa da temsil açısından işlevsel bir örnek. Önceki seçimlerde ezici şekilde CHP almış ama kuyruk yeni. Bir önceki seçim İrlanda’da kullanılan oy sayısı bin civarı.
İşte bu seçim bu yanıyla, Türkiye’den son dönemde ayrılan insanlara dair bir resim de sunacak. Yeni 400 bin seçmen şüphesiz sadece bu gruptan ibaret değil. Ama bu grubun siyasi bir ağırlığı olup olmadığını, AKP lehine seçmen matematiğini bir nebze değiştirip değiştirmediğini bu seçimle göreceğiz.
4.
Ama yurt dışı hakkında büyük bir değişim beklemek safdillik olur.
Örneği kendi yaşadığım Amsterdam’dan vereyim. Burası, AKP’nin kalesi! 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a çıkan oy oranı yüzde 75’ti. Bu oran Rize’de bile yüzde 76. Yani buradaki Erdoğan sevgisi, Erdoğan’ın kendi memleketiyle yarışıyor. Müthiş bir oran. Aynı seçimin milletvekilliği ayağında AKP’ye çıkan oy yüzde 60’ların üzerinde. Orada da tek rakibi Rize.
Amsterdam elbette Hollanda’dan ayrı bir ada değil. 1960’larda buraya ağırlıkla Sivas, Konya, Kayseri civarından göç verilmiş ve sonra da bu demografik yapı pek değişmeden bugünlere gelinmiş. Hem o dönem hem de bu dönemde, Hollanda’daki Türklerin İç Anadolu’nun siyasi çizgisine paralel, muhafazakâr bir siyasi çizgisi olmuş. Bu, Erdoğan’la iyice belirginleşen bir çizgi. Düşünün, burada tek başına AKP’ye çıkan oy oranı Konya’nın, Karaman’ın, Sivas’ın, Kayseri’nin üzerinde. Yani buradaki Türkler, siyaseten, anne babalarının geldikleri bölgeye oranla bile daha AKP’liler.
Yani AKP buralarda çok rahat. Cumhur İttifakı çok rahat. Burayı bir kale, sarsılmaz bir ev olarak görüyorlar. Bir önceki seçimdeki gövde gösterisinin hatırası halen taze.
O sandıkların içini görmedik ama bu seçimde AKP’nin sarsılmaz denen gücünün sarsılacağını, güçlü oldukları yerlerde yine kazansalar da oyların yüzde yetmişlerden altmışlardan, yüzde ellilere kırklara gerileyeceğini düşünüyorum. Bu da yeni göçmen kuşağın “görünmeyen” bir etkisi olacak. Kaybetmiş sanılacaklar ama bu bile ciddi bir değişime yol açacak.
Çünkü bu seçimin hemen öncesinde bir şey oldu. Bir tür kırılganlık var. Erdoğan’ın Türkiye’de “kaybedebilir” bir pozisyona gelmesinin buralı seçmende bir karşılığı belki yok ama Türkiye’deki realite kendini her gün söylemsel olarak gurbette de ürettiğinden, kırılganlık belirginleşti. Gerilim sandıklarda açığa çıktı, kavgalar yaşandı.
5.
Yine de…
Birkaç kavgaya rağmen, gurbetteki sandıklar kazasız belasız kapandı.
Umalım Türkiye de seçimini firesiz ve sağlıkla tamamlar. İnsanlar kim tarafından yönetilmek istediğini huzurla seçer.
Baştaki soruya dönersek…
Bir ülkeyi kimin yöneteceğine, başka bir ülkede yaşayan kimseler karar verebilir mi? Bana kalırsa, eğer başka bir pasaport taşıyorsa ve söz gelimi bir on yıldır Türkiye’de yaşamamışsa vermemeli! Vicdanen vermemeli!
Yine de bu demokratik bir hak ve bunun engellenmesi yönünde söz söylemek kolay değil. Bu seçimlerden sonra belki daha makul ve derli toplu bir şekilde tartışmalıyız.
Bir örnek Almanya. Yurt dışındaki seçmenlerine her bir seçimde yeniden kayıt yaptırtan ve son yirmi beş yıl içinde ülkede kesintisiz üç ay geçirmeyene oy kullandırtmayan Almanya. Bir ilginç koşul da Almanya’daki siyasi durumun, yurt dışında oy kullanmak için başvuranları doğrudan etkileyip etkilemediğinin incelenmesi. Bunu da Alman otoriteleri başvuru üzerine değerlendiriyor. Almanlar bu işte sisteme güvenmiş. Biz güvenir miydik?
Bir başka örnek Fas. Uç bir örnek. Ülke, İspanya, Fransa, Hollanda ve Belçika’da ciddi miktarda Fas kökenli potansiyel seçmen yaşamasına rağmen onlara oy kullandırtmıyor.
Bu kadar uça savrulmaya gerek olmayabilir. Bizim ara ara gündemimize gelen yurt dışı milletvekilliği de tartışılabilecek bir konu. Ama muhakkak tartışmalı. Herkesin hem gurbettekilerin hem Türkiye’dekilerin kendini rahat hissedeceği bir formül bulunmalı.
Bakalım, bu seçimleri bir atlatalım da… Şimdiden “iyi seçimler” dilerim.
PS: Buralarda sandık kurullarında, gerilimli ortamlarda, zor koşullarda, herkesin oyunun sağlıklı ve kuşkuya yer bırakmayan şekilde verilmesi için günlerce çalışan müşahitlere selam olsun. Demokrasi huzurlu ve uyumlu bir şekilde varsa, sayelerinde.