Frankfurt Kitap Fuarı’nın ilk günü, dünyanın en büyük yayın gruplarından Penguin Random House’un CEO’su Markus Dohle, görkemli standta görevli ekibe yaptığı konuşmada içinde bulunduğumuz dönem için “Güntenberg’den beri yayıncılık için en iyi zaman” demiş. Dohle’un bu motivasyon konuşmasının ardında dinlemeye değer bir fikir var. Ama açıkçası dünya yayıncılık endüstrisinde Markus Dohle ile aynı fikirde olan pek fazla kişi olmadığını da söylememiz gerek.
Fuarda, Amerika’dan Avrupa ve uzak doğuya dünyanın farklı yerlerinden gelen pek çok yayıncı ve ajansla görüşme fırsatı buldum. Hemen hepsine yönelttiğim ‘işler nasıl gidiyor’ standart sorusuna, neredeyse hep aynı yanıtı aldım: “Durgun”.
Amerikalılar siyasi çalkantılardan dertli, Avrupalılar dünyanın gidişatından, uzak doğulular ise yeni gençlikten, ama neticede herkes kitap satışlarının olduğu yerde saydığı konusunda hemfikir. Yıllardır hep büyüme içinde olan dünya yayıncılık endüstrisi son dönemde bir durgunluk içine girdi. Eskisi kadar sık, uluslararası çok satan yazar çıkmıyor. Frankfurt Kitap fuarlarında birkaç yıldır herkesin peşinde koştuğu büyük kitapların sayısı azalıyor. Bu gelişmenin temel nedeni teknolojik değişim ve insanların boş zaman alışkanlıklarının farklılaşması. Almanya’da yapılan bir araştırmada yetişkinlerin üçte ikisi interneti hayatının vazgeçilmezi olarak tanımlıyor. Bunda şaşılacak bir şey yok elbette. Hepimiz için geçerli bir durum. Ama özellikle akıllı telefonlarla birlikte yaygınlaşan sosyal medya kullanımı ve video izleme alışkanlıkları, kitapların kaderini hissedilir oranda etkilemeye başladı. Kitap okuyucusunun önemli bir kısmı artık zamanını internet üstünden video ve film seyrederek ya da Netflix dizileri arasında gezinerek geçiriyor. Dijital platformlardaki sayısız seçenek, başka dünyalara sığınıp iyi bir hikaye ile vakit geçirmek isteyen bireylerin romanlardan uzaklaşmasına, kitapları daha az eline almasına neden oluyor.
Görüştüğüm İngiliz bir yayıncı “Artık metroda kitap okuyan birini neredeyse hiç görmüyorum. Eskiden herkesin elinde mutlaka bir gazete ya da dergi olurdu” diye anlatıyor. Toplam satışların 1996 yılının yarı seviyesine düştüğü Japonya’dan bir yayıncı ise gençlerden dertli. Artık gençlerin sadece cep telefonuna baktığını, orada kısa cümlelerle mesajlaşarak vakit geçirdiklerini anlattıktan sonra “Bizim de buna göre çareler üretmemiz bu dile adapte olmamız gerek” diye anlattı düşüncesini.
Hebdo Kitap Dergisi’nin Frankfurt özel sayısındaki incelemeye göre 2008’de zirveye çıkan Fransız yayıncılığı o tarihten bu yana düzenli olarak her yıl yüzde on küçülüyor. Tabii çok güçlü bir edebiyat ve kitap geleneği olan bu ülkenin yayıncıları mücadeleyi bırakmıyor. Yeni türler ve isimler deniyorlar ve anlaşılan bu nedenle de yeni kitap sayısı hızla artıyor. Fransa’daki tartışmalardan biri de kitapçıların çok fazla kitap çıkmasından yakınıyor olması.
Kitap dünyasının tedirginlikle baktığı Netflix’in başkan yardımcısı Kelly Luegenbiehl de Frankfurt’taydı. Konuşmasına Türkiye’de de ilgi çeken sıcak bir haberle girdi. Bu yıl yeni romanıyla Booker’a aday gösterilen, Almanya’da da beğeni toplayan Elif Şafak’ın ‘Aşk’ romanının Netflix dizisi olacağını duyurdu. Publishing Perspectives’in günlük fuar dergisinde aktarıldığına göre en önemli şeyin iyi bir hikaye olduğunu vurgulayan Luegenbiehl, yayıncılara şöyle seslenmiş: “Biz kesinlikle rakip değiliz. Bizim umudumuz bu iki şeyin bir arada işlemesi. Diziler ve kitaplar birbirini besleyecektir...”
Diziler kitapları besleyecek mi, bilmiyoruz. Ama dünya yayıncıları şu sıralar çareyi dizilerin ulaşamadığı bir alanda, edebiyat dışı türlerde arıyor, o kesin. The Bookseller dergisine konuşan önemli bir ajans temsilcisi, Rebecca Wearmouth, bu yıl küresel yayıncıların “edebiyat dışı için, görülmemiş bir açlık içinde” olduklarını söylemiş. Yanılmıyor olmalı ki fuarın yıldızı bizdeki yaygın tabirle ‘inceleme-araştırma’ kitaplarıydı. Önceki yıllarda bu türlerle ilgilenmeyen ajanslar, yayıncılar bile inceleme kitaplarına yönelik çalışmalara başlamıştı. Bilim, tarih, siyaset, gündelik yaşam, sağlık, biyografi demeden neredeyse her türden kitabın kapış kapış gittiği söyleniyor. Konu olarak iklim değişikliği kitapları en çok ilgi görenler. Bir de ‘kendini iyi hisset’ kitapları. Yani kişisel gelişimden, yaşantıyı düzenlemekten söz edenler öne çıkıyor. İnsanların yaşadığımız çağın dertlerini ve kaosunu anlama, kendilerine sosyal medyanın gürültüsü içinde doğru bilgi edinme ihtiyacı, yayıncılara ilham veriyor. Türkiye’de de eskiden sadece edebiyat basan bazı yayıncıların edebiyat dışı kitaplara da kapılarını açması bu gelişmelerin bir sonucu.
Dünyada çocuk ve gençlik kitaplarına yönelik ilgi de artışta. Hatta bu fuarın yeniliklerinden birinin küçüklere bilgi veren ‘edebiyat dışı çocuk kitapları’ olduğu söyleniyor. Mesela Nielsen verilerine göre Avustralya’da senelerdir gelişen çocuk yayıncılığı, geçen yıl yüzde üç daha büyüyerek dünyadaki 10 büyük pazar içinde en büyüğü haline gelmiş.
Edebiyat dışı, çocuk ve gençlik gibi alanlarda şansını deneyerek kaybını azaltmaya çalışan yayıncıların bir başka seçeneği ise sesli kitaplar. Aslında tam da kitabı vuran internet ve cep telefonu dünyasının işin içine girmesi sayesinde büyüyen bir yayıncılık kanalı bu. Artık milyonlarca kişi cep telefonlarından müzik dinler gibi sesli kitap platformlarına abone olup her türde kitabı ‘dinliyor’. Yayıncılar her ne kadar basılı kitabı korumaya çalışsa da sesli kitaba da duyarsız kalmıyor. Çin Amazon, geçen yıl basılı kitap satmayı bırakmış. Sadece sesli ve e-kitap satıyormuş ve Publishing Perspectives’in haberine göre sesli kitaplarda satışlarını yüzde 42.9 artırmış! Tabii söz konusu Çin olunca her şeye inanabilir insan. Dünyanın bu yeni süper gücünde her şey kendine özgü çünkü. Mesela dünyada, kendi yayıncılık sektörü duraklamak bir yana büyümeye devam eden tek ülke de sanıyorum ki Çin. Bu yıl yüzde on daha fazla kitap satılmış… Eski süper güç Amerika’da ise sesli kitaplara ilgi benzer biçimde artıyor, ama buna karşın geleneksel kitap satışları yüzde 1.4 azalmış vaziyette.
Yayıncılık endüstrisi her zaman olduğu gibi daha çok kitap satmak derdinde. Ama tüm bu iş dünyası verileri bize dünyada artık daha az kitap okunduğu kötü haberini veriyor. Mesele kağıda basılı geleneksel kitabın daha az ilgi görüyor olması değil, özgür düşüncenin en iyi ve güçlü biçimde ifade edilip yaygınlaştığı, hayallerin ve bilginin kaynağı kitapların insanların hayatında daha az yer tutmaya başlaması. Tabii ki durum şimdilik vahim bir hal almış değil, ama göstergeler de yukarıda anlattığımız gibi…
Her şeye rağmen içinde bulunduğumuz çağın zorlu meselelerinden kitaplar sayesinde çıkabileceğimize inananlar var. Sözü yine iş dünyasından yayıncılık sektöründen birine, girişte adını andığımız CEO, Markus Dohle’a verelim: “Evet ben gayet iyimserim ve bunun için iyi sebeplerim var. Ama şunu da söylemeliyim ki hem politik hem de ekonomik olarak dünyanın pek çok yerinde zor zamanlardan geçiyoruz. Siz yayıncılar hikayelerin ve anlatıların derinliklerine dalıyor ve onları pazara taşıyorsunuz. Bunu yapmadan önce olguların doğruluğunu araştırıyor, hakikatin doğruluğunu teyid ediyorsunuz. İşte bu, günümüz dünyasında her geçen gün biraz daha az rastlanan bir şeye dönüşüyor. O nedenle yaptığınız iş bugün, her zamankinden çok daha önemli.”