Bu yazıda yer alan fotoğraf bugün birdenbire karşıma çıktı. Daha önce görmemiştim. Selo Başgan ve sevgili eşi Başak Demirtaş’ın dünyanın bütün kelebeklerini havalandırarak güldükleri bir resim. Uzun uzun baktım. Güzel ve kahkahayla gülen insanların güvenilir ve iyi yürekli insanlar olduğunu düşünürüm ben. Çünkü gülüşlerine kimsenin hakkı geçmemiştir. Ferah, cıvıltılı ve huzurlu bir gülüş. İnsanın içi ısınıyor. Siz Devlet Bahçeli’yi gülerken gördünüz mü hiç? Genellikle şöyle gülüyor:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı son yıllarda şöyle ağız dolusu bir kahkahayla geriye doğru savrulurken gördünüz mü peki? Ben görmedim Allah için… Kul için de görmedim. Bilemiyorum, belki gençken onlar da öyle, başlarını geriye atarak gülüyordu. Derin bir nefes alarak…
Selo Başgan’ın fotoğrafına biraz da üç gün önce ardı ardına attığı dokuz tivit nedeniyle takıldım. Öyle yine gülümseyerek yazmış gibi ama insanın içi üşüyor okurken. Selo Başgan 1.5 yılı aşkın bir süredir tutuklu. Bunca haksızlık… Ben size ilk tiviti yazayım ama siz hepsini sırasıyla okuyun bence. İlk tivit şu: “Tutukluluğuma gerekçe yapılan sözde delillerin tamamının sahte olduğu, hepsinin FETÖ savcıları tarafından uydurulduğu ortaya çıktı. Ama herkes halen üç maymunu oynuyor.” Üç maymun lafını görüp tivitleri de sırasıyla okuyunca, Nuri Bilge Ceylan’ın iki gün önce dinlediğim sözleri aklıma geldi. Ceylan Ahlat Ağacı filminin Cannes’daki basın toplantısında mealen aktarırsam, “Bu topraklarda hayat gerçekten çok sürreel” gibi bir şey diyordu. Hakikaten öyle.
Selo Başgan, “Tutuklu 12 FETÖ savcısının ayrı ayrı hazırladıkları fezleke ve sahte delillerle halen tutukluyum.” diyor. Demirtaş’ın tahliye talebi üç gün önce reddedildi. Cumhurbaşkanlığı adaylık başvurusu YSK tarafından kabul edilmiş bir siyasetçi, adli kontrol şartlarının yetersiz kalacağı gerekçesiyle, diğer bir deyişle kaçma ya da delilleri karartma şüphesi var diye tutuklu yargılanmaya devam edilecek… Demirtaş tivitlerinde 6-8 Ekim olayları nedeniyle hakkında şiddeti tahrik veya suç işlemeye azmettirmekten açılmış ne bir soruşturma ne de bir davanın olmadığını ve zaten bu şekilde değerlendirilebilecek hiçbir çağrısının da bulunmadığını hatırlatıyor.
Selo Başgan bir de helallik istemiş. “Diğer cumhurbaşkanı adayları meydan meydan koşturup yorulurken, benim burada olmam büyük adaletsizlik. Ben burada ayak ayak üstüne atıp çayımı yudumlarken cefayı onlar çekiyor. Öyle de üzülüyorum hepsine! Bu adaletsizlikten dolayı kusuruma bakmasınlar, haklarını helal etsinler” demiş. Helali bilmeyen bir nesle hâlâ aşina değilse demek...
Demirtaş’ın tivitleri böyle.
Gelelim fotoğrafımıza. Hakikaten ya, iyiliğin gülebilmekle ilişkili bir tarafı var. Tabii ki iyilik ve kötülük kavramlarını halk arasında kullanıldığı biçimiylen, içime doğduğu gibi kullanıyorum. Halk da biliyorsunuz söz, tutum ve kanaatlerini kimseye açıklamak zorunda olmayan insanlar topluluğudur. Arkadaşımın kızı Defne’nin bir okul gezisinde otobüste melodika çalıyorken, müziğini dinlemeyip sohbete devam eden bir veli için annesinin kulağına, “Mıy, mıy, mıy, sanırsın Viyana’da felsefe okumuş” dediğini hatırlayınca, iyilik ve kötülük mevzuunu açıklamayı da filozoflara bırakıyorum. Viyana’da felsefe okumadım ben.
Selo Başgan herkes için iyidir. Vallahi bak. İkinci tura sıra geldiğinde durumu hep birlikte yeniden değerlendiririz. Ama birinci turda Selo Başgan’a ve çok çok daha önemlisi HDP’ye oy verilmeli. Zira HDP’nin barajı aşması garanti filan değil, barajı aşmak HDP için yine pıçax sırtı bir olay. O pıçaxın üstünden HDP’yi düşürmeyin. O barajı aşırın. Yoksa gitti gider 60 – 70 vekil. Nereye gideceğini de biliyoruz değil mi? İnanın gerisin geri evlerine gitmeyecekler. Gidecekleri adres belli. Dün HDP’nin kadın vekil adaylarını tanıttığı toplantıda Pervin Buldan’ın söylediği gibi, HDP’ye “Çalamayacakları kadar oy verin.” Tamam mı?
Adaletsiz ya da yersiz bulabilirsiniz bu çağrımı. Hiç gocunmam. Bir cumhurbaşkanı adayını tutuklu yargılayan, mitinglerini bir kişilik katılımla sınırlayan, cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla bile seçilmiş vekillerin vekilliğini düşüren, onlarcasını cezaevine tıkan, HDP’ye oy veren 6 milyon insandan terörist olarak söz eden bir adaletin karşısında ben de adaletsiz oluvereyim. Ne olacak? Sorbonne’da hukuk okumadım nitekim.
Zaten bu sürreel ülkede adaletten anlaşılan şeye bakınca insanın saçları tel tel tökülüyor. Her yerde ayrı bir ibişlik. Evvelsi gün Ahmet Hakan’ı okuyunca isyan ettim yeminlen. Ahmet Hakan Barış Atay’ı hedef gösterdi ya. Öyle bir hedef gösterme ki HDP’nin durup dururken Barış Atay’ı Hatay’da birinci sıradan milletvekili adayı göstermesiyle sonuçlandı. Ben de olsam aynısını yapardım. Atay’lar Hatay’a… Fonetik uygunluk söz konusu. Üstelik vekil olsun da cezaevine girsin, açıkta kalıp kurda kuşa yem olmasın diye de tereddütsüz listeye koyardım Atay’ı. Neyse işte bu Ahmet Hakan, Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici kendisini eleştirince, bunları AK Partili bir trole söyleseydim, bizim okur temsilcisi yine “yanlış gazetecilik” der miydi, diye sormuş. Adalet istemiş kendisi için.
Yaw bu soru karşısında, sinir harbinden saçımız tökülmesin de ne olsun? İnsan bu kadar mı her şeyi yanlış anlar ya? Ey Ahmet Hakan hata ettim diyemiyorsan, bir dur bari. Bu meslekte saçların da ağardı bak. Onun hatırına bir durul. 16 yıldır iktidarda olan, söylediklerinden de söylemediklerinde de, yaptıklarından da yapmadıklarından da yediden yetmişe sorumsuz olan AKP’nin trolü için bunu söylesen ne olur, söylemesen ne olur? Kim onu kolundan tuttuğu gibi gözaltına alır, kim onu işsiz aşsız bir hayata mahkum eder, kim onu sivil ölü yapmaya, kim onun kanında duş almaya kalkar mesela? Neyi neyle karşılaştırıyorsun, adaletin bu mu?
İşte bunların hepsi sürreellik… Bu sürreelliğin sonunun gelmesi için de HDP’nin barajı aşması lazım. Hiç abartmıyorum. Şakam da yok…
Haydin bağalım, top sizde. Güzel gülen kazansın…
Selo Başgan’ın ketılda kaynattığı mitingleri sizler için izlemeye devam edeceğim.