Çocuklar korkusuz, güven içinde uyuyabilmeli. Evde, yurtta, yatılı okul ve kurslarda, aklımıza gelebilecek her yerde, her zaman çocukların güven içinde huzurla uyumasını sağlamak devletin işi. Ailenin, toplumun ama ille devletin işi. Adalet ihtiyacı çünkü insanlık medeniyetinin temeli. Siyasetin gereği de adalet arayışını karşılamak. Özellikle de kendi hakkını savunamayacak durumda olanların ve çocukların adalete erişimi, devlet tarafından sağlanmak zorunda. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının öyle rastgele bir isimlendirme olmadığını hatırlatıyor, başlıktaki cümle. Detayında can yakıcı gerçeklerle yüzleşiyoruz. Cümle A. A.’ya ait, Cuma günü aldım A. A.’nın mesajını. “Hadi 23 Nisan'da bana çocukluğumu geri verin diyerek e-devleti açtım dosya incelemeye alınmış, arşivde görünüyordu.” Okurlarımdan hatırlayanlar olur belki birkaç kere yazmıştım A. A.’nın hikayesini. Kendisine yaşatılanları, direnişini, hukuk mücadelesini ve sürecin Yargıtay aşamasında olduğunu tekrar hatırlatayım. Baba Şenol Barut mahkemede suçlu bulunarak 13,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı fakat tutuklanmadı. İstinaf mahkemesi cezayı onadı fakat o da tutuklamadı ve dosya Yargıtay’da. Şenol Barut hâlâ “kızım bana iftira ediyor, suçlu olsam salmazlardı” şeklindeki sözlerle asıl olarak kendisi kızına attığı iftira ile 6 yılı aşkın süredir hayatına devam ediyor. Çocuk cinsel istismarı suçunda böylesi abuk sabuk yargı sürecine çocuğun, ergenin, genç kadın ve erkeklerin tahammül edebilmesinin ne denli zor olduğunu düşünmek gerek bir de 23 Nisanlarda.
Dava konusu çocuk cinsel istismarı hakkında ve zanlı öz baba, çocuk ise yetişkinlik çağına eriştiğinde başlıyor hukuk mücadelesi. Çocuğu aile korumazsa sorumluluk ilkin okula düşüyor. Müdür, öğretmenler yıllarca çocuğun şikayetini görmezden geliyor. Bazıları inanıyor ama hukuk yoluna başvurmasını desteklemek yerine engelliyor. Hatta “babanı dövdüreyim” teklifi bile geliyor bir müdürden ancak yargı yolunu işaret eden çıkmıyor. Annenin “bize o bakıyor, hapse girerse ne yaparız?” şeklindeki sözlerle zaten babanın cinsel istismarına maruz kalmış çocuğu bir de duygusal istismarla susturduğu; babaannenin “ona kızdım bir daha yapmayacak” sözleriyle geçiştirdiği bir ev içi şiddet bu hikâye. 8 yaşından 17 yaşına kadar sürüyor çünkü herkes çocuğu yalnız bırakmaktan bile öte durduruyor, susturuyor. “Ailenin adı çıkar, konu komşuya rezil oluruz” kafası öyle yaygın ki duyan hiç kimse olmaz böyle şey diyemiyor. Ataerkil aile yapısı, ailenin kutsanışı, aile içindeki suçu görünmez kılmak için halı altına süpürme refleksi yaratmış toplumda. Bir de ''şüyuu vukuundan beter' diyen yere batasıca bir özlü söz var ya hani ondan mülhem yapılmasına değil duyulmasına karşı önlem geliştiriyor insanlar. Ha çocuk mu dediniz onu hesaba katan yok. Çocuğun izzet-i nefsi/öz saygısı kimsenin umurunda değil susturmak adetten. Devlet ise kurumlarıyla var olan devletin yetkili organlarından biri olan okul idaresi; öğretmenler bildirim yükümlülüğünü yerine getirmiyor. Yasalar uygulanmıyor. Çocuklar korunmuyor.
Çocukluğunda yıllar boyu cinsel istismara uğramış genç kadının neden 23 Nisan'la ilintili mesaj attığını, telefon açıp sorduktan sonra, onu ve bütün bu suça maruz kalmış çocukları daha iyi anladığım için sizlere de aktarmak istedim. Telefondaki ses coşkuluydu. Daha önce yazdığım gibi Yargıtay savcısı dosya hakkında “verilen cezanın onanması” yönünde görüş bildirmişti. Ve savcı mütalaasına “zaman aşımı yakın” kodu da işlenmişti. Hüküm verilmiş, ceza kesilmiş ama cezasını çekmeye başlamamıştı suçlu ve yargının zaman aşımı süresi dolarsa cezadan tümüyle kurtulacak, kendi çevresinde, toplum nezdinde aklanmış sayılacaktı. Onun aklanması çocuğun suçlanması demekti. Çocuk cinsel istismarı suçu cezasız kalacaktı. Hem uzun süren yargılama süreci hem de zaman aşımı riskiyle gelen cezasızlık, aile ve toplumun suçu örtme eğilimiyle birleşerek bu suçla mücadeleyi zorlaştırıyor. Süreci takip edenlerin de A. A. gibi yüreği ağzındaydı. Tam da bu nedenle coşkun bir sesle konuşmaya başlaması içimi ferahlatıverdi.
“Her gün e-devlete girip dosyamın durumuna bakıyorum. Yargıtay’da işleme alınıp alınmadığını her gün takip ediyorum. Bugün çocuklarım okulda 23 Nisan’ı kutladılar. Öyle neşeli, öyle heyecanlı, öyle mutluydular ki onları okuldan alıp eve dönene kadar sevinçleri hiç eksilmedi. Onların heyecanı beni çok etkiledi. Eve gelince hemen bilgisayarın başına oturdum. Hadi 23 Nisan'da bana da çocukluğumu geri verin diyerek açtım e-devlet sayfasını. Dosya incelemeye alınmış, arşivde görünüyordu, dünyalar benim oldu.” Çocukluğunu yaşama hakkı elinden alınanların adalete erişme ihtiyacı öylesine derin ki yaşamın eksik kalan parçası tamamlanacakmış gibi bir susuzluk hali adeta. Adaletin sağlanması temel ihtiyaçlardan… Çocuğu koruyamayan devlet adaleti de tesis edemezse egemenliğin ne anlamı var ki?
Adaleti çocuklardan esirgemeye kimsenin hakkı yok. Onlar çok bedel ödedi. İç dünyalarını tahmin etmek bile çok zor, yaşadıklarını sadece onlar biliyor. Ancak ailenin, yakın çevrenin, yetişkinlerin ve özellikle de akranlarının nezdinde dışlanmanın ne denli ağır bedel olduğunu biliyoruz. Cezasızlığın bu suçla mücadele etmeye engel olduğunu da ve cezasızlık nedeniyle bu suçun yaygınlaştığını da. Yargıtay A. A.’ için adaleti sağlamakla yükümlü. Zaman aşımına fırsat bırakmadan suçun onanması bu ülkede aynı suça maruz bırakılmış tüm çocukların içindeki adalet ihtiyacına da umut olacak.