Hah köyünde keşfedilmeyi bekleyen kilise
Rivayet o ki Mardin’in Midyat ilçesine bağlı Hah köyündeki kilise, Meryem Ana adıyla inşa edilen ilk kiliselerden biridir. Bu nedenle her yıl 15 Ağustos’ta yüzlerce Süryani Hah köyüne gelir ve Meryem Ana’nın göğe yükseliş günü dolayısıyla düzenlenen ayine katılır.
MARDİN - Mardin Midyat bölgesindeki Süryaniler her yıl 14 Ağustos’ta Hah (Anıtlı) köyündeki Meryem Ana Kilisesi’nde toplanırlar. Bir gün sonra gerçekleşecek Meryem Ana anması için hazırlık yapar, akşam yemeğini birlikte yerler, dua ederler. Kilisenin avlusunda, damında, misafirhanesinde dinlenirler. Sabah saat 5’te başlayacak anma törenine bu şekilde hazırlanırlar.
Tören saat 5’te başlıyor. Ancak saat 4 gibi tören için görevli olanlar uyanıp hazırlıklara başlıyorlar. Ardından konuklar ve töreni yönetecek din görevlileri kilisenin avlusundaki yerlerini alıyorlar. Tören avluda yapılıyor çünkü kilisenin içi, avluda biriken kalabalığı alamayacak kadar küçük.
Saat 10’da tören bitiyor ve akşam yemeğini birlikte yiyen insanlar sabah kahvaltısını da birlikte yapıyorlar. Kahvaltının ardından ise vedalaşmalar başlıyor. Mardin’den, çevre köylerden hatta tören için Avrupa’dan gelenler, birer ikişer ayrılmaya başlıyor kiliseden ve Hah köyünden. Köy eski sessizliğine bürünüyor.
BİR SANAT ESERİ OLARAK KİLİSE
Bu bilgileri kilisenin işlerini yürüten Bünyamin Aydın paylaşıyor. Niyetim anma ayinine katılmaktı. Ama kimi aksilikler nedeniyle ayinin gerçekleştiği saatlerde köyde olamamıştım. Ben kiliseye geldiğimde ayine katılanlar çoktan dağılmıştı. Avrupa’dan gelen birkaç kişi, Hah köyünden biriyle, damdaki bir çardakta sohbet ediyordu.
İlk kez gördüğüm Meryem Ana Kilisesi ise süslemeleriyle dikkat çekiyordu. Kare planlı, merkezi kubbeli kilisenin zarif süslemeleri, Mardin’deki diğer kiliselerde var mıdır, ben bilmiyordum. Bünyamin de biraz düşündü ve “Bu şekilde yok” dedi. Kubbeyi taşıyan kemerlerin üzerinde yükseldiği başlıklardaki çiçek motifleri bir başka güzeldi. Bünyamin, kilisenin yaklaşık 2 bin yıllık olduğunu söylüyor. Kilisenin tarihini anlatan Bünyamin’i dinlerken kemer, yuvarlak taş sütunlar ve avludaki korkuluklara bakıyor, kilisede patriğin oturma yeri ve İncil vaaz yerinin de özgün bir yapı olduğunu düşünüyordum. Mardin’in meşhur taşları bir sanat eserine dönüştürülmüştü ve üzüm salkımlı motifler ile ahşap el işçiliğiyle kilisenin sanatsal değerini arttırıyordu. , Hz. İsa’nın ruhunu simgeleyen güvercin figürlü haç ise bir benzersizliğe işaret ediyordu.
Kilise, Süryani cemaatinin katkılarıyla, 1999’da restore edilmiş, misafirhane gibi ek binalar yapılmış. Bünyamin, “Burası Meryem Ana adıyla yapılan ilk kilisedir” diyor. Bu nedenle çevre köylerdeki, Mardin’deki ve Avrupa’daki Süryaniler her yıl ayin için burayı tercih ediyor.
Bir vakitler küçük avluda yaklaşık bin kişinin toplandığını belirten Bünyamin, “Son yıllarda çevredeki olaylar yüzünden katılanların sayısında düşüş oldu. Ancak birkaç yüz kişi geliyor ayine” diyor. Midyat’ta konuştuğum bir başka Süryani, IŞİD’in saldırılarından çekindikleri için, din adamlarının da önerisiyle, bir araya gelişlerin azaldığını vurgulamıştı.
‘SONRA İŞTE NÜFUSUMUZ AZALDI’
Hah köyünün büyük bir şehir olduğunu Süryani kitaplarının yazdığını belirten Bünyamin, köyüyle ilgili şunları anlatıyor:
“Burasının küçük olmasının nedeni, ibadet için kullanılmamasıydı. Burası ziyaret edilir ya da din adamlarının tek başlarına gelip ibadet ettikleri bir yerdi. Halkın ibadet ettiği yer, köyün içindeki Mor Sobo Kilisesi’ydi. Bu kilisenin 4. ya da 5. yüzyılda yapıldığı tahin ediliyor ve 1400’lerde Timurlenk tarafından yıkıldığı biliniyor. Buranın restorasyonu artık çok zor çünkü ayakta duran çok az bölümü var ve onlar da bugün yarın yıkılır diye bekliyoruz. Bölgenin en büyük kilisesiydi, Katedral olarak kullanılıyordu.
Sonra işte nüfusumuz da azaldığı için Meryem Ana Kilisesi’ni kullanıyoruz ibadet için. Köyde papaz ya da rahibimiz yok, onun için 3 kilometre ötedeki köyün papazı iki haftada bir geliyor ve burada ayin yapılıyor. Köyde 20 aile yaşıyor ve tarım ile hayvancılıkla uğraşıyorlar. Her yıl 15 Ağustos’ta Meryem Ana’nın göğe yükselişi ya da vefatı günü için ayin yapılıyor. Hem yurtiçinden hem de yurtdışından insanlar 15 Ağustos için buraya geliyor. Meryem Ana adına inşa edilmiş kilise ya da manastırlarda eğer cemaat varsa bu ayinler yapılıyor. Ama bizim kilise en eski kiliselerden biri olduğu için ve bu ayin çok eskiden beri burada yapıldığı için cemaatimiz ayin için buraya geliyor.”
GÖZDEN DEĞİL GÖNÜLDEN UZAK KÖY
Çardakta sohbete devam ederken, insan, 2 bin yıl önce yapılan ve bir sanat eseri gibi karşısında duran kiliseden ayıramıyor. Ama 40 derece sıcağın altındaki dağlara, Yaşar Kemal’in enfes anlattığı sarı sıcakta kavrulmuş dikenli bitkilere bakmadan, köyün ıssızlığını dinlemeden de edemiyor.
Kilisenin 30 metre kadar ilerisinde bir kalekol inşa edilmiş. Henüz boş ve Bünyamin, “Ne zaman yerleşecekler bilmiyoruz” diyor. Kilisenin yan tarafında ise havuz benzeri birkaç yapı dikkat çekiyor. Bünyamin’in dediğine göre balık çiftliği olarak tasarlanmış burası ama bu işte pek başarılı olunamamış. Neden Kilisenin dibinde böyle bir girişimde bulunulmuş? “Geliri kiliseye olacaktı ama olmadı” diyor Bünyamin.
Kiliseye ait araziler de var, Bünyamin eliyle işaret ediyor. Bünyamin’in işaret ettiği yerlerde fıstık ağaçları, bostanlar ve bağlar var. Buralardan elde edilen ürünlerin geliri kilise için kullanılıyor.
Köyün içindeki sokaklarda bir karış toz var. Hani karda yürürken ayakkabılarınızın üstünde bir tutam kar birikir ve ayaklarınızı yere vurarak kardan kurtulmaya çalışırsınız. Hah köyünün sokaklarında gezerken ayakkabıların üzerinde böyle bir toz birikiyor ve ayaklarınızı yere vursanız da bu toz bir yere gitmiyor.
Aslında Hah köyü Midyat’a yarım saatlik bir mesafede. Kiliseyi görmek, ailelerini ziyaret etmek üzere her yıl binlerce insan geliyor köye. Merkeze bu kadar yakın ve bu kadar ziyaretçi çeken bir köyün bakımsızlığı, Hah gözden değil gönülden uzak, dedirtiyor insana. Belediyenin sokaklara parke taşı döşemesi hiç de zor değil çünkü.