Haiku: Göz kırpmanın şiiri
Haiku türü şiir yalnızca on yedi hece, üç dizeden oluşan ve mucize yaratan bir dil şimşeği değildir. Haiku, aynı zamanda sessizliğin, suskunluğun, boşluğun da katılarak kısalığın ve yalınlığın ne büyük bir etkileme gücü olduğunu gösterir.
DUVAR - Haiku Japon kültüründe doğup gelişmiş geleneksel bir şiir türüdür. Biçimsel ve içerik bakımından bazı koşulları vardır. Genellikle biçimsel olarak üç dize ve on yedi hece koşulu söz konusudur. İçerik yönündense bakıştan, mevsimlerden ve duygulanımdan söz eden bir üçgen oluşturmayı gerektirir. Aynı zamanda kısa, yalın ve öz bir anlatıma dayanır. Duygunun ve düşüncenin göz kırpma anı olarak da tanımlanabilir. Haiku, yazanı olduğu kadar aslında okuyanı da şair yapan bir şiirdir diyebiliriz. Ya da okuyanla tamamlanan bir şiir…
Şiiri oluşturan üç dize okuyanla yazanı birleştirir. Özellikle günümüz için şiirde yazanla okuyanı duyguda, düşüncede, duyarlılıkta buluşturup ortak durumuna getiren başlı başına bir türün varlığı önemli bir değerdir. Şairin aktardığını okurun tamamlaması her şeyden önce şiir için genişleme ve derinleşme olanağı sağlar. Aynı zamanda duygusal ve düşünsel eğitim de söz konusudur. Şiir için yaşamdan yana, etik ve estetik yeni duyarlılıklar oluşturmayı gerçekleştirmesinden daha önemli ne olabilir ki…
Haiku türü şiir yalnızca on yedi hece, üç dizeden oluşan ve mucize yaratan bir dil şimşeği değildir. Haiku, aynı zamanda sessizliğin, suskunluğun, boşluğun da katılarak kısalığın ve yalınlığın ne büyük bir etkileme gücü olduğunu gösterir. Birtakım geleneksel, biçimsel ve içerikle ilgili koşulları olmasına karşın tema, izlek yönünden modern insanın varlığıyla, varoluşuyla ilgili sorunları ve çağın yarattığı çelişkileri, çatışkıları yansıtması bakımından da dikkat çekicidir. Modern çağda Japon dilinden ve kültüründen başka dillere doğru yayılmaya başladığında haikuda bazı değişiklikler gerçekleşir. Geleneksel kalıplarında birtakım esnemeler söz konusu olur. Ancak özü büyük ölçüde korunur.
Haiku şiirde duygu, düşünce, duyarlılık ve dil zamanın en küçük birimi olan anla, ortamla ve oluşla ilgilidir. Haiku için görmenin, duymanın ve anlamlandırmanın şimşek ışığında yazılan şiiridir de diyebiliriz. O nedenle de her zaman sözü güncel ve evrenseldir. Modern Türkçede ne zaman başladığı tartışılsa da genel görüş haiku şiirin ilk şairinin Orhan Veli olduğu yönündedir. Modern Türkçe şiirin Garip dalgasıyla yeni arayışlara girdiği dönemde bu keşif son derece önemlidir aslında. Orhan Veli’nin Kikaku’nun şiirlerini Fransızcadan Türkçeye çevirdiği sırada Uzakdoğu’nun bu şiir türüyle karşılaştığı söylenebilir. Orhan Veli’nin bu karşılaşmada Japonların haiku adı verilen şiirinden etkilendiği görülür. Öyle ki “Gemliğe doğru” diye başlayan şiiri modern Türkçe şiirin ilk haikusu olarak kaydedilir tarihe. O şiiri anımsayalım:
Gemliğe doğru
Denizi göreceksin
Sakın şaşırma
Orhan Veli’den sonra modern Türkçe şiirin ustalarından Behçet Necatigil, İlhan Berk, Ahmet Oktay gibi şairler de haiku yazmışlardır. Yeri gelmişken andığımız şairlerden birer haiku okuyalım. Behçet Necatigil’le başlayayım:
Uç böcek, uç böcek
diyorum
uçuyorlar.
Şiirin her daim uçlarında gezinmiş İlhan Berk haikuyu da denemiştir elbette. Şu dizeler de Berk’ten bir haiku örneği:
Sonbaharın geldiğini bilmeyen
Köpek yavrusu
bir buda’dır.
Ahmet Oktay’dan yeri gelmişken birer haiku okuyalım:
Lapa lapa yağan karı düşledim
Pencerenin önünde bütün yaz
Baktım ki, kan içindeyim
90'lı YILLARDAN SONRA YAYGINLAŞTI
Haiku esas itibarıyla modern Türkçe şiirde doksanlı yıllardan sonra yaygınlık kazanır. Daha sonra kendisi de haikular yazarak kitaplaştıran Oruç Aruoba’nın, bu tarz şiirle özdeşleşmiş, onun yaratıcısı olan Japon şair Başo’dan gerçekleştirdiği çevirilerin 1993’te yayımlanması bir hayli kışkırtıcı olur, dönemin genç ve eski kuşak şairlerinde haiku iştahını kabartır. Melih Cevdet Anday, Cevat Çapan, Ahmet Necdet, Coşkun Yerli, İhsan Üren, Güven Turan, Gültekin Emre gibi, şiirlerine haikunun olanaklarını taşımış isimlere yeni isimler eklenir. Bu yıllarda ardı ardına Türkçe yazılan haikuların kitaplaştığını da görürüz. Sina Akyol’un “Avluda” ve Turgay Kantürk’ün “Ay İçin Küçük Şeyler” kitapları aynı yılda (1996) yayımlanır. Sina Akyol, haikunun biçimsel özelliklerini başka şiirlerine ve kitaplarına da yansıtır. Giderek haikuya biçimsel özgürlük kazandıran nitelikte şiirleriyle anılır. Akyol’un yakında NoKitap’tan çıkacak “Ağaçların ve Kuşların İygili” adlı dosyasından birkaç haiku okuyalım:
Sen üşüdükçe
yorganım da üşüdü.
Anlam!..Soyunur.
Acıktın. Ağzım
ağzına sunaktır! Tuz!..
Biraz da erik!
Sabah serindi.
Gayret ettim, gün boyu
hırkanı ördüm.
Yüksek ovaya
atımla çıktım, güzün.
Atım da yılkı.
Bin tane yatır!
Hırkası gömleğine
değmez anlatır.
Turgay Kantürk’ün “Ay İçin Küçük Şeyler” kitabından sonra haiku yazmayı sürdürse de bunları kitaplaştırmadığını görürüz. Şu örnekler “Ay İçin Küçük Şeyler” yapıtından:
Ne kadar da
sustun yazböceği
unutmadım sesini.
Sabah ayazında
geçtim dil ırmağını
köprüde gölgem.
Sonbaharın unuttuğu
tek yaprak da soluyor
iki sözük arasında.
Türkçe şiirde adı haiku şiirle anılan isimlerden biri de Coşkun Yerli’dir. Coşkun Yerli’den de bir haiku okuyalım:
Geldiği gibi
gitti bayan kelebek,
neş’eli, titrek.
Enis Batur’un, “kişinin iyi bir haiku yazabilmesi için; oturduğu evden dinlediği müziğe, kullandığı silahtan yüzyılların doğurduğu ekonomiye kadar neredeyse her şeyde Japon olması gerektiği” tezine Yelda Karataş haikunun Nobeli olarak tanımlanan 10. Mainichi Haiku Yarışması’nda, uluslararası katılım dalında büyük ödülü alarak karşılık verir adeta. Yelda Karataş’ın ödül alan haikusunu okayalım:
Ölüme ne kadar yakın
Unutulmaz çocukluğumun
Ağır çiçekli ıhlamur ağacı
Milenyum yıllarında, şiirin yükselişe geçen “tavırsızlık çağı”nda da sürece karşı genç kuşaktan isimlerin haikular yazarak kitaplaştırdığını görürüz. Kadir Aydemir, Erol Özyiğit ve Pelin Özer o isimlerden bazıları… Kadir Aydemir haikularını İbrahim Çiftçioğlu’nun desenleri eşliğinde aralık 2001’de yayımlanan “sessizliğin bekçisi” adlı kitapta toplar. Aydemir’in kitabından bir haiku okuyalım:
Bir kertenkele,
Kuyruksuz ve uyuşuk
…Kıvrılıyor, su…
İkibinli yıllarda genç kuşak şairlerden haiukalarını kitaplaştırıp yayımlayan bir başka isimi de Erol Özyiğit olmuştur. Erol Özyiğit’in haikularını “saklı Yüz” adlı yapıtında bir araya getirir. Özyiğit, haikularında biçime ve hece sayısına sadık kalır. Birkaçını okuyalım:
Yere düşerken
Yapraklara git çırak
Ol öyle büyü
Bahar yağmuru
Aklın varsa elimi
Tut ki üşüme
Uçurtmaların
Öldüğünü rüzgâra
Nasıl söylerim
Kör bir çocuğum
Baharın geldiğini
Kuşlardan anlarım
Deniz kapmaca
Oynar sabahın sisi
Balıkçılarla
“Haiku’yu herkes kendince tanımlıyor. Ben şöyle diyorum: Doğada, çevremizde, baktığımız her şeyde aslında tükenmez bir yaşantının var olduğunu hayretle görmek...” Bu sözler haiku şiirlerden oluşan “Cam Kulübe” kitabıyla okur önüne çıkan Pelin Özer’e ait. Özer, dergilerde yayımladığı şiirlerin yanı sıra şiirin “cam kulübesini” bir kez de haikunun şimşek ışığıyla aydınlatır. Özer’in “Cam Kulübe” kitabından bir haiku okuyalım:
Kışı sarınsan
Yapraklar battaniye
Kar cam kulübe
Pelin Özer, 2005’ten başlayarak 2010 yılına kadar yayınını PDF formatında sürdüren ve e-posta yoluyla ücretsiz dağıtılan aylık şiir dergisi “Cumartesi”de yayımlanan ve aylar için yazdığı haikularla da hafızalardaki yerini korumaktadır. Özer’in Cumartesi’de yayımlanan “Mart” başlıklı altı haikusunu paylaşmak istiyorum:
göldeki meşe
sanki eski zamandı
kışta solmuş yaz
dönüyor rüya
inleyen yapraklarda
güneş şarkısı
mimozaya sor
adada yalnız kayık
gibi miyim ben
tükeniyor gün
vadideki çiğdemin
titrek sesiyle
pasa yürüdü
yazdan biriken buğu
uyudu sonra
sızlayan sazlık
nehir olmuş ağlıyor
eğip başını
HAİKU ŞİİRDEN AYRI BİR TÜR MÜDÜR?
Haikuyu şiirden ayrı bir tür olarak düşünüp değerlendiren ve sadece haiku yazanlar da vardır. Bunun için Oruç Aruoba’nın yanı sıra Savaş Çekiç’i de örnek gösterebiliriz. Çekiç yazdığı haikuları “kıyı’ya, göl’e, ada’ya haiku” adıyla 2014 yılanda kitaplaştırarak paylaşmıştır. Çekiç’in haikularından birkaç örnek okuyalım:
ay koşturuyor
sus pus olmuş denizde-
tepetaklak söz.
kıyıya taşıyor
denizde bulduklarını,
dalgalar-
gerdi kanadını
boşluğu yüklenen martı-
kıyıda.
meleğim ay
yat kucağıma ada’nın-
gözten uzakta!
Kuşkusuz ki haiku yazanların sayısı belirttiğimizden daha fazla. Biz ancak çok az sayıda ismi andık. Türkçenin hece yapısı ve zaten kullanılmış olan hece ölçüsü biçimi nedeniyle haikuya uygun yapıda olduğu yaygın bir kanı. Bu da modern Türkçe şiirde haikunun gelip geçici değil kalıcı bir eğilim olduğunu gösteriyor. Öte yandan, daha şimdiden haikunun modern Türkçe şiir için önemli bir kaynak oluşturduğu söylenebilir. Az sözle çok şey söyleme tavrı günümüz şiirinde de önemli bir yönelim olarak sürdürülüyor. Bunda haiku tekniğinin de yaygınlaşarak benimsenmesinin katkısı olsa gerek diye düşünüyoruz.
BU AYIN DERGİLERİ
Bireylikler sayı 79
Artık merkez merkezliğini yitirdiği için taşrada taşra olmaktan çıktı. Onun için merkez taşra tartışmasının, buna bağlı olarak merkezin kültürü, taşranın kültürü ayrımı yapmanın da pek anlamı kalmadı. Her yer taşra ya da her yer merkez ve dolayısıyla o kültürle kuşatılmış durumda. Tabii ki biliyoruz yayılan su derinliğini kaybeder. Taş olduğu yerde ağırdır da diyebiliriz. Taşra merkez gibi davranmaya başladığında bozulma da başlıyor. İki aylık ve son olarak 79. sayısı yayımlanan Bireylikler’in çizgisini koruyarak niteliğini bozmadan sürdürmesi takdirle karşılanacak bir çaba… İki aylık kültür, edebiyat, sanat dergisi Bireylikler'in Mart - Nisan 2018 tarihli son sayısında şiirleriyle yer alan şairler şöyle: Hüseyin Peker, Ali Toprak, Reha Yünlüel, Mustafa Eroğlu, Enver Topaloğlu, Ömer Faruk Karabey, Janset Karavin, A. Levent Alpüren, Fırat Caner, Osman Serhat Erkekli, Eren Şahin, Hicran Aslan, Erdal Erdem, Nilcan Altay, Alican Bayar, Yiğit Kerim Aslan, Ümit Şener Ta, Musa Yazıcı ve Murat Esmer.