Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın büyükelçi sıfatıyla Türkiye’nin OECD Daimi Temsilcisi olarak atanacağı iddiası geçen hafta ortalığı epey hareketlendirdi. İddianın eş dostla mesajlaşma ağları üzerinden cep telefonlarımıza ulaştığı günün hemen ertesinde yayımlanan büyükelçiler kararnamesinde Hakan Atilla’nın ismi yer almasa da etrafımdaki pek çok kimseden ‘kesin atanmıştır ama açıklamıyorlardır’ türünden peşin hüküm içeren yorumlar duyunca işin peşine düştüm.
Hakan Atilla’nın yakın çevresinden duyduğuma göre kendisine şu ana kadar iletilmiş ne bir teklif ne de bir görevlendirme var. Dışişleri Bakanlığı içindeki üst düzey kaynaklarım da Atilla’ya büyükelçilik verilmesi yönünde bir hazırlık olmadığını teyit ettiler. Elbette bu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Hakan Atilla için başka planları olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak o kısmını henüz bilemiyoruz. Devlette var olan kendisiyle ilgili kanaatler ile kariyer planlamaları önümüzdeki ekim ayından sonra bambaşka bir boyuta da taşınabilir.
Ekim ayı Hakan Atilla açısından kritik olacak çünkü hapis yattığı Amerika Birleşik Devletleri’nde aldığı ceza için mahkemeye yaptığı temyiz başvurusuyla ilgili ilk duruşma var. Reza Zarrab’ın itirafçı olmasından sonra bütün enerjisini Atilla’yı mahkum ettirmeye harcayan savcılık makamıyla Hakan Atilla’nın avukatları bu kez başka bir mahkeme heyetinin önünde karşı karşıya gelecek. Türk hükümetinin başından beri düşman bellediği Yargıç Richard Berman’ın koltuğunda henüz ismini bilmediğimiz başka bir yargıç oturuyor olacak.
Hakan Atilla’nın temyiz başvurusunda usule ilişkin çok sayıda itiraz olsa da ana çerçeve ABD’nin kendi vatandaşları için geçerli olan İran’a yönelik yaptırımları delme suçunu başka bir ülke vatandaşı için kullanmasının hatalı olduğu ve savcılığın Atilla’nın yaptırım delmek için ABD bankacılık sisteminin kullanıldığını bildiğini kanıtlayamadığı üzerine kurulu.
27 Mart 2017’de bir iş seyahatinden dönmek üzere iken New York’taki JFK Havaalanı’nda FBI ajanları tarafından tutuklanan Hakan Atilla’ya mahkeme sürecinin ardından 32 ay ceza verilmişti. Cezanın açıklandığı 16 Mayıs 2018’e kadar yattığı 14 ay cezadan düşülüp üzerine de iyi hal indirimi eklenince Atilla 19 Temmuz 2019’da Pennsylvania’daki FCI Schuylkill Cezaevi’nden tahliye edildi. Hakan Atilla Amerikan yasalarında öngörüldüğü şekliyle cezasını tamamladıktan sonra Türkiye’ye gönderildi. Türk hükümetinin ABD Başkanı Donald Trump’tan koparttığı bir tavizin sonucu olarak değil.
Ankara geçen sene Türkiye’de FETÖ davasından tutuklu Amerikalı din adamı Pastör Andrew Brunson ile Hakan Atilla’yı takas etmek için Trump yönetimiyle çetin pazarlık yürütürken Atilla’nın temyiz başvurusunu çekmemesi mini bir krize neden olmuştu. Zira iki ülke arasındaki suçluların iadesi anlaşmasındaki hükümlü transferi maddesinin işletilebilmesi için hukuki sürecin tamamen noktalanmış olması gerekiyordu. Suçsuzluğunu kanıtlamak için temyizde direten Atilla’nın tavrı Ankara’nın o gün yürüttüğü diplomasi ile ters düşüyordu. Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç 2018 yazını Atilla’nın temyiz başvurusu için ‘çekti çekecek’ diyerek geçirdi. Bu arada Atilla’yı cezaevinde ziyaret eden Türk yetkililer de eski Halkbank yöneticisi üzerindeki baskıyı diri tutuyordu.
Kapalı kapılar arkasında bunlar olurken, Erdoğan’ın Brunson için kendisine verdiği sözü tutmadığını düşünen ABD Başkanı Donald Trump’ın tepesi attı ve takas falan beklemeden yaptırımları açıklayıverdi. Ekim 2018’de Pastör Brunson serbest bırakılarak ABD’ye gönderildi. Atilla’nın hükümlülüğü devam ediyor, bir yandan da Zarrab’ın FBI ile savcılık makamına verdiği bilgiler ışığında Halkbank’ın İran yaptırımlarının delinmesi için kullanılmasına yönelik yeni soruşturmanın hızlandığı ve yakında yeni bir iddianameye dönüşeceği fısıltısı Washington’da dolanıyordu.
Tam o dönemde, Washington Temsilciliği’ni yürüttüğüm Hürriyet gazetesi için ABD’ye yeni dönen Pastör Andrew Brunson’dan bir röportaj kopartmayı başarmıştım. Kuzey Karolina eyaletindeki Montreat’de babasının evinde kalırken görüşmeye gittiğim Brunson’ın - başta gazete tarafından sansürlenen üç hafta sonra ise kendilerince zararsız bir formata sokulduktan sonra yayınlanan- o röportajda takas konusunda söyledikleri hayli önemliydi. Brunson, ülkesi serbest bırakılması için Erdoğan ile sıkı pazarlık içindeyken Trump’a yakın Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’in Haziran 2018’de cezaevinde kendisine yaptığı ziyarette getirdiği mesajı anlatıyordu. Trump’tan gelen mesaj özetle şöyleydi: ‘Seni Amerika’ya getirmek istiyoruz ama bir takas yapılamaz. Bu kötü bir emsal olur ve dünyanın her tarafındaki Amerikalılar riske girer. Herhangi bir rejim bize istediğini yaptırmak için bu yönteme başvurabilir.’
Yani aslında Washington’ın başından beri takasa niyeti yoktu. Ancak Ankara Brunson bırakıldığında görüntüyü kurtaracak bir takas için Hakan Atilla’ya temyiz başvurusunu geri çektirmeye çalışıyordu. Bugün gelinen noktada belki de Ankara’nın temyiz başvurusunu geri çekmediği için Atilla’ya teşekkür etmesi gerekecek. Zira temyiz eğer Atilla’nın lehine sonuçlanırsa Türkiye’nin Washington ile hâlâ devam eden Halkbank pazarlıklarında eli oldukça güçlenecek.
Mahkeme eğer Atilla’nın bütün itirazlarını kabul ederse ne soruşturmanın ne de mahkemenin usule uygun yapılmadığına hükmederek kökten her şeyi iptal edebilir. Bir diğer seçenek de mahkeme sürecinin doğru yürütülmediğine hükmederek davayı usulden bozması. Böylesi bir karar yeniden yargılama gerektirir ki Amerikan adaleti herhalde Hakan Atilla’nın ABD’ye dönmesini bekleyecek kadar saf değildir. Dolayısıyla aslında usulden bozma kararı da nihayetinde yine mahkemeyi yok hükmünde bırakacaktır.
Bu iki olasılık da ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC) ile süregelen Halkbank pazarlığında Türkiye’yi rahatlatabilir. Ankara belki ABD’nin İran yaptırımlarını delmekle suçladığı Halkbank’a hiç para cezası kesilmeden bu dosyayı kapatmayı dahi başarabilir. İçinden Halkbank geçen yeni bir iddianamenin ABD açısından siyaseten kullanışlı bir anda Ankara’nın önüne konmayacağının ise hiçbir garantisi yok.
New York Güney Bölge Federal Mahkemesi’nde duruşmalarını bizzat izlediğim Hakan Atilla, üstlerinin kendisine verdiği talimatları uygulamış, uygularken de gerektiğinde lisanı münasiple patronu ile patronunun hatırlı müşterisini uyarmaktan geri durmamış ve yolsuzluk girdabında kirlenmemiş bir bürokrat. Önce Türkiye’de ‘vatansever’ sonra da Amerika’da ‘yıldız tanık’ ilan edilen Reza Zarrab, bir ömür boyu kendisini hapiste tutmaya yetecek cezaların hepsinden yırtıp New York’un sosyete lokantalarında boy gösterirken, kirli bir dönemin hırsını Hakan Atilla gibi meselenin çeperindeki bir bürokrattan çıkartma iştahını da gayri ahlaki buluyorum. Bir gün büyükelçi atanırlarsa ‘eyvah’ diyeceğimiz kişilerin listesi zaten ziyadesiyle uzun... Sıra Hakan Atilla’ya gelmez!