Hakikatin çürümesi ABD demokrasisine tehdit mi?

"Post-truth" kavramı etrafında şekillenen "hakikatın önemsizleşmesi" tartışmaları, RAND Corporation tarafından yapılan "truth decay" isimlendirmesiyle birlikte "hakikatin çürümesi" adı altında yeni bir anlam kazanıyor. Geçmişi 1880'lü yıllara kadar geri götürülebilen "truth decay" olgusu siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan ciddi olumsuzlukları da beraberinde getiriyor.

Abone ol

ABD merkezli düşünce kuruluşu RAND Corporation tarafından ve Jennifer Kavanagh ile Michael D. Rich'in imzasıyla yayınlanan "Truth Decay: An Initial Exploration of the Diminishing Role of Facts and Analysis in American Public Life" başlıklı raporun kısa özeti, "hakikatin çürümesi" olgusuna ilişkin çarpıcı tespitlerde bulunuyor.

Raporun özetinde, son yıllarda nesnel gerçekliklere ilişkin anlaşmazlıkların sayısında artış yaşandığı, gittikçe artan sayıda Amerikalının hükümeti, medyayı ve akademi dünyasını yeni bir şüphecilikle gördüğü, Amerikan kamusal hayatında gerçek ve kurgu arasındaki çizginin bulanıklaştığı ve hakikatin çürümesinin Amerikan demokrasisine hayati bir tehdit teşkil ettiği belirtilerek RAND Corporation tarafından "hakikatin çürümesi"nin sebepleri ve sonuçları ile bu olgunun ABD'deki demokrasiyi ve siyasal ve sivil söylemi nasıl etkilediğinin araştırıldığı ifade ediliyor.

GERÇEK VE YORUM ARASINDAKİ ÇİZGİ BULANIKLAŞIYOR

Hakikatin çürümesi olgusunu meydana getiren dört ana eğilim şu şekilde sıralanarak, bu dört eğilimin etkilerinin mevcut dönemde yeni teknolojiler, sosyal medya, yirmi dört saat haber yayını ve siyasal kutuplaşma nedeniyle daha da belirgin hale geldiği belirtiliyor.

1) Gerçekler ve verilerin analitik yorumlarına ilişkin artan fikir ayrılıkları,

2) Fikirler ve gerçekler arasındaki bulanıklaşan çizgi,

3) İletişim ortamında fikirlerin ve kişisel deneyimlerin kapsayıcılığının ve etki alanının artması,

4) Gerçeğe dayalı bilgi kaynakları olarak eskiden saygı duyulan kurumlara olan güvenin azalması.

Hakikatin çürümesinin daha önce abartıya, dedikoduculuğa ve sansasyonel haberciliğe dayanan "sarı gazetecilik" türüyle 1880'ler ve 1890'larda; radyonun ve "jazz gazeteciliği"nin ortaya çıktığı ve boyalı basının seks ve şiddet hikayelerini sansasyonelleştirdiği 1920'ler ve 1930'larda; Vietnam Savaşı'nın "yeni gazetecilik" anlayışıyla birlikte yazarların öznel izlenimlerini ve televizyon haberlerinin yaygın kabulünü birincil bilgi kaynağı haline getirdiği 1960'lar ve 1970'lerde görüldüğü de ifade ediliyor. Hakikatin çürüdüğü bu gibi geçmiş dönemlerin hükümet gibi kurumsal yapıların şeffaflığı artırdığı ve Amerikalıların siyasal ve sivil söylemde nesnel gerçekliklere daha fazla değer atfettiği zaman sona erdiği belirtiliyor.

Hakikatin çürümesinin etkilerini farkında olarak veya olmayarak derinleştiren ajanlar ise akademi dünyası ve araştırma kuruluşları, medya örgütleri, yabancı aktörler ve iç siyasal aktörler olarak ifade edilirken hakikatin çürümesine sebep olan dört ana dinamik şöyle sıralanıyor:

- İnsandaki bilişsel önyargılar gibi bilgi işleme süreçlerinin karakteristik özellikleri,

- Yirmi dört saat haber yayınındaki artış, sosyal medya ve yanlış bilgi ve yanıltıcı veya önyargılı bilginin yayılması gibi enformasyon sisteminde yaşanan değişimler,

- Eğitim sisteminde enformasyon sistemindeki değişikliklere ayak uydurma kabiliyetine meydan okuyan ve birbiriyle yarışanalindeki talepler,

- Siyaset, toplum ve ekonomi alanlarındaki kutuplaşma.

Raporun özetinde, hakikatin çürümesinin Amerika'nın sivil ve siyasal kurumları ile toplumsal ve demokratik temelleri üzerine ciddi ölçüde hasara yol açtığı belirtilerek en zararlı dört etki sivil söylemdeki aşınma, federal düzeyde ve eyalet düzeyinde siyasal bir felç durumunun yaşanması, siyasal ve sivil hayattan bireysel kopuş ve ulusal siyasette belirsizlik olarak saptanıyor.

Hakikatin çürümesinin vatandaşlar arasında bir güvensizlik kısır döngüsüne sebep olduğu, bunun onları bilgi kaynaklarını daraltmaya, birbirleriyle aynı fikirde oldukları kişiler etrafında kümelenmeye, esas sorunlar hakkında anlamlı tartışmalardan kaçınmaya ve yerel ve ulusal siyaset tartışmalarından yabancılaştırılmış hissetmeye itebileceği, ortak gerçeklik temellerinden yoksun tartışmaların siyaseti bir tür işlevsizliğe sürüklediği ve bunun yönetişimde ertelenen kararlara, ötelenen ekonomik yatırımlara ve azalan diplomatik güvenirliğe neden olabileceği belirtiliyor.

(Çeviren: Enes Kücet)

Raporun kısa özetinin orjinal metni: https://www.rand.org/pubs/research_briefs/RB10002.html

Raporun tamamının orjinal metni: https://www.rand.org/pubs/research_reports/RR2314.html