29 Ekim 1995: Cumhuriyet’in 72’nci yılı tüm
yurtta ve dış temsilcilikler ile Yavru Vatan’da kutlanmıştı ki,
gece 03.00’te bir grup asker Doğan Ailesi’nin
Dargeçit’teki evine girdi.
13-14 yaşındaki Seyhan ile 9 yaşındaki kardeşi
Hazni, bölgedeki bir “öğretmen
kaçırma” olayından dolayı gözaltına alındı. Başka
yakınları ve arkadaşları da. Aralarında 12 yaşında
Davut da vardı.
Ertesi gün: Anneleri Asiye Doğan
jandarma karakoluna gitti. Çocuklarını sordu.
“Kaçmışlardır, gelirler” dendi.
Daha ertesi gün: Asiye Doğan yine
gitti, çocuklarını sordu. “Bıraktık, gelirler”
dediler.
Birkaç gün sonra: 9 yaşındaki
Hazni eve döndü. “İşkenceyi, askıya
asılanları” anlattı. Dediğine göre “ağabeyi Seyhan
askıya ters asılmıştı.” Anlatıldığına göre,
Hazni de askıdayken bir komutanın çocuğu görmüş,
“Bu çocuk sınıf arkadaşım” deyince serbest
bırakılmıştı!
Sonraki günler: Asiye Doğan her gün
“Seyhanım” diyerek oğlunu aradı. Derken o da
gözaltına alındı. 11 gün haber alınamadı. O da işkence gördü.
6 Mart 1996: İddiaya göre, Jandarma Karakolu’nun
“huzursuz vicdanı” denebilecek Uzman Çavuş
Bilal Batır, kayıplardan birinin ailesine
57 yaşındaki Süleyman Seyhan’ın öldürülüp atıldığı
yeri söylemişti. Kaybın cesedi orada, elleri arkadan bağlı, kafası
koparılmış, yanmış bulundu. Uzman Çavuş’un polise de ihbarda
bulunduğu söylendi.
Ertesi günler: Uzman Çavuş Batır
da kayboldu. Defalarca karakola gelip arayan karısına, Komutan
“Firar etmiştir” dedi. Yıllar sonra bir
“tanık” onun da öldürülüp kazana atıldığını
söyleyecekti. Biri 2.5 yaşında, biri 4 aylık iki çocuğu vardı.
21 Mayıs 1996: Hatice Batır
eşinin kaybıyla ilgili suç duyurusunda bulunmuş ama hasıraltı
edilmişti. O başvuruda, “Eşim, bir grup insanın Komutanın
emriyle alınıp boş kuyulara atıldığını söylemişti” diye
yazmıştı. Bu belge tam 13 yıl gizlendi.
Sonra: Asiye Doğan, Mardin’de devletten alamadığı
cevabı, kendisi gibi kayıp anneleriyle bulabilmek için,
İstanbul’da, “Batı’ya açılan pencere” Galatasaray
Lisesi önünde toplanan Cumartesi Anneleri’ne
katıldı. Evladının akıbetini öğrenebilmek için nöbet tutan anneler
arasına.
Bir süre sonra: Yaşadığı acı, endişe ve
işkencelerin bedenini tahrip ettiği Asiye Doğan,
Cerrahpaşa’da son nefesini verdi. İstanbul’da toprağa verildi. Eşi
Ramazan Doğan, “Seyhan diye diye öldü” diyecekti.
Karısının nöbetini o devraldı, “Cumartesi Annesi”
oldu.
1992: Geriye döndük çünkü devlet, 1995’te
gözaltında kaybedilmiş Seyhan için nüfusa
“1992’de öldü” diye yazıvermişti!
2009, Hasıraltından dosyanın yeniden açılmasına:
Kayıplarla ilgi dosya “PKK’ya katıldılar” denerek
takipsizliğe mahkûm edilmişti. Savcı Şükrü Aslan
yıllar sonra dosyayı yeniden açtı. İHD’nin, Cumartesi Anneleri’nin
çabalarıyla Dargeçit Savcılığı “6 kişinin gözaltında
kaybedildiğini, 57 yaşındaki Süleyman Seyhan’ın öldürülüp yakılarak
kuyuya atıldığını” kabul etti.
Aynı yıl: Yerel yönetim seçimlerinde, o kayıpların
olduğu dönemin Dargeçit Jandarma Karakolu Komutanı (E) Yüzbaşı
Tire, DP’den Bodrum Gümüşlük Belediye Başkanı
seçildi. Yine kayıpların sorumlularından Tabur Komutanı
İmren de Sivas Çepni Belediye Başkanı olmuştu;
CHP’den.
Temmuz 2010: Başbakan, “Bu Cumartesi
Anneleri’nin ne iş yaptıklarını bilmiyorum, birileri tarafından
kullanıyorlar” dedi. Yine de bir süre sonra,
“asırlık” yaşında Cumartesi Annesi Berfo
Ana’nın yer aldığı bir heyetle İstanbul’da
görüşecekti.
31 Temmuz 2010: Başbakan’ın “Kim
bunlar” deyişine, Galatasaray Meydanı’ndan Ramazan
Doğan cevap verdi: “Oğlum daha çocuktu, kucağımdan
alıp götürdüler. Başbakan ne yaptığımı bilmiyorsa söyleyeyim:
Oğlumun kemiklerini arıyorum.”
24 Ağustos 2010: “Cumartesi Annesi”
Ramazan Doğan, Başbakan Erdoğan’a
“Oğlumun kemiklerini arıyorum” diye seslendikten
sonra, yorgun kalbiyle son sözünü “Seyhanım”
diyerek söyledi. İstanbul’da toprağa verildi.
17 Şubat 2012: Eski bir korucunun da ihbarlarıyla,
Dargeçit Bağözü Köyü kazılarında kemikler bulundu. İlk önce,
kayıplardan M. Emin Aslan’ın kemikleri tespit
edildi.
10 Kasım 2012: 13-14 yaşındaki “amcası”
Seyhan öldürüldüğünde daha doğmamış olan Evin
Doğan, “Adli Tıp’tan kemik sonuçlarını bekliyoruz. O kemiklerin
amcama ait olması o kadar acı verici ki. Ama dayanacağız”
dedi.
21 Temmuz 2013: Adli Tıp Raporu, asit kuyusundan
çıkmış bazı kemiklerin Seyhan Doğan’a ait olduğunu
tespit etti.
16 Eylül 2013: Dargeçit Kayıpları dönemi Komutanı
olan Gümüşlük Belediye Başkanı Tire AKP’ye
katıldı. Katılım töreninde DP’nin eski başkanı, yeni AKP’li
Süleyman Soylu da bulundu.
Tire, “Sizleri seviyoruz” derken, Soylu “Bizim bu saate
kadar AK Partili olmamamız yanlışmış. İnsanların etnik kökene göre
sınıflandırılmadığı bir ülke istiyoruz” diye çok güzel
konuştu. AKP İl Başkanı, “İnşallah rozeti Başbakanımıza
taktıracağız” dedi. Erdoğan o sıra başbakandı!
(Erdoğan yıllar önce “Cumartesi Anneleri kim” diye biraz da merakla
sorarken… Yeni AKP’li Soylu, yıllar sonra onları Galatasaray
Meydanı’ndan atacaktı!)
Bir hafta sonra: Hakikaten rozetleri Ankara’da
Başbakan taktı. Bir de ellerini havaya kaldırdı.
Tire 2014’e kadar AKP’li başkan olarak görev
yapacak, belde belediyelerinin kaldırılmasıyla Bodrum için aday
adayı da olacaktı. İmren’in CHP’den tekrar
adaylığı ise Cumartesi Anneleri girişimiyle düşürüldü.
8 Eylül 2013: Asiye ve Ramazan Doğan, Seyhan’a
kavuştu. İstanbul’daki iki ayrı mezarlıktan alınıp ikinci kez
toprağa verildiler. Bu kez Mardin’de, 18 yıl önce gözaltında
öldürülüp kuyuya atılmış evlatlarının 13-14 yaşındaki kemiklerinin
yanında. Cumhuriyet’in 72’nci yılındaki gözaltından sonra 90’ıncı
yılında 13 yaşında bir çocuğun kemiklerinin mezarı olmuştu.
24 Aralık 2014: Kayıplardan 19 yıl, kemiklerden
bir yıl sonra iddianame Midyat’ta kabul edildi. Ancak dava
“güvenlik gerekçesiyle” Adıyaman’a nakledildi.
Zaman aşımından son anda çıkmıştı.
14 Mayıs 2015: Adıyaman Valisi, “Dava
buradan da nakledilsin. Terör örgütü yandaşlarının yanı sıra
milliyetçi hassasiyetleri yüksek bir kitle de var”
dedi.
1 Ekim 2015: İlk duruşma. Tutuklama talebi
reddedildi.
31 Ekim 2015: “Eski Devlet Başkanı” Dargeçit
kayıplarını da anarak Cumartesi Anneleri’ni ziyaret etti, acıları
tekrar gündeme getirmekten üzüldüğünü söyledi.
Mujica, Uruguay’dan gelmişti. 13 yıl onun
hayatında askeri cuntalar döneminde yattığı hapis kadardı.
Seyhan’ın kaybedildiği 1995’te, cunta
cezaevlerinden çıkalı 10 yıl olmuş, yeni bir milletvekiliydi!
Zaman böyle bir şeydi. Bazen “birlik ve beraberlik
içinde” gözün bile görmez, bazen uzak kıtalardan yüreğin
koşup gelirdi!
Ve geldik 2022’ye. 27 yıl sonraya.
Yaşayabilseydi Davut’un 39, Seyhan’ın 41 yaşında olabileceği
yıla.
4 Temmuz 2022: 3’ü çocuk 7 sivil, bir de bu katliamı
vicdanı kaldıramadığı için itiraz eden, ölülerin yerini göstermek
istediği için öldürülüp yok edilen uzman çavuş; ama mahkemeye göre
“kesin delil yok.”
Kardeşlerini, evlatlarını Filistin askısında gören
çocuklar, analar var ama delil yok! İtiraf edenler var ama delil
yok. “Mahkemeye değil, kuyuya attılar 12 yaşındaki oğlumu” diye
haykıran baba var ama delil yok.
Kemiklere ulaşılmış ama kesin delile
ulaşılamamış!
Fakat avukatın “Biz Kürtler için adalet bir düş” demesine
karşılık, adalet tecelli ediyor tabii:
Evlatlarını, kaybedenler duruşma duruşma dolaşmışken ve mahkemeye
bile gelmeyen sanıklar “beraat” ederken…
Sanık avukatlarının şu talebi de adalet tarafından karşılıksız
bırakılmıyor:
“Yurtdışı yasağı nedeniyle, sanıklar, akrabalarının nişan
ve düğünlerine katılamamıştır! Kaldırılması…”
Çocuklarının cenazelerini ancak kemikleri kuyulardan
çıkarılınca, mesela 18 yıl sonra kaldırabilen ana babalar, bu nişan
ve düğün eziyetini de mutlaka anlayacaktır!
Unutmayalım diye, bir daha sayayım, küçükten büyüğe:
Davut 12 yaşındaydı, Seyhan
13-14.
Nedim 16, Mehmet Emin 19’du.
Abdurrahmanlar’dan biri 20, diğeri 21’di.
Hikmet 24, Süleyman 57 idi.
Uzman Çavuş Bilal, belli ki iyi insandı!
O yaşta ve o kalpte kaldılar hepsi.
Hayatları, AKP öncesindeki bir Cumhuriyet Bayramı’nı görmüştü en
son; 7 kayıp yılın üzerine, AKP’nin 20 yılında da hakikati ve
adaleti arayıp durdu, kuyularda direnmiş kemikleri!