Son zamanlarda gezi yazılarında adı ufak ufak duyulmaya başlasa da her zaman Türkiye’nin en uzaktaki ili... Gelenlerin gittiği, kalanların beklediği... Coğrafyası başka yerde olsa ziyaretçi akınına uğrayacak, doğa sporları merkezi olabilecek ama... İşte “ama”sı belki de en çok olan şehir Hakkâri...
“Gul, gurban olduğum Hökümet Baba! Baa bir alfabe veremez miydin? Gara dağlar gar altında galanda
Ben gülmezem Dil bilmezem
Şavata’dan Hakkâri’ye yol bilmezem Gurban olam, çaresi ne, hooy babooov?
Bebek yanir, bebek hasda, bebek ataş içinde
Ben fakiro, Ben hakiro
Dohdor ilaç, çarşı bazar tam - takiro Gurban olam bu ne işdir hooy babooov!
Çoçiğ ağliir, çoçiğ öliir, geçit vermiy Zap Suyu
Parasizo, Çaresizo
Ben halsizo, ben dilsizo, şeher uzah, yolsizo
Bu ne haldır, bu ne iştir hooy babooov!
Gara dağda, gar altında ufağ ufağ mezerler Yeddi ceset hetim hetim Zap Suyunda yüzerler Hökümata arz eylesem azarlar
Ben ketimo Ben hetimo
Ben ne biçim vatandaşım hooy babooov?
Şavata’tan Angara’ya ses getmiir Biz getmeğe guvvatımız hiç yetmiir
Malımız yoh Yolumuz yoh
Angara’ya ses verecek dilimiz yoh Ganadımız, golumuz yoh Bu ne biçim memlekettir hooy babooov?
Yerin, yurdun adresesin bilmirem Angara’da: Anayasso! Ellerinden öpiy Hasso Yap bize de iltimaso Bu işin mümkini yoh mi hooy baboov”
Kiminiz bu satırları Selda Bağcan’ın “Anayasso” şarkısı olarak biliyordur ama Şemsi Belli’nin bir şiirinden bestelendiğini ve daha öncesinde Türkiye’nin yakın tarihinde bir gençlik hareketine sebep olduğunu biliyor muydunuz? Belli, şiiri Hakkâri’deki amansız Zap Suyu’nun geçit vermediği Şavata köyüne dikkat çekmek için yazar. Bu şiirin 1969 yılında Milliyet gazetesinde yayımlanmasıyla da “Batı” oradaki zorlu koşullardan haberdar olur. Tam da o sıralarda İstanbul Boğazı’na yapılacak köprü büyük tartışmalara sebep olmaktadır. “İstanbul’a milyar harcanarak Boğaz Köprüsü yapılırken Hakkâri’de insanlar Zap Suyu’nu telle geçiyor” haberi üzerine, Zap Suyu üzerinden geçecek bir köprü yapılması için gazeteye yardım yağmaya başlar.
DEVRİMCİ GENÇLİK KÖPRÜSÜ
İstanbul’da köprü yapılmasına karşı çıkan ‘68’in öncü gençleri, “Boğaza değil, Zap’a köprü” fikriyle örgütlenir. Daha sonra “Devrimci Gençlik Köprüsü” olarak anılacak köprü, gençler tarafından büyük özveri ve dayanışmayla yirmi iki günde bitirilir. Yıllarca yöre insanı tarafından “Denizlerin Köprüsü”, “Deniz Gezmiş Köprüsü” olarak anılan köprü, 1999 yılında havaya uçurulur. On bir yıl aradan sonra tekrar inşa edilir ve 1 Ekim 2010’da yeniden hizmete girer.
ORADA BİR İL VAR UZAKTA
Son zamanlarda gezi yazılarında adı duyulmaya başlasa da Hakkâri, “Batı” için her zaman Türkiye’nin en uzaktaki ili olmuştur. Yalan değil, sadece Batı’ya değil, ülke sınırları içinde Başkent’e de en uzak şehir... Ülkenin en güney doğusunda, Irak ve İran’la sınır komşusu...
Hakkâri’ye ulaşım da pek kolay değil. Ben 2000’li yılların başında gittiğimde Van’a uçakla gidip oradan Yüksekova’ya geçmiştim. Günümüzde Yüksekova’da bir havaalanı bulunuyor ama uçuşlar haftanın belirli günlerinde yapılıyor. 185 kilometre ilerisindeki (ancak üç buçuk saat süren) Şırnak üzerinden geçmek de pek cazip değil. İnsanlar genelde Van’a gidip oradan Hakkâri’ye geçmeyi tercih ediyor. Van da 200 kilometre uzaklıkta ve yaklaşık üç saat sürüyor. Şehre varana kadar görmek de mümkün değildir; tepelerin ardına saklanmıştır Hakkâri. İşte en yakın komşularına bile bu kadar uzak bir şehirden bahsediyoruz.
TÜRKİYE’Yİ TERS ÇEVİRSEK NE OLURDU?
Hakkâri’yle ilgili kurulan cümlelere baktığımda hep karşıma “ön yargı” kelimesi çıktı. Türk Dil Kurumu’na göre ön yargı, “bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir” demek... Tanımda “olumlu” ya da “olumsuz” diyor ya Hakkâri’yle ilgili ön yargılar hep olumsuz olmuş; insanına da doğasına da... Ama gidip de fikri değişmeyen yok gibi... Özellikle coğrafyasını görenler, gözlerine inanamıyor. Gördüğünüz başka dağları unutun! Çılgın paralar ödeyerek Avrupa’daki dağlara gidenler, fotoğrafıyla bile Hakkâri’nin dağlarından inanılmaz etkileniyor. İnsan düşünmeden edemiyor; “Acaba Türkiye’yi sadece coğrafi olarak ters çevirsek Doğu’daki illerin kaderi nasıl olurdu?” diye ya da Hakkâri’den sonra çok gelişmiş bir ülke olsaydı...
GELENLERİN GİTTİĞİ ŞEHİR
Tuğba: “Yazarım sana...”
Deli Emin: “Yazma, o zaman bekliyor insan. E buraya çok az insan geliyor, çok insan gidiyor. Kalan da bekliyor ama bazen çok uzun bekliyor. Yani hani mesela zannediyorsun ki bir yoldan birisi gelecek; boş uzun bir yol... Devamlı ona bakıyorsun. Sonra kimse gelmiyor. Yazma boş ver!”
Hakkâri yaşamını anlatan Vizontele 2’deki Tuğba ile Deli Emin arasındaki bu konuşma aslında şehre gelenleri ve gidenleri anlatmak için çok güzel örnek... Bu şehre gelenler, zorunlu görev ya da eğitim süreleri dışında maalesef durmuyor. Hatta “acıyan gözlerle” gidenlerin kimisi görev süresi bitmeden şehirden kaçmak istiyor, öğrenciler yatay geçiş yollarını arıyor. Elbette Batı’da büyüyen; oranın kültür ve sanat etkinliklerine, sosyal hayatına alışan bir insanın geri dönmek istemesine de Hakkâri’ye gittiğinde “Nefes almak yaşamaksa yaşıyoruz.” cümlesini kurmasına da şaşırmıyorum. Hakkâri, yoksulluk ve yaşanabilirlik oranlarında Türkiye’nin en geri kalmış illerinden... Ama Hakkârililerin gidecek bir yeri yok ve nefes alarak yaşamaya devam edecekler işte.
BİRAZ DA İSTATİSTİK
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre 2022 yılında genç nüfus oranının en yüksek olduğu il, yüzde 22 ile Hakkâri... Hemen her yıl sonuç böyle... Şehirde üniversiteyi kazanma oranı da çok düşük... Hakkâri’deki eğitim sorunu, ancak bir çoban tıp fakültesini kazandığında gündeme geliyor gibi olsa da popülist birkaç haberden sonra tartışma daha başlamadan sönüp gidiyor.
Yine Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre Türkiye’nin en az göç veren ili Hakkâri... Hakkârililerin en çok göç ettiği illerin başında Van geliyor. 51 bin 24 Hakkârili Van'da ikamet ediyor. Van'dan sonra Hakkârililerin en çok ikamet ettiği iller İstanbul ve Mersin... Koskoca İstanbul’da bile 15 bin 542 Hakkârili yaşıyor.
Bu arada bir istatistik bilgisi daha vereyim. ADNKS sonuçlarına göre, 2040 yılında Türkiye nüfusunun 100 milyonu geçmesi beklenirken nüfusunun düşmesi öngörülen on üç il var, Hakkâri de bunlardan biri... Demek ki resmî kurumlar, bu ilde yatırımların artmayacağını, yıllardır bölge için beklenen turizmin canlanmayacağını varsayıyor. Sonuçta Hakkâri dağları turizme açılsa dünyanın en önemli doğa sporları aktivite merkezi olacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Ama gene de ben buraya yazayım, olur da işler başka türlü gelişirse “Ben demiştim.” derim.
HUCAM!
Hakkâri’de birbirini tanımayan yok gibi... Yarım saatte gezebileceğiniz şehirde elbette yaşayacaklarınız şehre gidiş amacınızın ne olduğuna göre değişecektir ama genel olarak büyük bir misafirperverlikle karşılanırsınız. Öyle ki az çok bölgeye gidip gelen insanları tanıyorsanız parası biten turistlerin nasıl misafir edildiğiyle ilgili hikâyeleri kesin duymuşsunuzdur. Bunlar yalan değil. Olur da denk gelirseniz de bir Hakkâri düğününe misafir olmadan kentten ayrılmayın.
Lalesi bile ters büyüyen bu şehirde en büyük sorunlardan biri ev bulmak... Üşenmedim bir kiralama sitesinden arattım, Merkez’de sadece iki ev karşıma çıktı. Biri “bayana uygun” 1+0 stüdyo daire ve 5 bin lira, diğeri de 1+1 ve 3 bin 500 lira...
Hakkâri’de en çok duyacağınız hitap kelimesi ise “hucam”... Bir de “bırakmak” fiili çok kullanılıyor; aynı İngilizce’deki “get” fiili gibi... Mesela “Oğlumuza Yusuf adını bıraktık”. Yusuf ismini öylesine kullanmadım çünkü bu şehirde doğan erkeklere en çok Yusuf ismi “bırakılıyor”, kızlara ise “Zeynep”.
YÜKSEKOVA İL OLACAK MI?
Adını “Hakkar” kabilesinden alan Hakkâri, I. Dünya Savaşı sonrasında üç yıl Rusların işgaline uğramış. Sonra Musul meseleleri derken 5 Haziran 1926’da imzalanan Ankara Antlaşması’yla Türkiye’ye dâhil edilmiş. 1924 yılında, merkezi Çölemerik olarak vilayet hâline getirilmiş. 20 Mayıs 1933’te Van iline bağlansa da 4 Ocak 1936’da tekrar il yapılmış.
Bir ara hatırlar mısınız, Hakkâri’nin il olmaktan çıkarılacağına, Yüksekova’nın il yapılacağına dair haberler vardı. Sonra bu teklif, torba yasadan geri çekildi. Ama bugünlerde Yüksekova’nın ayrılıp il olması gündemde... Zaten nüfusu, merkezden fazla... Diğer ilçeleri ise haberlerde isimlerini zaman zaman duyduğumuz Çukurca, Şemdinli ve 2018 yılında ilçe olan Derecik... Bu arada Van’dan Yüksekova’ya giderken gördüğüm Hoşap Kalesi kadar hiçbir kaleden etkilenmedim ama Van sınırlarında olduğu için burada detay vermeyeceğim. Ama bu güzergâhtan yol alırsanız etrafınıza bakının, eminim sizler de heybetinden etkileneceksiniz.
EN HEYBETLİLER: DAĞLAR
Heybet demişken tabii ki en büyük övgüyü dağlara bırakmalıyız. Hakkâri’de yeryüzü şekillerinin yaklaşık yüzde 88’ini dağların oluşturduğu bilgisi bile çok enteresan geliyor bana. Mesela Nijeryalı Osita Gift Hakkârispor’a transfer olduğunda, şehirle ilgili övgüsünü dağlardan yana kullanmış ve “Hakkâri dağlarını çok sevdim ve beğendim.” demiş.
Hakkâri merkezde hemen yanı başınızdaki Sümbül Dağı, yaklaşık 3 bin 500 metre rakıma sahip. Şehre gidenlerin kimisi ilk günlerde bu dağın üstlerine üstlerine geldiğini söylüyor. Bölgede kış demek, zorluk demek ama Sümbül Dağı’nın karlı görüntüsü de ayrı bir güzel... Hakkâri’nin simgelerinden Sümbül Dağı Mağarası’nın bu dağda olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum ama daha fazla mağara görmek istiyorsanız Karadağ ve Cilo Buzul mağaralarını önerebilirim. Yakın geçmişe kadar sportif aktivitelere ve “keşif”lere açık olmadığı için ilin mağaraları konusunda maalesef yeterli bir araştırma yok. Bu arada 1938’de Cilo-Sat dağlarının Gevarok Vadisi’nde yaklaşık 5 bin yıllık 1.179 kaya resmi keşfedilmiş. Daha binlercesinin olduğu tahmin ediliyor.
BUZUL GÖLLERİ
Süphan Dağı, gerek dorukları hedefleyen dağcıların gerek yürüyüşçülerin gerekse de bilim insanlarının hayalini süslerken Hakkâri’nin kuzey batısındaki Karadağ, orta kesimindeki Cilo Buzul Dağları ve güneyindeki Sat Dağları da dağ turizmi için en önemli bölgeler... Bu dağlardaki krater (buzul gölleri) gölleri de ayrı bir çekim unsuru ve gerçekten de muhteşemler... Gelyana, Seyithan, Golaşin, Golan ve Sat gölleri, en önemlileri diyebilirim.
Her mevsim, dağlar ayrı güzellik sunsa da bazı aylarda çığ tehlikesi var. Bir de bu yazıyı okuyup gitmek için heveslenenlere yörenin rehberleriyle iletişime geçmelerini tavsiye etmeyi bir insanlık vazifesi olarak görüyorum.
Burada bir parantez açıp ildeki Mergabüt Kayak Merkezi’nde, yılın en az altı ayı kayak yapılabildiğini; ülkemizde kayak sezonunu en erken açıp en son kapatan tesislerin başında geldiğini belirtmeliyim. Şehir merkezine on iki kilometre uzaklıktaki 2700 metre rakımlı tesislerde 900 metre uzunluğunda bir teleski bulunuyor. İldeki tur kayağı, dağ bisikleti, yamaç paraşütü, fotoğrafçılık imkânları ise sınırsız diyeceğim ama... Bu yazıdaki her şeyin “ama”sı var.
YAYLALAR VE KIL ÇADIRLAR
Hakkâri’nin en ilgi çekici yerlerinden biri de Berçelan Yaylası ve çevresi... Yöre halkının yazın hayvanlarını otlatmak ve ürünlerini değerlendirmek için göç ettiği, geleneksel kıl çadırlarda yaşadığı bir yayla... Kent ve ilçe merkezlerinde Çukurca Merkez Dervişoğlu Konağı, Çukurca Merkez Pirozbeyoğlu Konağı, Çukurca Merkez Enver Parlak Evi, Şemdinli Bağlar (Nehri) Kayme Sarayı, Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı, Meydan Medresesi, Nehri Taş Köprü, Mir (Çölemerik) Kalesi, Bay Kalesi, Kasrı Hevtgan Kalesi, Koçanis (Konak) Kilisesi, Mar Abdişo Manastırı, Mar Şalita Manastırı, Çukurca Emir Şaban Camii, Şeyh Ali Camii, Pir Gevher Camii, Kızıl Kümbet Mezarlığı, Melik Esed Mezarlığı, Peylan (Güçlü Köyü) Mezarlığı, Kale Altı Mezarlığı, Çetintaş (Hergel) Kaya Mezarı gibi tarihî yerleri gezip yaylalardaki kıl çadırları görmek bölgeyi daha iyi tanımanızı sağlayacaktır. Berçelan Yaylası, şehir merkezinden sadece on sekiz kilometre uzaklıkta... Seyithan Buzul Gölü de bu yaylanın yakınında bulunuyor. Berçelan gibi Golan Yaylası da yörenin en önemli kayak merkezi olabilecek bir konumda... Geçmişte yayla göçünü anlatmak ve yaylacıların kaynaşması için yapılan yayla şenlikleri de son yıllarda yayla turizmini geliştiren faktörlerden biri hâline gelmiş durumda... İldeki en önemli platolar ise Nordüz, Feraşin, Mirgezer ve Mendin platoları...
ZAP SUYU’NUN CENNETİ VE CEHENNEMİ
Yazının başında “Devrimci Gençlik Köprüsü”nün yapıldığı Zap Suyu’ndan bahsetmiştim. Aslında Türkiye’nin en hızlı akan akarsularından Zap Suyu, başlı başına önemli bir turizm çekiciliğine ve su sporları için de oldukça uygun özelliklere sahip... Akarsu üzerinde rafting, kano ve nehir kayağı gibi su sporlarının yapılması mümkün... Şehir merkezine yedi kilometre uzaklıktaki ve 310 kilometre uzunluktaki Zap Suyu’nun içinden aktığı vadinin sunduğu görsel şölenden bahsetmeye gerek var mı bilmiyorum ama Cennet-Cehennem Vadisi’ni de anmadan geçemem.
Yöre inanışları hep çok ilgi çekici gelmiştir bana. Yamaçlardan yuvarlanarak düşen kaya parçalarının oluşturduğu doğal köprüler şeklindeki oluşumlar da Hakkâri’deki yöre halkı tarafından Şeytan Köprüleri olarak anılıyormuş. Özellikle vadinin Hakkâri-Irak sınırı arasında kalan bölümünün çok özgün bir güzelliğe sahip olduğunu söylüyorlar. Vadinin otuz dokuzuncu kilometresinde Şine Kayalıkları yer alıyor. Yine buradan Beytüşşebap’a giden yolun 110. metresinde ulaşılan Melise Suyu ile Çeman Düzlüğü ve koruluğunun, yeşilliğiyle ilin en güzel yörelerinden biri olduğu belirtiliyor.
GÖRÜLESİ ŞELALELER
Hakkâri, “şelale avcıları” için de bir cennet aslında... Kaval Şelalesi, Ağaçdibi Köyü Şelalesi, Sat Şelaleleri, Kırıkdağ Şelalesi, Ava Ore Şelalesi ile Cennet-Cehennem buzullarında bulunan şelaleler... Hepsi görülesi...
Bu arada Nehil Sazlık Alanı da yine görülesi yerlerden... Yüksekova Nehil Çayı’nın üzerindeki Nehil Sazlık Alanı erguvani, balıkçıl, saz ve çayır delicesi, toy, turna gibi nadir kuşların burada üremesine imkân sağlamasının yanında, pelikan ve flamingo gibi kuş türlerinin de göç mevsiminde konaklamalarına fırsat veriyor. Kuş gözlemcileri ve fotoğrafçıların dikkatine!
Yazıyı buraya kadar okuyan kampçılar ve karavancılar da eminim heyecanlanmıştır. Umarım her biriniz bir gün ülkenin çatısı konumundaki bu dağlarda ve elinizi uzatsanız değecek gibi hissedilen yıldızlar altında özgürce uyursunuz.
“(...) Adın gibi garip bir kentsin Hak. Sende yaşayanlar ne tanrılar, ne insanlar hiçbir iz bırakmamış gibidirler. Ola ki tanrılar hiçbir zaman uğramadılar semtine ama insanlar yüzyıllar boyu gelip sende yerleşenler, kaçanlar, korkanlar, yalçın kayalarında bir korunak bulup, çoraklığına, dayanılmaz iklimine karşın sende karar kılanlar, seni barınak bilenler, sende yerleşenler niçin bir iz bırakmadılar arkalarında o kaçan, durmadan kaçan halklar kovalanan ve kovalayanlar? (...)”