Hakkı yenmiş tüm kadınların hakkı
Melike Uzun’un İletişim Yayınları'ndan çıkan son romanı “Soğuk ve Temiz”, Defne karakteri üzerinden, derin bir kadın hikâyesi anlatıyor. Çok katmanlı bu hikâye, adaletsizlik, sefalet ve efsun ile mayalanıyor.
DUVAR - Sözcükleri sözlük anlamlarıyla seven, yalın halleriyle bağrına basan yazar Melike Uzun’un üçüncü kitabı “Soğuk ve Temiz”, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Melike Uzun’u böyle tarif etmekte bir beis olmamalı. Çünkü o Türkçe edebiyatta yerini basit cümleleriyle edinen, yerini bu basitlikle sağlamlaştıran yazarlardan. Gücünü cümlelerden, betimlemelerden ziyade, kelimelerden alan bir kalem. Kürar’ı nasıl sözlük anlamıyla anlattıysa bizlere, “Soğuk ve Temiz”de de bölümleri birer kelimeyle özetliyor, o kelimeleri bilinen en kapsamlı anlamlarıyla ele alıyor. “Soğuk ve Temiz”, onca kelimeyle kurulmuş, öznesiz ve yüklemsiz uzun bir cümle gibi.
Kitapta evvela, Asi Kıyısı’nda olduğunu bildiğimiz, portakal ve nar ağaçlarıyla dolu bir kasabada, küçük bir kız çıkıyor karşımıza. Adı Defne. Defne’yi farklı kılan bir şeyler var. Buna rağmen herkesin içine çekilmeye çalışılan, kız diye küçümsenen ve sadece işe koşulan bir çocuk. Ama o salyangozların, yılanların, birazcık da intikamın peşinde. Kendini keşfederek, özüyle birleşerek ama kendinden de korkarak büyüyor Defne.
Defne bizi, çocukluğumuzda “deli o deli” diye korkutulduğumuz meczupların evine sokuyor, yürüdüğü yolları yürütüyor. Defne’nin ‘deli’liğine ilk teşhisi annesi koyuyor. Herkesten ayrı duran halleri, kendi içinde çıktığı yolculuklar korkutuyor annesini. Civarın zenginlerinden İlyas da görücü gelince, çocuk yaşta baş göz edip kurtuluyor ondan. Gel gelelim, ‘başını bağlamak’ Defne’nin ‘deli’liğini söndürmüyor. Kocasının evinde de gözü eşiklerde, aklı narlarda Defne’nin. Yılanlar yine en iyi dostu.
TARİH, MİTLER VE KADINLIK
“Soğuk ve Temiz”, Melike Uzun’un önceki eserlerinde de hissedildiği gibi, doğrudan büyü denemeyecek efsunlu hallerin gölgesini yine üzerinde taşıyor. Tarihin önemli bir kısmında büyücülükle, cadılıkla suçlanmış, doğasına akıl sır erdirilememiş kadınların bir temsili Defne karakteri. Sırtını tarihe, mitlere ve kadınlık gerçeğine yaslamış. Defne’yi satırlarda takip ederken zihnin bir köşesini, kendini koruyabilmesi için bir ağaca dönüştürülen Daphne’nin öyküsü, diğer köşesini ise saçları yılana dönüştürülerek lanetlenen Medusa’nın öyküsü kapıyor. Melike Uzun, ipin ucunu tarihin bile gerisinden tutup, hakkı yenmiş tüm kadınların hakkını ödemeye çalışıyor.
Kitabın erkek egemenliğine korkusuzca uzattığı diller, Defne’nin adıyla vücut buluyor. İlyas ise aslında kitabın başından, Defne’nin küçüklüğünden itibaren tanıştığımız bir karakter. Yazarın toplumda gözlemlediği, kadınlığın nasıl yere ve erkekliğin de nasıl göğe konduğunun apaçık bir tarifi. Melike Uzun’un İlyas tasviri, tüm zayıflıklarına rağmen tenasül organlarıyla dünyada zaferi yaşadığını sanan milyonların yansıması. İlyas’ın bu güç gösterisi, Defne ilk temasından son temasına dek hissedilen, sakil ve çok tanıdık bir tavır. Cinsiyetlerin apaçık tartıldığı bu kantarın topuzunun ne denli kaçık olduğu ise Defne’nin dünyaya bir erkek bebek getirmesiyle iyiden iyiye anlaşılıyor.
Defne’nin oğlu Deniz’i babasıyla dedesi ‘tam bir erkek’ gibi büyütüyorlar. Fakat Deniz’in ‘mayası bozuk’. Sonuçta Defne’den doğma. Biraz gerilerde duran, ‘erkek adam’ olmayı denese de o kıyafeti pek üzerinde taşıyamayan bir çocuk Deniz. Bu yüzden ‘has be has adam’ olacak kuzenleri tarafından sıklıkla hırpalanıyor. Bu başlarda biraz Deniz’in gücüne gitse, biraz onlar gibi olmayı denese de kendini çok zorlamıyor. Tıpkı annesi... özüyle birleşerek büyüyor.
'KOCA' YOKSA 'KARI' DA YOK
Derken bir gün kocasını öldürüyor Defne. Kanını yerde koymamacasına kocasını, kendi kanını akıttığı yerde, yatağında öldürüyor. Kimse ne olup bittiğini anlamıyor. Fakat kadını eve bağlayan tek şey kocası ya; kocası ölünce Deniz’i de alıp çekip gidiyor Defne. Cebinde sadece bir tane nar. Kimse peşine düşmüyor, nereye diye yolundan koymaya kalkışmıyor. Koca yoksa karı da yok. Onunla mı uğraşacaklar?
Defne, yaşam hakkını, varlığının anlamını, özgürlüğünü savunmaya çalışan nice kadının kimliği. Kısasa kısas kanunlarını uygulamakta beis görmeyen, ‘ben öldürmesem o beni öldürecekti’ diyen nice kadının adresi. Korkusuzca her şeyi geride bırakıp kendine yeni bir yaşam kurabilen, her şeye rağmen devam edebilen onca kadının fotoğrafı. Evlatları ölünce dünyaya sığmayanların, ölümün ve esaretin koynuna atlayanların cesareti. Melike Uzun, bu kitabı yazarken iki kadından esinlendiğini söylüyor. O isimleri öğrendiğinizde zaten taşlar yerine oturuyor.
“Soğuk ve Temiz” üçe bölünüyor. Giriş, gelişme, sonuç gibi; doğum, yaşam, ölüm gibi üç fazda okuyoruz Defne’nin öyküsünü. Bu; sefaletin, efsunun, adaletsizliğin kol gezdiği bir roman. Ama evvela, cesur- korkak, onurlu- gururlu, doğuştan- sonradan, anne- bekar demeden tüm kadınlara selam duran, yürekli bir eser.