Hala mı 90’ların şarkıları?

90’ları popüler müziğiyle birlikte Türkiye’nin neşeli günleri, altın yılları olarak anan kitlenin o dönemi hakikaten en neşeli yüzüyle tecrübe ettiği belli. Söz konusu dönemi Diyarbakır Cezaevi ve beyaz Toros’ların gölgesinde yaşayanlarla veya neoliberal düzen adı altındaki yeni sömürü düzenine boyun eğerek tecrübe etmek zorunda kalanların belleklerinde başka şarkılar, türküler çalıyor.

Funda Şenol fsenol@gazeteduvar.com.tr

Geçenlerde uzun süredir barlarda DJ’lik yapan birisiyle tanıştım. Son yıllarda kendisinden sürekli 90’lar yerli pop şarkılarından oluşan etkinlikler istendiği için artık zamanında sevmiş olduğu bu şarkılardan soğuduğunu söyledi. 20’lerinin eşiğindeki oğlum ve arkadaşlarının bu dönemin şarkılarına, şarkıcılarına duydukları hayranlık, şarkı sözlerini ezbere bilmeleri, sosyal medyadan eski klipleri izlemeleri çoktandır dikkatimi çekiyordu. Hatta daha eskilere gidiyor, Cem Karaca, Barış Manço şarkılarını mırıldanıyorlardı. Hazır, anıları, otobiyografileri okuyarak, arşivleri tarayarak Türkiye’nin popüler kültür tarihi üzerine çalışırken bu soruya kendimce cevap arayayım dedim.

90’LAR: ÖZGÜRLÜK YANILSAMASI

Uzun sürmüş 80’lerden aldığı darbelerle yaralanmış, sinmiş, siyaset konuşmanın, örgütlenmenin yeniden suç haline geldiğini görmüş bir nesil için Özallı ANAP iktidarı, özellikle 80’lerin ikinci yarısından itibaren sivil alanın az da olsa genişlediği, gündelik hayatın renklendiği, biraz rahat nefes alındığı bir dönemdi. 90’lara gelindiğinde müzik piyasası da Turgut Özal’ın resmi kabullerde dahi giymekten vazgeçmediği pijamaları ve şortları kadar rahat ve esnekti diğer tüm piyasalar gibi. “Anayasa’yı bir kez delmekle bir şey olmaz”, “Benim memurum işini bilir” denilebilen bir dönemden geçiliyordu ne de olsa.

Yıllar süren dikta rejiminden yeni çıkmış, türlü mahrumiyetler tecrübe etmiş bir toplum, tüketim yelpazesinin çeşitlendiğini ve birçok mal ve hizmetin artık erişilebilir olduğunu, dünyanın geri kalanıyla aradaki mesafenin kısaldığını görmüştü. Kültür endüstrisinin şenlenmesine de vesile olan kuralsızlığın, çıkar ilişkilerine dayalı bir düzenin çokseslilik, liberalleşme olarak algılanması neredeyse kaçınılmazdı.

TRT’NİN TAHTI SARSILIYOR

ANAP döneminde TRT tekelindeki yayıncılığın tahtının sarsılmasının, 90’ların alamet-i farikası haline gelecek müzik, özellikle de pop müzik endüstrisindeki atılıma vesile olacağını sektörü yakından takip edenler fark etmişlerdir. O dönemin Türkiye’nin “neşeli günler”i, “altın yıllar”ı ve “eski Türkiye” olarak anılmasında büyük payı olan etkenlerden biri müzik endüstrisindeki canlanmaydı. Özel radyo ve televizyon kanallarının yayına başlamasıyla TRT’nin soğuk yüzüne alternatif bir şenlik havası hakim oldu yayıncılığa. TRT’nin terbiyevi işleviyle yetişmiş önceki kuşağın yozlaşma, sakilleşme diyerek dudak büktüğü içerikler, batının çok tutan formatlarından adapte edilen veya televizyon camiasının “altın çocuğu” olarak lanse edilen kimi isimler tarafından yaratılan program içerikleri bugün abonelik sistemiyle izlenebilen, küresel pazarın bir parçası olan dijital platformlarda bile karşımıza çıkmıyor. Bunların bir kısmından mahrum olmak büyük bir kayıp değil tabii. Fakat o günleri düşünmek muhafazakar politikaların tahakkümünden azade olarak içerik üretmenin ferahlığını hatırlatıyordur eski yayıncılara.

Merhum başbakan Özal’ın, yasal düzenlemenin etrafından dolanarak, oğluna iş sahası açmak niyeti de taşıyarak özel yayıncılık girişimini desteklemesi en çok TRT yasaklısı şarkıcıların, bestecilerin işine yaradı. Özel radyo ve televizyonlardan sesini duyurup kliplerini yayınlayan şarkıcıların büyük rağbet görmesi, TRT’nin kendisini bir rekabetin içinde bulmasına sebep oldu. Böylelikle kısa zamanda denetim gevşedi, yasaklar kalktı. O zamana kadar özgürce üretemeyen, üretimlerini paylaşamayan şarkıcılar bir patlama yaptılar. Bugün dilimizden düşmeyen 90’lar şarkılarının çoğu ilk beş-altı yılın ürünüydü. Hemen hatırlayalım o dönemin bazı hitlerini: Sezen Aksu’yu minik serçelikten cep herkülüne dönüştüren "Gülümse" albümü ve onun Onno Tunç, Atilla Özdemiroğlu, Uzay Heparı, Garo Mafyan ve Aysel Gürel gibi isimlerle işbirliği içinde piyasaya fırlattığı isimler: "Sevgiliye" adlı albümüyle çoğu kişinin geçmişinde yeri olan, 90’lar pop patlamasının sembol ismi Aşkın Nur Yengi; Aksu’nun liderliğinde Yengi’yle ortak işler yapıp sonra kendi yolunda yürüyen Harun Kolçak ve onu tanımamıza vesile olan Yengi-Kolçak düeti "Bile Bile"; "Lal"le unutulmaz birçok şarkıyı aynı albüme sığdıran Sertap Erener; yine Aksu ekibinden özgün bestelerin mütevazı şarkıcısı Levent Yüksel ve "Med Cezir" albümü; “Bu kız beni görmeli, bana kazak örmeli” ve “Onun arabası var” diye mırıldanarak dolaşmamıza vesile olan, kendine has dansları, enerjisiyle Mustafa Sandal; “bebeto” Burak Kut ve "Benimle Oynama"sı; ciğerdelen şarkıların müellifi Yaşar ve "Divane"si; “Yaparım bilirsin”i bir kısmımızın “Şoparım bilirsin” olarak duyduğumuz “Şakkıdı”lı şarkıları ve sahneyi dolduran performansıyla Kenan Doğulu; derken cüretkar sözlere haiz aşk şarkılarıyla “Fazla söze gerek yok” Tarkan ve her dönem kendine bir yer açabilen dertli dolap Serdar Ortaç.

Yasaklı olduğu dönemde Ersoy, cinsel yöneliminin ve geçirdiği operasyonların da etkisiyle en fazla saldırıya maruz kalan isimdi.

Önce özel radyo kanallarında parladı bu isimler. Bir kısmı DJ ünvanlı program yapımcıları, sunucular zaman içinde konukları kadar ünlü oldular. Bir kısmı başka sektörlere yönelerek şarkıcı, TV program yapımcısı/sunucusu, oyuncu oldular. Bir kısmı da hala müzikle ilgileniyor, sosyal medya mecralarında, dijital kanallarda mesleklerini sürdürüyorlar. Çoğu kaybolup gitti. Bunların en sık hatırlananı, arada kimi programlara çıkıp kendini hatırlattığı için Bülent. O dönem popülerliğinin zirvesinde olup bugün hatırlanması zor olan Cem Ceminay. Radyo dinleyenlere hala yarenlik eden Nihat Sırdar. Geveze, Kadir Çöpdemir, Levent Erim, Melon Şapka. Ve entelektüel seviyesi biraz daha yüksek programlar yapan Cenk ve Erdem ile Modern Zamanlar ekibi bunlardan bazıları.

Dünya müzik piyasasını etkisi altına alan klip furyası elbette Türkiye’yi de bulacaktı. Hazır özel kanallar da sakınımlı adımlarla piyasaya girmeye başlamışken yerli klipler üretilmeye başladı. Başlarda çoğu batıdan örnekleri yineliyordu. Zamanla reklam piyasasında ve sinema endüstrisinde çalışan yönetmenlerin yaratıcılıkları ve yeteneklerinden nemalanan kısa film keyfi veren video klipler üretilmeye başlandı. Abdullah Oğuz, Ayşe Ersayın, Mete Özgencil, Metin Arolat, Şafak Bakkalbaşıoğlu, Ömer Faruk Sorak vb. Şarkıcı ve klip sayısı çok, kanal sayısı az ve klibi olmayan şarkıcı ve şarkının rağbet görmemeye başladığı anlaşılınca para karşılığı klip yayınlamak da bir itiyada dönüştü. KRAL TV gibi sadece müzik yayını yapan kanalların ortaya çıkması klip patlamasına sebep olacaktı bir süre sonra. Uzun yıllar piyasayı darma duman eden ödül törenleri organize edecekti. Ahmet San’la anılan stadyum konserleri, Mustafa Oğuz’la anılan Rumelihisarı konserleri, Raks firmasının piyasaya girip fırtına gibi esmesi, kendilerine “Prestij Ailesi” diyen Prestij Müzik şirketinin kurulması ve benzeri birçok gelişme 90’ların şarkılarını bugüne taşıyan yapı taşlarını döşedi.

Pop müziğin ana yurdu radyolardı. 1993’te hukuki gerekçelerle radyolar kapandığında Türkiye’nin en unutulmaz sivil eylemlerinden biri yaşandı: yoğun trafikte sesin eşliğine alışan sürücüler, araçlarının antenlerine siyah kurdele bağlayarak yasağı protesto ettiler. Eşiyle birlikte 90’larda sahne dünyasından ünlülerin sıkı takipçisi ve yakın dostu olan Semra Özal da bu protestoya katıldı. Bu tepki üzerine daha bir yıl geçmeden yasak kalktı.

Lafı uzatmayayım. Hafızayı tetikleyen uyaranların önde gelenlerinden biri müzik, özellikle de şarkılardır. Aynı kuşaktan üç-beş kişi bir araya geldiğimizde gençliğimizin popüler şarkılarını, şarkıcılarını konuşuruz biz. Gençliğimiz 90’lara tekabül ediyor. 80’lerde genç olsaydık belki bu kadar bahsi geçmeyecekti şarkıların, şarkıcıların. Bu dönemin şarkılarının müzikal alt yapıları, sözleri, düzenlemelerinin nitelikli olduğunu bu işten anlayanlar hep söyleseler de, 90’larda çocuk ve genç olan bir kitle için geri gelmeyecek zamanları bu şarkılarla özdeşleştirmek ve o yüzden de dönemin müzikal değerini abartmak söz konusu olabilir mi? Video kliplerle tanıştığımız dönemin şarkıları, müziği dinlemekle kalmayıp orada anlatılan hikayeleri görme imkanı da vermişti bize. O sebeple birçok 90’lar şarkısı klipleriyle yer etmiştir belleklerde. Unutulmaz olmaları buna da bağlı olabilir. Sosyal medyanın ve diğer popüler içeriklerin bu dönemi köpürtmesinin, bir efsaneye dönüştürmesinin, o dönemin bazı şarkıcılarının hala kaliteli işler üretmelerinin de 90’lar efsanesine katkı yaptığı açık. 90’lara yönelik ilgiyi avantaja dönüştürmek isteyen dönemin bir veya birkaç şarkıyla parlayıp sönen yıldızları şimdilerde şehir şehir dolaşarak, 90’lara yönelik ilginin meyvesini topluyorlar. Bunun yanında, 90’larda çocuk veya yeniyetme olan günümüzün şarkıcıları ya çıkışlarını ya da altın vuruşlarını bu dönemin şarkılarından yapılan coverlarla, hatta mümkünse o şarkıyı meşhur eden dönemin yıldızlarıyla yaptıkları düetlerle yaptılar. Her fırsatta, 90’lar şarkılarının aşklarına, ayrılıklarına, kayıplarına, isyanlarına ve coşkularına eşlik ettiğini dile getiriyorlar.

90’ları popüler müziğiyle birlikte Türkiye’nin neşeli günleri, altın yılları olarak anan kitlenin o dönemi hakikaten en neşeli yüzüyle tecrübe ettiği belli. Söz konusu dönemi Diyarbakır Cezaevi ve beyaz Toros’ların gölgesinde yaşayanlarla veya neoliberal düzen adı altındaki yeni sömürü düzenine boyun eğerek tecrübe etmek zorunda kalanların belleklerinde başka şarkılar, türküler çalıyor. Olan bitenin farkında olmamak veya görmezden gelmek onların olup bitmediği anlamına gelmiyor…

Tüm yazılarını göster