Suriye'ye hesapsız kitapsız girdiğimiz gün geçtikçe ortaya çıkıyor.
Halep Suriye savaşının en önemli cephesi. Fırat Kalkanı Harekatı IŞİD ve YPG başlıkları ile ele alınıyor. Ancak aslında tarafların bütün derdi Halep.
Halep birçok kozu aynı anda barındıran bir kent durumunda. Halep’te Suriye ordusu, IŞİD, YPG, El Nusra (Fetih ordusu), Hizbullah, Rusya, İran, ABD ve Türkiye savaşı yaşanıyor.
Suriye ordusunun hedefi belli. Şam yönetimi kendi topraklarının bir bölümü olan Halep’i yabancı militanların da içlerinde yer aldığı çetelerden kurtarmak.
Ordu bunu sağlamak için Rusya, İran ve Hizbullah ile işbirliği yapıyor.
Diğer yanda ise IŞİD, El Nusra ile Türkiye’nin desteklediği Ahararuş Şam ve benzeri gruplar var.
Bir önceki yazımızda Halep’in Suriye’deki savaşta en önemli cephe olduğunu yazmıştık. (Suriye'de ne yapıyoruz? Hedef Halep mi?)
Halep her şeyden önce sembolik değeri bakımından çok önemli. Halep’i ele geçiren psikolojik üstünlüğü de ele geçirmiş olacak. Diğer yandan Halep büyük bir nüfusu da barındırıyor ve bu nüfusun önemli bir kısmı halen yönetim ile beraber. Bu nüfusun da kontrol altına alınması tüm taraflar için çok önemli.
Esad’a karşı savaşan güçler için ise Halep “Bingazi” olabilir. Hatırlayalım: Libya’da silahlı gruplar önce Bingazi’yi ele geçirmiş ve NATO lojistiği ile beraber Bingazi’yi kendilerine merkez yapıp buradan ilerlemeye başlamışlardı.
Bütün bunların üstüne Halep o bölgede birçok merkezi birbirine bağlayan bir kavşak. Yani Halep’i ele geçiren hem Suriye savaşında hem de bölgede (kuzey) çok önemli bir avantaj elde etmiş olacak.
Bu nedenlerle Halep herkesin gözdesi. ABD desteklediği “ılımlı” silahlı gruplar ile Halep’i ele geçirip Esad’a baskıyı daha da arttırma peşinde. Rusya bunu bildiği için Suriye ordusu ile beraber “Halep’i vermemek için” çaba sarf ediyor.
Silahlı gruplar eğer Halep’ten çıkarlarsa İdlib’e sıkışacaklar ve sonrasında İdlib’e yapılacak bir operasyon ile son darbeyi yiyebilirler. Bu nedenle onlar da Halep’i vermemeye çalışıyorlar.
Suriye yönetimi için Halep kırmızı çizgi. Bugüne kadar Halep’in verilmemesi stratejik hedefi güdüldü ve bu büyük oranda başarıldı.
Türkiye için ise Halep, Osmanlı döneminden kalma bir ideal. Ayrıca, Halep’in ekonomik anlamda çok büyük potansiyel taşıması da Türkiye için cazibesini arttırıyor.
İşte tüm bu karmaşa içinde Halep yeniden pazarlıkların konusu haline geldi.
ABD ve Rusya arasında Halep’i de içine alan ama aslında Suriye geneli ve yönetimin bundan sonraki durumunu ile ilgili yapılan pazarlıklarda nereye varıldığını bilmiyoruz.
Ancak Türkiye’nin “kaygılarının” bu pazarlıklarda yerinin olmadığı tahmin edilebilir.
Türk basını bir yandan Fırat Kalkanı Harekatı ile ilgili abartılı başlıklar veriyor, diğer yandan Halep başta olmak üzere Türkiye’nin Suriye’de “politika belirleyici gücünden” bahsediyor.
Gerçek öyle mi peki?
Çin’deki G20 zirvesinde Erdoğan-Obama görüşmesinde Erdoğan Obama’ya “YPG ile ilişkinizi kesin” dedi. ABD yönetiminden cevap dün verildi: DSG (YPG)’ye olan desteğimizi teyit ediyoruz. Hemen ardından uçuşa yasak bölge konusunda bir kez daha “olmaz” cevabı geldi:
Beyaz Saray ulusal güvenlik danışmanı Ben Rhodes “Suriye’de uçuşa yasak bölgenin temel sorunları çözeceğini düşünmediklerini” söyledi.
Bir önceki gün Rusya’dan gelen açıklama da çok önemli: Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma'nın Dış İlişkiler Komitesi Başkan Yardımcısı Leonid Kalaşnikov, ABD ile Rusya arasında Suriye konusunda varılmak üzere olan anlaşma çerçevesinde Türkiye’nin rolüne de değinileceğini belirtti.
Kalaşnikov "Anlaşmayı mümkün kılan iki husus var. Türkiye'nin Suriye'ye girmesi durumu kökten değiştirdi. Bu hamle, hem Beyaz Saray'ı hem de Rusya'yı tedirgin etti. Eğer anlaşma yapılmazsa, yarın herkes tehdit altında kalacak ve Suriye, Libya'ya dönüşecek" dedi.
Bu cümleler Rusya’nın, Türkiye’nin Suriye’ye girmesinden duyduğu rahatsızlığı yeterince anlatıyor.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Behram Kasımi de “Türkiye’nin yaptıkları anlaşılır bir meseledir” dedi. Ama asıl cümle arkasından geldi: Türkiye veya başka herhangi bir ülke, merkezi hükümetin izni olmadan Suriye topraklarında eylemde bulunmamalı.
Son olarak dün Rus Dışişleri sert sayılabilecek bir açıklama yaptı: Türk askerleri ve destekledikleri silahlı muhalif güçlerin Suriye'deki operasyonu genişletmesinden ciddi endişe duyuyoruz. Türkiye eylemlerini, Suriye'nin meşru hükümetinin izni ve BM Güvenlik Konseyi'nin onayı olmadan gerçekleştiriyor. Bu nedenle bu eylemler Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü şüphe altında bırakıyor. Şam'ın bu konudaki tavrı adil ve uluslararası hukuk açısından haklıdır.
Bu açıklamalar Çin’de Erdoğan’ın temaslarının Türk basınında yansıtıldığı gibi başarılı olmadığını ve Türkiye’nin bırakalım Halep’i şu anda operasyon yürüttüğü topraklarda bile yeterince güçlü olmadığını gösteriyor.
Saha şartlarına da değinmek gerek. Operasyon derinleştikçe risk artıyor. Verilen kayıplar bunun göstergesi. Girilen bölge gül bahçesi değil.
Hükümetin önünde büyük bir açmaz da var: Eğer alınan bölgeleri TSK koruyacaksa bunun her açıdan maliyeti çok yüksek. Eğer silahlı grupların koruması düşünülüyorsa bu mümkün değil, çünkü bu gruplar IŞİD ve diğerleri karşısında yeterli tecrübe ve donanıma sahip değil.
Her iki durumda Suriye’de tutunmak çok zor. ABD (Koalisyon güçleri), Rusya, Suriye ordusu, Hizbullah’ın yardımı olmadan o bölgede tutunabilmek mümkün değil.
Koskoca ABD boşuna mı kara birliği ile girmiyor? Rusya neden sınırlı tutuyor kara operasyonlarını?
Halep için açıklama yapan Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın “ateşkes için çalışmaların sürdüğünü” belirtti.
Açıklamadan sanırsınız ki Türkiye başrolde. Türkiye başrolde olmak istiyor ama Erdoğan’ın dediği gibi “Türkiye’nin bölgede olduğunu yeniden göstermesine” izin verilmeyecek gibi. Bu treni çoktan kaçırdık.