Kanada’nın tüm insanları, hayvanları, bitkileri eşit derecede (çok) seven, dert dinleyen, farklılıkları destekleyen, sempatiklikten ölen, her şeyi bilen, dövmeleri ve kaslı vücuduyla baş döndüren, çok eğlendiren, “siyasetçi” algımızı yerle bir eden, halden anlayan, sevenleri kavuşturan, küsleri barıştıran, gerekirse çorba karıştıran, yakışıklı, karizmatik, sportmen, aile babası, feminist, özgürlükçü, inanılmaz (ama gerçek) başbakanı Justin Trudeau, yine bir çılgınlığa imza atmış.
Geçen hafta, New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu etkinliklerinden birine, Bloomberg’in düzenlediği “Global Business Forum”a katılmış. Konuşurken, bacak bacak üstüne atmış ve çorapları görünmüş. O da ne? Çoraplardan bize bakan biri var!
Diğer bacak bacak üstüne atan katılımcıların çorapları, son derece düz, son derece lacivert ve bir o kadar sıkıcıyken, Trudeau’nun çoraplarında Chewbacca var. Ne şirin değil mi?
Chewbacca kim? Star Wars’un 200 yaşındaki, upuzun boylu, halı gibi tüylü, o tüylerin içinde altın gibi bir kalp taşıyan, çirkin ama sempatik yaratığı. Gönüllerde taht kurmuş, kurgusal bir karakter.
Trudeau’nun (günün anlam ve önemine uygun olarak giydiği) Kanada bayraklı, NATO bayraklı, gökkuşaklı, rengarenk çizgili, kuru kafalı, geyikli, Star Wars’un başka karakterleri olan R2D2 ve C3PO’lu çorapları var. Daha önce de birçok kez, “değişik” çoraplarıyla gündeme geldi yani. Medya sayesinde.
Tabii ki, bir başbakanı çok beğenmek için, sadece çorapları yetmez.
Her yerden (tesadüfen) çıkıveren bir insan o mesela. Sahilde gelinli damatlı evlilik fotoğrafı çekilirken, bir bakıyoruz ki, Trudeau arkada koşuyor. Ne tesadüf!
Kanada gençliği, lise mezuniyet fotoğrafı çektirirken, aniden (siyah tişörtü ve seksi şortuyla) beliriyor. Gençlerle kakara kikiri fotoğraflar çektiriyor. Ah, yine ne hoş bir tesadüf!
Ormanda üstü çıplak koşarken, piknik yapan bir aileyle karşılaşıyor (elbette tesadüfen). Hemen oturup onlarla piknik yapıyor.
Gölde kanoyla gezerken, iskeleden göle bakan bir aileye yanaşıyor. Hemen kanosunu park ediyor ve esprili, şakalı bir sohbete başlıyor. Tabii, bu da tesadüf!
Tesadüfler yetmediyse, medyada devamlı önümüze çıkan birkaç başka örnekle Trudeau’nun ne kadar “ezber bozan” bir başbakan olduğunu hatırlayalım.
Cadılar Bayramı’nda kostüm giydi, çocuklarla kapı kapı dolaşıp şeker topladı. Hindistan Bağımsızlık Günü’nde, gerdan kırmalı, el sallamalı danslar etti. Toplantılarda masanın üstüne çıkıp yoga pozu verdi. Metroya bindi. Otobüse bindi. Tekerlekli sandalyedeki birini, güçlü kollarıyla merdivenlerde taşıdı. Korumasız dolaştı. Genç, yaşlı, çoluk çocuk demeden, herkesle (etrafta korumalar olmadan) fotoğraf çektirdi. Yavru pandaları kucağına aldı. Kucağında bebek uyuttu. LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne (gökkuşağı desenli çoraplarıyla) katıldı. Newroz kutladı. Kendi elleriyle makarnalı, deterjanlı, fındıklı, fıstıklı “Ramazan Paketi” ve “Bayram Kolisi” hazırladı. Evinde (bordo pijamaları ve 3 çocuğuyla) duvar boyadı.
Bunlar da yetmedi mi? Kuantum mucizesini hatırlayalım o zaman.
Ontario Teorik Fizik Enstitüsü’ne konuşmacı olarak gitti. Gazeteciler de oradaydı. Bütçe, IŞİD, ekonomi, göçmenler gibi konularda soru sormak istiyorlardı. Trudeau konuşmasının başında dedi ki, “Medya mensuplarının sorularını en sonda cevaplayacağım ama bana kuantum bilgisayar programcılığı hakkında soru sormanızı umuyorum.” (“Evde oturdum, o kadar kuantum çalıştım, cümle ezberledim.” diyor adam. “Sormazsanız, kırılırım.”)
Soru sorma zamanı gelince, bir gazeteci, Trudeau’nun bu talebine karşılık vermeyeceğini belirterek, şöyle sordu:
“Size kuantum bilgisayar programcılığı hakkında soru soracaktım ama Kanada’nın IŞİD’le ilgili misyonunun ne zaman başlayacağını düşünüyorsunuz? Biz bu konuda hiçbir hazırlık yapmıyor muyuz?”
Trudeau gülümsedi. “Çok basitçe söylersek, normal bilgisayarların çalışma şekli...” diye başladı. (Kahkahalar, gülüşmeler, alkışlar, kıyametler.) “Hayır, hayır, sözümü kesmeyin. Kuantum anlatacağım.” dedi ve 35 saniye boyunca (evet, saydım) kuantum anlattı. IŞİD politikasıyla ilgili hiçbir şey söylemedi.
İşte gerçek bir haber... “Kanada başbakanı, kuantum biliyor ve gazeteciye haddini bildiriyor!”
İşin ilginci, dünyanın her yerinde, medya bunu öyle başlıklarla sundu ki, herkes gazetecinin onu köşeye sıkıştırmaya çalıştığını ama (yakışıklı olduğu kadar zekâ küpü) Trudeau’nun faka basmadığını, sarkastik gazeteciye nefis bir ders verdiğini düşündü.
Bu arada Kanada’dan geçen dev petrol boru hatlarına izin verilmiş, Suudi Arabistan’a silah satışı devam etmiş, Kanada doları değer kaybetmiş, Trudeau, önünde hazır konuşma metni olmayınca konuşamamış ve “Kuzey Kore...” dedikten sonra donup kalmış, seçim vaatlerinin çoğu tutulmamış, kurduğu hükümet için “son yılların en az iş yapan hükümeti” denmiş filan.
Bunlar çok önemli değildi. Trudeau’nun dünyadaki başbakanlar arasında “tatlılık şampiyonu” olması önemliydi. Bunları konuşmak daha eğlenceliydi çünkü. Halk, bunu istiyordu.
(Trudeau’nun müthiş çalış(k)an halkla ilişkiler ekibi, bu performansla devam ederse, “Trudeau” kelimesi, yakında bir sempatiklik ölçü birimi olarak kullanılacak. Sevdiklerimize “Çok Trudeau bir insansın tatlım ya!” diyeceğiz.)
Trudeau’nun, bu her taşın altından çıkan ideal insanlığına, devamlı gülümsemesine, minnoşluğuna inanan bir sürü insan var dünyada. Arkasında, bütün o “tesadüfler”ini haber yapan, aşırı duyarlı ve aşırı planlı hareketlerini daha da köpürten bir medya gücü var. Gül gibi geçinip gidiyorlar.
Peki Trudeau’dan bize ne? Halkla ilişkiler de olsa, adam ne güzel, olumlu şeyler yapıyor işte. Biz de hiçbir şeyi beğenmiyoruz canım. Bizi ilgilendirmez değil mi?
Trudeau, bizi şu açıdan ilgilendiriyor: İş bilen bir halkla ilişkiler ekibiyle medya el ele verirse, insanların başına ne çoraplar örüldüğünü hatırlamamız için nefis bir örnek Trudeau. Gerçekler, bazı ülkelerde renkli çorapların, bazı ülkelerde başka şeylerin gölgesinde kalabiliyor bazen.
Ama neyse ki, Kanada çok uzak ve Türkiye’de renkli çorap giyen kimse yok. Rahatız biz.